HİKAYELERİN GÜCÜ

Hikayelerin gücünü hafife almayın. Hikaye, soyut bir gerçeklik yaratır. Elle tutulup gözle görülmeyen hikayelerin gücü sayesinde, bugün, dünya denen kurtlar sofrasının patronu olduğumuzu da unutmamak gerek tabii.

Bizleri bir arada tutan veya ayıran yegane şey, hikayelerdir. Hikaye tanımını, dar olarak algılamayın. Kastettiğim çok daha geniş bir anlamda hikayelerdir. Mitolojiyi, dinleri, ulusal kahramanlıkları, ulus bilincini, evrenselliği, insan haklarını, demokrasiyi, parayı, bankacılık sektörünü, Birleşmiş Milletleri, uzay araştırmalarını vs aklınıza gelen her şeyi, hikayelerin gücüyle başardık. Hikayeler, Sümerlilerin Tanrıların tarlalarında çalışmasını düzenler, Mısırlıların piramitler inşa etmesini sağlar, günümüz insanın dokunmatik telefonlar ve teknolojil mucizelerini gerçekleştiren devletlerden büyük, devasa şirketler kurmasını sağlar.

Binlerce yıl öncesinde, bir meyve ağacından meyve toplayıp yiyen ilkel bir insan düşünün, bir çıtırtı duyduğunu ve ardından gökyüzünde uçan bir kartal gördüğünü hayal edin. Bu çıtırtının bir yırtıcı olduğundan şüphelenip kaçar veya ağacın tepesine tırmanır ve ardından gerçekten bir yırtıcı görür. Hayatı kurtulur. Bunu Kartal’ın onun uyarması ve kurtulması diye yorumlar ve kendisi ile kartal arasında bir bağ kurar. Kartal, artık onun ve hikayesini inandırdığı diğerleri için bir totem haline gelir. Onun ve çevresindeki kişileri, tehlikelere karşı koruyan, uyaran bir güç.

Ortaçağ’da, haçlı seferlerine çıkan Katolik dünyanın lideri papaya biat eden, İngiliz, Alman, Fransız, İspanyol ve İtalyan asilleri, şövalyeleri, askerleri kendilerine göre mutlak bir hikayeye inanıyorlardı. Kutsal toprakları onlara göre kafir olan Müslümanlardan kurtarmak.

Eş zamanlı olarak aynı ortaçağda, Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’ü, haçlılardan alması ise bambaşka bir hikayeydi. Kutsal toprakların, kafirlerden kurtarılması.

Hikayeler, dünyayı değiştiren yegane şeylerdir. İnsanların inandıkları hikayelerse zaman içinde değişir. Bir hikaye gerçekliğini ancak, ona inanan kimse kalmadığında yitirir. Bugün Zeus’a kurban kestiği boğanın kalbiyle fal bakan ve geleceği okuyan rahip olmadığını biliyoruz.

Tekrar Ortaçağa dönelim, papaya biat eden bir İngiliz asilzadesine zırh kuşatan hikaye değiştiğinde –Yani, İngiltere, Vatikan’dan ayrılıp, Anglikan Kilisesini kurduktan sonra- bir zaman önce, emriyle ölüme gidilen Papa, Vatikan’da oturan şeytana dönüşüverir.

Olaylar arasında bağlar kurmak, anlamlı bir hikaye yaratmak, bu hikayelere inananlar arasında da bir bağ yaratır. Bizi bir bir arada tutan da budur. Bir arada tutan hikayeler.

Soyut düşünmek, elle tutulmayan sistemler, yapılar, organizasyonlar kurmak, işte türümüzü dünyaya egemen kılan yetenek budur. Yoksa, bize göre daha iri ve kaba ve çetin çevre koşullarına uyum sağlayabilen neadertaller yerine bugün biz buradayız, bunu hikayelerimizin gücüne borçluyuz. Zira, daha karmaşık hikayeler anlatıp, o hikayelere göre organize olabiliyoruz.

Neandertallere haksızlık etmeyelim, bizim türümüz dışında, giderek daha da karmaşıklaşan hikayelerle, karmaşık organizasyonlar kurabilen başka bir canlı türü yok. Bir fil için banka hesabının, ormanlar kralı aslan için demokrasi, japon balıkları için öldükten sonraki hayatın bir anlamı yoktur.

Diğer tüm canlılar, somut elle tutulur gözle görülür şeyler vardır. Gerçeklik sadece 3 boyutludur. Ancak, soyut gerçeklik, konusu biz Homo Sapiens’lere özgüdür ve soyut düşünce yabancılaşmayı da beraberinde getirir. Bizi, dünyaya ve genetik açıdan akraba olduğumuz canlılara yabancılaştıran ve hatta kendimize, bir birimize karşı yabancılaştıran da budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.