CHP'li Faik Öztrak'tan flaş açıklamalar!

CHP'li Faik Öztrak'tan flaş açıklamalar!

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, CHP MYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu.

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, ''Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes, ama özellikle devleti yönetmeye talip olanlar, yakın tarihimizi layıkıyla bilmek zorundadır. Devleti yönetenler tarihimizi ne için bilmelidir? “Araziyi arsaya dönüştürerek” elde edilecek üç kuruş rant için ödenecek bedel ile bu vatan toprağı için akan şehit kanlarını, bir tutma gaflet ve delaletine düşmemek için bilmelidir. Emperyalistlerin projelerini, BOP Eş başkanı olmayı, elinin tersiyle reddedebilmek için bilmelidir. Emperyalistler, askerimizin başına çuval geçirdiğinde, verilmesi gereken notayı, Müzik notasına benzetmemek için bilmelidir'' ifadelerini kullandı.

Öztrak'ın açıklamalarından satır başları şöyle: 

-“Tarihini bilmeyen, kendini bilemez.” Bugünü anlamak isteyen, Osmanlı’nın özellikle son iki yüzyılını iyi bilmelidir. İktisadi ve mali bağımsızlığını yitiren, yönetilemeyen mmparatorluk, bu dönemde gerileme sürecine girmiş, Emperyalizmin kirli oyunları ve emelleri karşısında, zayıflamış ve savrulmaya başlamıştır. Emperyalistlerin kirli elleriyle, Osmanlı coğrafyasında ektiği ayrılıkçı tohumlar, başta Türk ve Müslümanlar olmak üzere, farklı etnik ve dini kimliğe sahip, milyonlarca Osmanlı tebaasını perişan etmiştir.

-Cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar geçen 150 yıl içinde, üç büyük felaket vardır. Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ciddi şekilde etkilemiştir. İlki, 1877-78 Rus Savaşı’dır. Bu savaşta yüzbinlerce Müslüman Türk, Tuna vilayeti ve Balkanlarda katledilmiş, tehcire maruz kalmıştır. İkinci felaket, 1912 Balkan Savaşıdır. Bu savaşta da Rumeli kana bulanmış, yine katliam ve tehcirler yüzbinlerce Müslüman Türkü, Anadolu yollarına düşürmüştür.

294714_814x458.jpg

-Üçüncü felaket ise Birinci Dünya Savaşı’dır. Cephede çarpışmalar, cephe gerisinde ise salgın hastalık ve açlık, milyonlarca Müslüman Türk’ü Anadolu’da kırıma uğratmıştır. Yine bu dönemde yüzbinlerce Ermeni ve Rum, aynı şekilde yaşamını kaybetmiştir. Cumhuriyetimizi kuran o büyük kadrolar, bu felaketleri yaşamış, görmüş, bu acıların bir daha yaşanmaması için, elimizdeki son vatan topraklarına sıkı sıkıya sarılmıştır.

-Bu topraklarda, dine, etnik kökene dayanmayan bir ulus devlet inşa etmek için, büyük mücadeleler vermişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes, ama özellikle devleti yönetmeye talip olanlar, yakın tarihimizi layıkıyla bilmek zorundadır. Devleti yönetenler tarihimizi ne için bilmelidir? “Araziyi arsaya dönüştürerek” elde edilecek üç kuruş rant için ödenecek bedel ile bu vatan toprağı için akan şehit kanlarını, bir tutma gaflet ve delaletine düşmemek için bilmelidir. Emperyalistlerin projelerini, BOP Eş başkanı olmayı, elinin tersiyle reddedebilmek için bilmelidir.

-Emperyalistler, askerimizin başına çuval geçirdiğinde, verilmesi gereken notayı, Müzik notasına benzetmemek için bilmelidir. İdlib’de 36 askerimiz şehit edildiğinde, emperyalistlerin ayaklarına koşmamak, kapılarında beklemeyi reddetmek için bilmelidir. Emperyalistler “aptal olma” diye mektup yazdığında, başını öne eğip sessiz kalmamak için bilmelidir. Ve aynı emperyalist güçler tarihimizi eğip büktüğünde, ölüm sessizliğine bürünmemek için bilmelidir.

-Tarih, yandaş senaristlerin yazdığı Payitaht dizilerinden öğrenilmez. Tarih, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen, meczup Feslilerden hiç öğrenilmez. Tarihimizi bilmek, ciddiyet gerektirir.

-İlk defa bir ABD Başkanı, 1915 yılında yaşanan trajediyle ilgili, sözde “soykırım” ifadesini kullanmıştır. Bu talihsiz açıklamayı hiçbir surette kabul etmiyoruz.

