Klavye silahşörü ve delikanlısı

Klavye silahşörü ve delikanlısı

Ergün Yücesoy yazdı; Klavye silahşörü ve delikanlısı

Ne zamandır düşüncelerimi ifade etmeye uygun, özlü bir ifadenin yolunu gözlüyordum. Çok bekledim ve beklediğime de değdi galiba. Beklediğim, bir, hatta iki tane ifadeyi buldum sanıyorum.

“Klavye silahşörlüğü ya da klavye delikanlılığı”

Gelin bunun kararını hep birlikte verelim.

Son yıllarda, daha doğrusu sosyal medya kullanımı yaygınlaşmaya başlandığından bu yana; Okumadan yazar, şiiri bilmeden şair, siyaset bilmeden siyasetçi oluverdik. Nasıl mı? Hep emanet, hep başkalarına ait söz yazı ve söylemlerle. Aslında hiçbir vasfımız, hiçbir emeğimiz olmadan şair, sanatçı, yazar ya da siyasetçi olduk ya da olmaya çalıştık. Kimi zaman yalan yanlış bir söz bulup, tesirli kılmak için paylaştığımız sözün altına bir söyleyen uydurduk. Bazen de bir konu hakkında hiç bir bilgimiz yokken bilgi vermeye çalıştık. Hasılı hazırcılık yaptık. Kendimize ait olmayan fikirleri ve emekleri kendimize ait gösterdik. Göndermeler yaptık muhatabına. Yüzüne söyleyemediklerimizi sosyal medyada imalı şekilde söyledik. Evimizde bir çocuğumuzla eşimizi yönetmekten acizken, ülke yönetmeye kalktık. Siyaseti bilmeden siyaset yaptık. Dahası kırdık döktük birbirimizi.

Bazen söyleyeninin kim olduğunu, bazen de anlamının ne olduğunu bilmediğimiz ve de araştırmadığımız içerikler paylaştık, yazdık, çizdik maalesef. Bazen öylesine komik durumlara düşürdük ki kendimizi. Mevlana’nın sözünün altına Yunus Emre, Tolstoy’un vecizelerinin altına Victor Hugo yazdık.

Yaşamadığımız, hissetmediğimiz söylemler yazdık sebepsiz. Kendimiz dinin vecibelerini yerine getirmezken, gün aksatmadık dini paylaşımlar yapmak için. Hepimiz dindar olduk dini bilmezken. Mesajsız cuma, mesajsız bayram ve mesajsız kandil geçirmedik. İnsanların hayatlarını hiçe sayıp, yeri geldi aktar, yeri geldi doktor olduk.

Delikanlı, hanımefendi olduk, duygulara düşüncelere hakaret ederken fütursuza. Bir de desteklediğimiz görüş, düşünce ve siyasi oluşumların lehine, makamımızı kaybetmemek, korumak ve yaranmak adına; Günü gününe, kesip kopyalayıp yapıştırdık ucuz, doğruluğa ve ispata muhtaç paylaşımları. Kırdık döktük birbirimizi. Kapanmaz yaralar açtık yüreklerimize.

Gezip gördüğümüz yerlerin her karesini paylaştık; Gidecek ve gezecek durumda olmayanları hayıflandıracağımızı unutarak; Konumlar paylaşarak. Tüm bu yapılanlar, insanları daha çok harcamaya ve daha çok tüketmeye sevk etti. Varlıklı olanları israfa, imkanı olmayanları da mutsuzluğa sürükledi.

Herkes dürüst, herkes vicdanlı, herkes saygılı ve saygıdeğer oldu. Atalarımız yediğini içtiğini saklarken edepten ve hayadan; Yediğimizi, içtiğimizi, gezdiğimizi gördüğümüzü göstermek için yarıştık birbirimizle. Sofralarımızın, fotoğrafını çekip paylaşmadan yemeğe başlamadık. Aklımıza geleni yazdık, aklımıza geleni paylaştık.

Yapmadığımızı yapar, hissetmediğimizi hisseder ve bilmediğimizi bilir olduk.

En nihayetinde "Klavye silahşörü ya da klavye delikanlısı" olduk.

Daha ne kadar, daha nereye kadar(!)

Kendi hissettiğini, kendi yaşadığını ve kendi ürettiğini yazan, paylaşan, özgün, saygıyı sonuna kadar hak edip, klavye silahşörü, klavye delikanlısı olmayan emekçi kalemlere en derin saygılarımla…

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum