"Adım Ateş" İbrahim Aktaş yazdı

"Adım Ateş" İbrahim Aktaş yazdı

Dokuz Eylül Gazetesi köşe yazarı İbrahim Aktaş,  Madıkmak'ı yazdı.

“Merhaba, adım ateş. Aslında beni hepiniz çok yakından biliyor ve tanıyorsunuz. Bu zamanda olmadığım yer, girmediğim mekân yok gibi… Ta, taş devrinden beridir varım dünyanızda. Sarı, turuncu ve kırmızıya çalan rengimle yanar dururum. O kadar ısınır, o kadar ısınırım ki, aslına bakarsanız utanmam da yoktur benim. Yanar ve yakar geçerim sürekli... Dur durak da bilmem çoğu kez. Dedim ya bazen isterim, bazen istemsiz ama yanar, yanar ve ardımda bıraktığım kapkara tüten dumanımın kokusu ile sönerim. Utanmam dedim ama aslını sorarsanız, o denli ısınmam ve kızarmam sonucu utanmam da gerekir. Ne var ki, yanmak benim fıtratımda var. Nadir anlar dışında utanmayı unuttum anlayacağınız. Evet, utandığım zamanlar da olmuyor değil az da olsa! Beni kirli ellerine alan ve hiç tanımadığım canlıları ortadan kaldırma aracı olarak kullananlar olduğu zamanlar… Daha doğrusu yanıp, kavurup, her şeyi kapkara arkamda bıraktıktan sonra utandığım ve gizli gizli kendimden nefret ettiğim zamanlar da var! Yaşamak istemediğim ve on binlerce yıldır, hizmet ettiğim dünyadan yok olup, kaybolup, bilmem hangi cehennemin dibine gidesimin tuttuğu zamanlar da…

basliksiz-1-197-002.jpg

O günün sonunda da aynı duygular içerisindeydim. Defolup gitmek istedim ama bırakmadınız. Yirmi sekiz yıl geçti ki üzerinden, hala yanmaya ve yakmaya devam ediyorum. Çok azında da utanmaya… Hiç, ateş kendi içinde de yanar mı? Kirli ellerinin sayesinde utanç yangınım son bulmuyor. Her gün, her an içimi yakıyor; dikkat ediniz, ben bir ateşim. Ve benim içim de yanıyorsa, varın gerisini siz düşünün gayrı!

O lanetli güne dönelim;

Bir çakmağın ucunda parladığımda aslında, bilemezdim ki, Madımak Otelinin lobisinde olduğumu… Ağzından salyalar akan, kendini bilmez, Cumhuriyet düşmanı, zorbalar kalabalığının sesi geliyordu dışarıdan… Ve ben bir damla ateş, seslere bakan tarafı kapayan bir perdenin altından çoğaltılmaya çalışıyordum ve bir anda tüm dünyamın, yaşam amacıma dönüştüğünü, büyük bir iştahla parladığımı, durmak bilmez iştahımla yakabildiğim her yeri alev kollarımla sardığımı ve oradaki tüm canların hayatlarını kararttığımı hatırlıyorum.

Ağlayanlar, kaçışanlar, saklananlar, hiç biri umrumda değillerdi. Ben sadece yanmaya ve yakmaya odaklanmıştım ve önümde ne varsa ve ne çıktıysa yaktım tüm hızımla… Nefes bile almadım. Siz insanlar, öfke kriziniz tutar da, gözünüze bir perde iner ve kimseyi görmezsiniz ya… Kırar geçirirsiniz ve hatta yıkarsınız tüm hayatınızı… Belki de kendi üzerinize… Sonra hızınız kesilir ve yerle yeksan olursunuz ve durulur hayat. Ben de, hızım kesilip, ardıma bakmaya fırsat bulduğumda geldim kendime. Ve utandım, ateşliğimden utandım, kızgınlığımdan utandım, fıtratıma kızdım sonra yine ve yeniden utandım.”

Ateş ya da yangın ya da her neyse ünleneceğimiz adı; kendiyle konuşsak, zannımca yukarıda kaleme aldıklarıma yakın cümleler kurar ya da benzer ifadelerle anlatmaya, kendini savunmaya kalkardı.

Ama yaşadıklarımızın zerre savunulacak bir yanı var mı ki?

Muhlis Akarsu – 45 yaşında, sanatçı
Muhibe Akarsu – 45 yaşında, Muhlis Akarsu’nun eşi
Gülender Akça – 25 yaşında
Metin Altıok – 53 yaşında, şair, yazar, felsefeci
Mehmet Atay – 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı
Sehergül Ateş – 30 yaşında
Behçet Sefa Aysan – 44 yaşında, şair
Erdal Ayrancı – 35 yaşında
Asım Bezirci – 66 yaşında, araştırmacı, yazar
Belkıs Çakır – 18 yaşında
Serpil Canik – 19 yaşında
Muammer Çiçek – 26 yaşında, aktör
Nesimi Çimen – 62 yaşında, şair, sanatçı
Carina Cuanna Thuijs – 23 yaşında, Hollandalı akademisyen
Serkan Doğan – 19 yaşında
Hasret Gültekin – 22 yaşında şair, sanatçı
Murat Gündüz – 22 yaşında
Gülsüm Karababa – 22 yaşında
Uğur Kaynar – 37 yaşında, şair
Asaf Koçak – 35 yaşında, karikatürist
Koray Kaya – 12 yaşında
Menekşe Kaya – 15 yaşında
Handan Metin – 20 yaşında
Sait Metin – 23 yaşında
Huriye Özkan – 22 yaşında
Yeşim Özkan – 20 yaşında
Ahmet Özyurt – 21 yaşında
Nurcan Şahin – 18 yaşında
Özlem Şahin – 17 yaşında
Asuman Sivri – 16 yaşında
Yasemin Sivri – 19 yaşında
Edibe Sulari – 40 yaşında, sanatçı
İnci Türk – 22 yaşında
Ahmet Öztürk - 21 yaşında, otel çalışanı
Kenan Yılmaz - 21 yaşında, otel çalışanı

Bu isimler, siyasal islam adlı ideolojinin ama bence karanlık, aşağılık, zorba ve dahası, ne olduğu belli bile olmayan bir şeyin katline uğradılar. Hem de son derece canice… Bugün yoklar. Sadece sanatçı kişilikleri mi? Elbet ki hayır; anne, baba, eş, abla, ağabey, kardeş, akraba, arkadaş, sevgili, çocuk… Ama yoklar işte!

2 Temmuz 1993 günü Madımak Oteli, Onların son nefeslerini verdikleri yer oldu ve kuduz köpekler gibi ağızlarından salyalar dökülen ve neye hizmet ettiklerini kendileri dahi bilmeyen zorba kalabalığın hedefi oldular. Devletimiz ahalisi bile saçma sapan açıklamalarla, günü kurtarmaya çalışırken, ettikleri her sözle biraz daha küçüldüler. Bir kısmı toprak oldu, kalanlar da küçülmeye devam ediyorlar. Canilerin bir kısmının ve o günlerde o canileri korumaya, kollamaya çalışan bir grubun, AKP hükümetleri döneminde, tarikatların da güdümüyle, devletimiz kademelerinde görevlendirildikleri de anımsatmalıyım!

Ama suçlu ateş! Tek cani, tek canavar, tek katil; o ateş parçası… Hani çakmağın ucunda belli belirsiz yanmaya çalışan…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.