Hatice Görgeç’le tiyatro dolu bir sohbet

Hatice Görgeç’le tiyatro dolu bir sohbet

Sahne tozu yutmak klasik bir tabirdir ancak yuttuğunuz o tozun hakikatte bir virüs gibi bütün vücuda nüfuz ettiğine tiyatroyu alışkanlık haline getirdiğine inanıyorum.

Malatya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren Şehir Tiyatrosu yönetmenlerinden Hatice Görgeç’le tiyatro dolu bir sohbet gerçekleştirdik.

Hocam sizi tiyatroya iten etmenler nelerdir veya sizin için tiyatro neyi ifade ediyor?

Olur olmaz sanat tanımlamalarına doyduk, sanatın türlü inkişaflarını belli alanların boyunduruğuna girmesi için çabalayanlara da. Sahne tozu yutmak klasik bir tabirdir ancak yuttuğunuz o tozun hakikatte bir virüs gibi bütün vücuda nüfuz ettiğine tiyatroyu alışkanlık haline getirdiğine inanıyorum. Sömürmeye değil ömür vermeye niyetli biri olarak çalışmakta olduğumuz oyunla birlikte bu alışkanlığımı idame ettirdiğimi söyleyebilirim.

Yerelde tiyatro yapmak zor olsa gerek, bunu tahmin edebiliyoruz. Yerelde tiyatro veya genel anlamıyla sanat yaparak neyi amaçlıyorsunuz?

Karanlık bulutların çöktüğü puslu bir havada böylesi bir etkinlik yapma çabasına girmek, flu bir manzarayı el yordamıyla düzeltmeye çalışmak gibi. Belki biraz sosyal hayatın tekerine çomak sokanlara inatla karşı duruyoruz. Biraz da dar bir alama yerel çizgilerle sıkıştırılmış sanatın kalıplarını zorlamak istiyoruz.

Birazda hazırlandığınız oyundan konuşsak, nasıl bir oyun sahnelemeye hazırlanıyorsunuz?

Sahnelemek için çalıştığımız oyunun adı “Kız Kurusu Gül Hanım”, diğer bir adı Çiçeklerin Dili. Oyunumuz İspanyol yazar Federico Garcia Lorca’ya ait. Oyunun müellifi yabancı evet ama kahramanlar, şarkılar ve hikâye bir o kadar tanıdık. Tabi bize göre uyarlayınca farklı bir toplumun kimliğine büründü ister istemez. Esasında İspanya’da geçen olay mekân değiştirip İstanbul’a taşınınca Osmanlı’nın hasta yatağında son yıllarında, şehrin Avrupai semtlerinden birinde, ömrünü nişanlısını beklemeye adamış Gül adlı bir kızcağızın başından geçenlere tekabül ediyor.

Kızcağız dedim çünkü hayatını bekleyişine adadığı adamın dönmesi umuduna adayacak kadar fedakar, her şeye rağmen hayatı görmek istediği gibi gören ümitvar biri. Nişanlısı tarafından çeşitli vaatlerle yıllarca oyalanan Gül’ün bekleyiş sancılarını ve sürecin yaşamına etkilerini izlerken bir buçuk saatliğine izleyici, gündelik yaşamın durağanlığından sıyrılacak, duygu geçişlerini bizzat yaşayacak ve belki de bu hikâyede kendisini bulanlar olacak. Özellikle hanımların bu hikâyede kendilerinden izler bulabileceği çokça yerler var.

Peki, bu oyunda neyi amaçlıyorsunuz, mesaj kaygısı mı ön planda?

Bu oyun mesaj kaygısı gütmemekle birlikte estetik ve dinamiğin ağırlığını hissettiriyor. Farklı kültürlere ait yansımaları aynı zeminde buluşturuyoruz. Ve gündelik hayatta çokça kullandığımız temenni sözcüklerini bu oyunumuzda da sıkça duyacaksınız. Dediğim gibi mesaj kaygısından ziyade ele aldığımız gerçek hayatın bir kesitini izlerken, izleyici bizimle birlikte gülsün, ağlasın istiyoruz. Böylece başka hayatlara da pencere açabilmiş olacağız.

Balık tutmayı öğrenmeden balık vermeye hevesli bir yığın güruhun, popülist bir çabayla irdeledikleri mesaj iletme duyarlılıklarını sanat yapıtının önüne geçirdiğini görebilirsiniz. Bu anlayış içerisinde yerleşik hal almış düzenin yenilikçi yüzlerinden olmayıp düzenin içinde erimeyi yeğleyen insanların yeni bir şeyler söylemek yerine eskinin papağanı olmayı tercih ettiğini de görebilirsiniz. Demek istediğim yerli yersiz endişelerden ziyade estetikle ve izleyicide tasavvur ettirmek istediğim imge ve görüntülerin biçim değiştirmeleriyle alakalı hassasiyetlerim var. Bunca uzun ve sancılı uğraşlardan sonra ortaya çıkan sanat yapıtı yorumlandığı toplumdan ve onun ait olduğu kültürden izler taşır elbette. Ve dışarıdan bakan bir göz olarak da bu emeğin farkında olan bilinçli bir kitlenin yorumları da çalışmalarımızı değerli kılacaktır şüphesiz. Tabi değerlendirme yaparken kişisel bir yönelimle oyunu yahut başka bir sanat yapıtını ele almak doğru olmayacaktır. Daha ziyade öznellikten öteye geçemeyecektir.

Oyunu ne zaman sahnelemeyi planlıyorsunuz ve son olarak da neler söylemek istersiniz?

Kalabalık bir oyuncu kadrosuyla hazırlık aşaması uzun sürdüğü için oyunun sahneleneceği tarihle ilgili kesin bir şey diyemem ama Aralık ayında izleyiciyle buluşacağını söyleyebilirim.  Şimdiden iyi seyirler dileklerimi iletiyorum…

Oyuncu kadromuz arasında öğrenciler var, farklı meslek dallarında çalışanlar var. Ama hepsinin ortak noktası tiyatroyu birkaç saatlik bir kopuş, gerçek hayattan kaçış olarak görmeleri. Kısa bir zaman dilimine sığsa da başka insanların dünyalarına, hayallerine misafir oluyorlar. Onların hayatını yaşıyorlar. Başka kimlikleri denemekten memnunluk duyuyorlar. Tabi bu memnuniyet aralarındaki uyuma da yansıyor. Bu yüzden oyuncu kadrosu sayıca fazla olan oyunlarda disipline edilmiş ve sorumluluk alabilen kişilerle çalışmak daha doğru olacaktır.

Değerlendirme yaparken kişisel ölçütlerle değil kişisel kaygıların ötesinde bir tutumla yaklaşmak sanat yapıtını değerli kıldığı gibi yorumları da değerli kılacaktır. Ve yine bu yaklaşım bilinç sahibi izleyicinin bakış açısında kendine yer bulmalıdır.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.