DİDEM MADAK’IN PULBİBER MAHALLESİNDE GEZİNELİM

Bu yazımda Didem Madak’ın “Pulbiber Mahallesi” adlı şiir kitabındaki bazı şiirleri üzerine fikirlerimi söylemek istiyorum sadece. Bana hissettirdikleri, beğendiğim cümleler vs…


Birkaç ay önce “Biraz Daha Mavi” isimli ilk şiir kitabını çıkarmış bir şair ve yazar olarak Didem Madak’ın şiirlerine büyük ilgi gösteren bir okuyucusuyum. Kendisiyle “Ah’lar Ağacı” adlı şiir kitabıyla tanıştım. Metis yayınları Madak’ın üç şiir kitabını yayımlamış.  İlk kitabı Grapon Kağıtları, sonraki kitabı Ah’lar Ağacı, bir sonraki kitabı da Pulbiber Mahallesi… 


Madak’la benim aramda şehir bağı var. Yani ikimizde İzmirliyiz. Ancak şiir yazma konusunda ben kendisine yetişemem.  Aramızdan çok erken ayrılmasa idi, kendisiyle tanışmayı çok isterdim. Evet, Didem Madak 1970 doğumlu. 2011 yılında ise aramızdan ayrılmış. Şu anda yedi yaşında Füsun adlı bir kızı var. Allah Füsun’a güzel bir ömür nasip etsin diyelim. 


Madak liseyi İzmir’de okumuş.  Yine İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde de Hukuk Fakültesini bitirmiş.  Şiir kitapları yayımlanmadan öncede bazı şiirleri dergilerde yayımlanmış. 


Hadi artık o zaman Pulbiber Mahallesi’ne dönelim. Bakalım bu mahallede Madak bize neler anlatmış.


Kitabın başına ithaf ettiği kişiler var. Timur’a, Deniz’e, Ümitvarolanlara… İzmir’e… Zeyna’ya…


Didem Madak’ın Pulbiber Mahallesi’nde bir olay akışı gözüme çarpıyor. Yani şiirleri aslında sırasıyla arka arkaya gelişmiş olaylar gibi. –ikinci bir şiir kitabı çıkarırsam böyle yapacağım- Bu farklı düzen beni çok etkiledi. İşte özgünlük bu olsa gerek!


Mahalledeki ilk şiir: “Büyümüş Çocuk Şiiri” Bu şiirde kızı Füsun’un adı çok sık geçmekte. Kızına yazılmış gibi. Kızıyla sokakta yürür. Kızı büyümüştür. Çocukların büyülü dünyasını Harry Potter benzetmesiyle açıklar. Bu şiirde beni etkileyen bir cümle: “Şiirin bir odasına üç yüz milyon vereceğim.” Şiiri bir ev gibidir aslında. Sıcacık bir yuvadır bazen. Bu yuvaya paha biçilmez. 


Mahallede insanlar uyanır. Yine kızı Füsun’a anlatıyormuş gibi devam eder Madak: 


İnsanlara uyanmalarını kim söylüyor Füsun? 


Bütün renkleri mezun etmişler hayatlarından


Karanlığa emekli öğretmenler gibi sanki insanlar. 


Beni düşüncelere sevk eden başka dizeler. İnsanların elinden renklerin ve umudun alındığını düşündüm bir an. O halde yaşamaya ne gerek vardı. 


Evet, şimdi gelin kitaba adı verilen şiiri tanıyalım. Pulbiber mahallesi… 


Madak şiirin başlarında yer alan bir dizede “H” harfini kullanmaz. “Erkes nedense asan’dan hamile.” Bu ipucu beni Trakya bölgesine götürür.  Çünkü Trakyalılar genellikle “h” harfini söyleyemezler.  


Bu mahallede acı yoktur. Ancak şarkılara fazla pulbiber atarlar. Olağanüstü bir benzetme daha. Bu kadına hayran olunmaz da ne yapılır! 


Acı yok bizim mahallede sanki hiç olmamış


Yalnız şarkılara fazla pulbiber atıyorlar.


Bu benzetme bana damar diye kategorileştirdiğimiz arabesk tarzını hatırlatıyor. Bu mahallede çok fazla acılı şarkılar dinleniyor olsa gerek. 


Pulbiber Mahallesinin tarihi’ni tanıyalım. Bu mahallenin öyküsünü şiirsel bir dille anlatır şairimiz. Hem de ne şiirsel bir dil… Elbette bu mahallede aşklar var. Bir diğer aşk ise ‘Zeyna’ydı. Çünkü Zeyna evlerinde mahkûm kalmış kadınların kurtarıcı kahramanıydı. Hatırlıyorum. Çocukken biz de ailecek izlerdik bu diziyi.  


Acılarınızın karnı bahar olmuş madam dedi Zeyna!


Kelimeler içimde film çeviriyorlardı


Karnımdan şarkılar çıkacak Zeyna dedim


Karnımdan ışıklar…


Karnım otuz yedi ekran bir televizyona dönüşecek


Dedik ya bu mahallede aşklar yaşanırdı diye;


Mahallemizde her kalpten bir ok fırlıyordu


Hatıra defteri sanatına doğru


Eee! Aşkın olduğu mahallede elbette acı kaçınılmazdır. 


Bir diğer şiirinde kitaba adını verdiği “pulbiber”i açıklar Madak. Pulbiber mahallenin ismidir. Biber pul gibi dağılmaktadır. Çünkü bazı mahallelerde zamanla dağılırlar. 


Pulbiber, mahallenin ismi olmuştu. 


Biber pul olup gitmişti işte, 


Ne güzeldi yani, hafiflemişti.


Ağla ağla açılırsın bir kelimeydi Pulbiber. 


Madak’ın beni en çok etkileyen şiirlerinden biridir “Hatalı Teşbihler.” Çünkü sıra dışı anlatımı göze çarpar. Farklı cümleler hemen dikkatimi çekti ve aldım notlarımın arasına. Çünkü Madak mahallede evinde otururken televizyon izlemektedir ancak aynı zamanda şiir yazar. 


Oturup TV seyrettik iki beyaz zombi gibi yan yana


Zeyna gölgesini bir başkası sanıp oynuyordu, ben de 


Bir başkası sanıp şiir yazıyordum. 


Bir aydınlanma ruhu içinde felaket yalnızdık.


 Kabuğunu kırmak deyiminin farklı bir versiyonunu sunar bize şair. 


Beni çöz Miss Marple


İçimden çıkmak istiyorum artık.


Mahallede Leman muhtar olmuştur artık ve Madak ondan bir şeyler ister. Bakalım neler istiyor Madak.


Leman’ın Pulbiber Mahallesine muhtar olduğunu biliyordu. 


Bal gibi acının ikametgâh senedini verebilirdi bana. 


Elemin nüfus suretini pekâlâ mühürletebilirdim. 


Pulbiber Mahallesi ağırlıklı olarak acılı bir mahalledir.  Bu nedenle şair acının ikametgâh senedini ister.  Aynı zamanda bu acıyı mühürletir yani onaylatır. 


Günümüzün en popüler kitaplarından olan “Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna”sı da Madak’ın şiirinde ve mahallesinde yer alır. Romanın ana kahramanı Raif Bey Madak’ın mahallesindedir. 


Raif Bey şiir için soyunmama karşıydı. 


Cinayetin sebebi buydu


Üstelik Raif Bey’i kürk mantolu madonnadan araklamıştım. 


Raif Bey baloda benle dans etmeyince, inadına 


Tanrı’yı dansa kaldırmıştım.


Raif Bey Tanrı’yı, ben Raif Bey’i derken


Zincirleme cinayet tamlaması olmuştuk.


Demiştim ya Madak çok farklı bir şair diye. Yazdığı “Zincirleme cinayet tamlaması olmuştuk.” Dizesi bütün övgülere değer.  Ben Madak’ın mahallesini ve kendisini anlata anlata bitiremem aslında. Bu nedenle bu yazıyı okuyanlara tavsiyem Didem Madak’ın “Pulbiber Mahallesi”nde gezinmeleri ve sıra dışılığa tanık olmaları.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar