TARİHİN SİSTEMLİ İLK SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ; ‘VAKIF’ ( I )

 

Değerli Okurlar;

Bugün için hâlen yüksek önem ihtivâ eden ve bir milletin uygarlık seviyesinin ölçümü husûsunda da birinci dereceden etken olarak kabûl edilmekte olan ‘sosyal devlet’ kavramı, örgütlü kurumsal çalışmalar ışığında ilk örneklerini, Hitit Uygarlığı bünyesinde göstermiş olsa da; asıl kusursuz teşekkülünü ve tam teçhîzâtlı yapısını, İslâm Medeniyeti çerçevesinde doğan hüviyet ile kazanmıştır.

Vakıf olarak zikredilen söz konusu kurum türüne dâir geniş çerçeveli bilgilendirme ile ilgili olan işbu içeriğin, iki bölümde ele alınacağını öngördükten sonra; öncelikle vakfın kurumsal kimliği ile ilgili soruları yanıtlayalım…     

İnsanların türlü maddî ve mânevî ihtiyaçlarının karşılanması ilkesinin, küreselleşme çabası içindeki başta batı ülkeleri olmak üzere, neredeyse tüm dünyâda revâç bulduğu XXI. yüzyılda; kökleri yüzlerce yıl öncesine uzanan ve önce İslâm ile hayat bulup sonrasında da Türk - İslâm geleneği ile zirveye ulaşan, ‘vakıf’ kavramını göz ardı etmek, şüphesiz ki büyük bir yanlışın altına imzâ atmak anlamına gelir.

C:\Users\Sefa\Desktop\osmanlidaki_vakif_sayisi2.jpg

Söz konusu yardımlaşmanın bayraktarlığını, günümüzde elinde tutmaya çalışan ‘batı dünyâsı’, bu anlamda bizlerden yüzlerce yıl geriden gelmektedir. Peki, bu ‘yardım ve dayanışmanın’ kurumsal bir kimliğe büründüğü ve kökleri oldukça uzun zaman öncesine uzanan ‘vakıf’ nedir; ne değildir? Kimler tarafından, hangi tür vakıflar kurulabilir ve bu vakıflardan kimler faydalanabilir? Vakfa değer kabûl edilen mal ve hizmetler nelerdir ya da başka bir deyişle; bir malın vakıf olabilmesi için taşıması gereken nitelikler nelerdir? Öncelikle bu ve benzeri soruların yanıtlarını, ‘târihî veriler’ ışığında cevaplamaya çalışalım ve sonrasında da vakıfların ‘kuruluş sürecindeki târihî seyrine’, hep birlikte yakından tanık olalım.

Maddî bir karşılık beklemeden, başkalarına yardım etmek gibi ulvî bir düşüncenin mahsûlü olan vakıf müessesesi, İslâm ülkelerinde büyük bir ehemmiyet kazanmış, sosyal ve ekonomik hayat üzerinde derin tesirler icrâ etmiş olan; dînî ve hukûkî bir yapıdır. ‘İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara faydalı olan; malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan (başka bir ifâde ile ‘vakfedilen’); vakfın en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyâcı karşılayandır’ prensibi ile hareket eden Müslümanlar, bu yolda birbirleri ile âdetâ yarışırcasına vakıf eserler kurmuşlardır.

C:\Users\Sefa\Desktop\Caligraphy_museum_-İstanbul_-_panoramio.jpg

Birçok sözlük anlamı bulunan ‘vakıf kelimesi’, çeşitli şekillerde ifâde edilmekle birlikte, bu mânâların tamamı birbirlerine çok benzemekte ve hemen hemen aynı karşılığı vermektedirler. Birkaçını örnek vermek gerekirse:

  1. ‘Menâfî insanlara âit olur, veçhiyle bir aynı, Allah’ın mülkü hükmünde olmak üzere temlîk ve temellükten haps ve men etmektir.’  

  2. 2- ‘Bir mülkün menfaatini, halka tahsîs edip aynını Allah Teâlâ’nın mülkü hükmünde olarak temlik ve temellükten müebbeden men etmektir.’ İmâm-ı Â’zâm’a göre de vakıf; ‘Bir mülkün, aynı sâhibinin mülkü hükmünde kalmak üzere menfaatinin bir cihete tasadduk edilmesidir.’  

  3. 3- ‘Menfaati, ibâda râcî olmak üzere ayn-ı memlûkü, Cenâb-ı Hakk’ın mülkü hükmünde olarak temlîk ve temellükten âlâ vechit’te’bid (devamlı) kavlen haps ve menâfîni tasadduk yâhut dilediğine sarf etmektir.’  

Lügat anlamlarını bir kenara bırakacak olursak, vakıf için kısaca; ‘mal sâhibinin malını, Allah rızâsı için kendi rızâsı ile çeşitli alanlarda insanların faydalanması amacıyla; malın tasavvur hakkı kendinde kalmak kaydı ile malın kendinden ya da gelirinden faydalanma hakkını bağışlamasıdır’ diyebiliriz. Bir malın bu niyetle bağışlanmasına ‘vakfetmek’; vakfedilen mala ‘vakıf’; vakfeden kimseye de ‘vâkıf’ denir. Peki, bir malın ya da hizmetin vakıf olabilmesi için aranan şartlar nelerdir? Bir de buna göz atalım…

C:\Users\Sefa\Desktop\OSMANLI-toplumsal-hayat-ekonomi-vakıf.jpg

Vâkıfın akil bâlîğ, reşit ve hür olması gerekir. Vakfın borcu bulunmamalıdır. Vâkıfın vakfa rızâsı bulunmalıdır. Vakfedilen mal, vakıf ânında vâkıfın mülkü olmalıdır. Vakfedilen mal, borç veyâ menfaat olamamalıdır. Vakfolunacak malın akar (ev, dükkân, tarla gibi gelir getiren mülk) ya da belirli hizmetler olması şarttır. Vakıfta muhayyerlik şartı bulunmalıdır. Vakfedilecek binâ veyâ örneğin ağaçlar, yıkılmaya, sökülmeye mahkûm olmamalıdır. Vakıftan istifâde edecek olanlar, önceden belirlenmiş olmalıdır.

Bu şartları sağlayan kişiler, üç şekilde vakıf kurabilir:

  1. Tescîl Sûretiyle: Mahkemelere başvurarak (eskiden kadıya), gerekli şartları taşıdığını ispatlayan kişiler, hukûkî olarak ve resmen vakıf kurabilir.

  2. 2- Vasiyet Yolu İle: Vakfı yapan kimsenin, ölmeden önce vasiyet etmesi sûretiyle kurulan vakıftır.

  3. 3- Fiil ve Hareketle: Kişinin, kendi mülkü üzerine inşâ ettirdiği, örneğin bir câmîde; cemaatin, câmîde namaz kılmalarına müsaade etmesi yolu ile oluşan vakıflardır.

Buraya kadar, vakfın kurumsal kimliği ve niteliği ile kuruluş yolları ve türleri hakkında genel bir bilgilendirme yapmış olduk. Vakfın en önemli bölümü olarak zikredilen ve hakkında en çok soru sorulan ‘vakfiye’ hakkındaki içerik ise bir sonraki yazının konusunu oluşturacaktır...

(Devam Edecek)

Esen kalın…

 

Sefa Yapıcıoğlu

Önceki ve Sonraki Yazılar