Eylül Ayça Karakuş

Eylül Ayça Karakuş

KIRILAN PARMAKUCU, SOL YANIMA EŞİTTİ

Sevdiysen eğer birini geçmişler olsun sana kadın…

Hele hele arada zaman,mesafe,engeller var ise canlı canlı  gömülmüşsün demektir toprağa.

Bir pazartesi günüydü. Öğle saatlerinde görüşecektik. İş seyehatinden yeni dönmüştüm ve inanılmaz derecede yorgundum. Ama olsun, dedim ya onu görecektim diye…

Yüzümde ki solgunluğa inat aynanın karşısına geçip gülümserken saatleri geriye doğru sayıyordum.

İki dudak aramda rakamları ezerken çalan telefonumla heyecanım ikiye katlandı. Sesimde ki şımarık edayla ‘’Efendim sevdiğim’’ dediğimi hatırlıyorum. Duyduklarımla keskin bir neşter vurulmuştu sol yanıma.

Sevdiğim adamın parmakucu incitmişti ve Doktor ona yirmibeş gün rapor vermişti. Hayır,hayır bu bir kötü şaka olmalıydı. O dağ gibi dimdik ayakta duran adama bişey olamazdı. Onun canı yanamaz, tırnağına zarar gelemezdi. Kahretsin yanında değildim. Elinden tutup ona destek olamıyordum. Acıyan yerini öpüp, gözlerine bakarak  ‘’Geçeçek’’  diyemiyordum. Oysa bir gün öncesinden sözleşmiştik acı kahvelerimizi karşılıklı içip, özlem giderecektik…

Onu özlemek bir ızdırapken şimdi gel anlat bakalım yıllanmışcasına bekleyeceğin yirmibeş günün geçmesini kadın…

Mevsiminde açan çiçeci beklemek gibiydi onunla kavuşmak. Eğer bir gün sonra görüşeceğimiz belliyse  o gece bana uyku yoktu. Sabahı sabah eder, pencere kenarında oturup karanlığı hasretiyle bin parçaya bölerdim. Gün ağırdığında ise yorgunluktan gözaltıma sinmiş morluklarıma aldırmadan heyecanımla kendimi sokağa atardım. Ona gitmek demek canımdan geçmek demekti. Ona sarılmak demek günahıma bal çalmak demekti. Ona gitmek ömrümden bir gün daha eksitmek demekti ama ben yine de gidiyordum. Koşarak gidiyordum, giderken de kaç kez düşmüştüm hatırlamıyorum. Aslında her düşüş yeni bir öğüttü bana. Hem de onun tarafından yapılırdı öğütlerim. Kalbimi yakmak istiyor olmalıydı ki önce alnımı öper sonra sıkıca sarılır ve ayrılırken ‘’Sevme beni bu kadar fazla kadın,sevme ’’ derdi.

Ne güzel bir öğüttü değil mi?

Söylemesi kolay, anlaması zor!

O kolayca söyledi ben ise inadına inadına yılmadan, bıkmadan daima sevdim. Sevdikçe daha çok sevdim. Daha çok sevdikçe çiçeklerimi mevsiminden önce açtırdım.

O beni ömrü boyunca anlamayacak olsa da, onu sevmek bunu gerektiriyordu. Çünkü onun dertle bakan gözleri, aşkıma şahitlik yaptığı ilk günden beri sadece bana gülümsemişti.

Sırf bu yüzden onun kırılan parmakucu, o iyileşene kadar benim kanayan yaramdı. Kırılan parmakucu ona yar olan kalbime eşitti.Çünkü o adamı sevmek bunu gerektiriyordu. Kalk adam,tez vakit ayağa kalk. Sana elbet geçmişler olur da seni sevmekle  bana neler olur, bilemem

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.