-Tarih yazmak, politikacıların görevi değildir. Hele hele bu topraklarda, Emperyalistlerin tahrikleriyle yaşanan ortak acıları tahrif ederek, yeni bir tarih yazmak, buradan da sözde bir insanlık suçu isnat etmek, bir daha olmasın diye ders vermek, siyasetçilerin görevi de değildir, haddi de değildir. Bu müessif açıklama, Türkiye-ABD ilişkilerine zarar vermiştir. Güney Kafkasya'da, işgal altındaki Azerbaycan topraklarının kurtarıldığı, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan halklarının, barış, huzur ve refah içinde, geleceğe bakma arayışında oldukları bir sırada, yapılan bu açıklama, manidardır. Bu talihsiz açıklamayı kınıyor ve reddediyoruz. Ülkeyi yönettiği iddiasında olan kişinin, bu süreçte tavşan uykusuna yatması, ve açıklamanın sonrasındaki sessizliği, üzüntümüzü katlamaktadır. Sayın Genel Başkanımız resmi açıklamadan önce, konunun basına sızmasıyla beraber, Hem ABD Yönetimini, hem de Erdoğan’ı uyarmıştır. Ancak bu uyarıdan sonradır ki, hükümet kanadından çok cılız sesler çıkmıştır. Oysa önceki yıllarda ABD başkanlarının, böyle bir açıklama yapmaması için, ülkemiz çok ciddi diplomatik çabalar göstermiştir.

-Bu defa Erdoğan, sadece Biden ’dan telefon beklemiştir. Üç aydır beklenen o telefon, ABD başkanının bir gün sonra yapacağı açıklamayı, tebliğ etmek için gelmiştir. Ama Saray’ın yaptığı ilk resmi açıklama, “Erdoğan ve Biden Haziran ayında NATO zirvesinde buluşacak” olmuştur. Ardından Erdoğan, Her kritik olayda yaptığı gibi sessizliğe bürünmüştür. Üç gün geçmiştir. Ama Erdoğan’dan hala çıt çıkmamıştır.

-Anlaşılan, NATO zirvesinde, Biden’la görüşme randevusu uğruna, en önemli Milli Bayramımızda, ülkemizin tarihine leke sürülmesine göz yumulmuştur. Allah Aşkına! Bu ülkeyi kim yönetiyor? Ruslar 36 askerimizi, uçaklarıyla bombalar. Haberi Hatay Valisi verir. Hain, bölücü teröristler, rehin aldığı savunmasız 13 vatandaşımızı kalleşçe şehit eder. Haberi Milli Savunma Bakanı’nın, Basın Sözcülüğünü yapan Genel Kurmay Başkanı verir. Amerikan Başkanı üç ay sonra telefon açar, konuşmanın içeriğini, Amerikan Dışişleri ve yabancı basın verir. Bu ülkenin Dışişleri Bakanı kim? Çavuşoğlu mu? Kalın mı? Altun mu? Akar mı? Her kafadan bir ses çıkıyor. Ama esas ses çıkarması gerekenin, sesi nedense hiç çıkmıyor. Devlet böyle mi yönetilir?

-Ne yazık ki Türkiye’miz, gayri ciddi bir yönetimin elinde, devlet aklıyla değil; Trol aklıyla yönetilmeye çalışılıyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti, Yalanla, hakaretle, şirretlikle, trol söylemleriyle algıyı yönetmeye çalışıyor. ABD Başkanı’na gık çıkaramayan Erdoğan’ın vekilleri, trol ordularıyla saf tutmuş, sanki bu talihsiz açıklamayı CHP yapmış gibi, CHP’ye saldırıyor, olmadık hakaretler ediyor. Herhalde bu vekiller, Türkiye’yi kendi reislerinin yönettiğini unutmuş, CHP’nin yönettiğini sanıyor. Ama hakikatin şimşeği, algıyı paramparça ediyor. Erdoğan Şahsım Hükümetinin Türkiye’ye hafif geldiği, Türkiye’yi yönetme kapasite ve ehliyetine sahip olmadığı, artık her gün daha net görülüyor.

-Milli olması gereken dış politikamızın, İhvan virüsüyle malul hale getirilmesi, iç siyasete malzeme edilmesi sonucunda, Ege’de, Doğu Akdeniz’de çıkarlarımızı savunmakta zorlanıyoruz. Yunan Dışişleri Bakanı ülkemize gelip, Erdoğan Şahsım Hükümetine parmak sallayabiliyor. Dış politikada güvenilirliğimizi, ve aranan bir dost olma özelliğimizi yitiriyoruz. Hükümet, milli çıkarlarımızı gerektiği gibi savunamıyor. Bunların tek sorumlusu vardır. O da Erdoğan’dır. Diplomasimizin, Kasaba siyasetçilerine emanet edilmesinin, hariciyemizin, AK Parti’nin arpalığına çevrilmesinin, rüşvetçilik suçlamasından aklanmamış eski siyasetçilerin bile, kırpılıp, kırpılıp büyükelçi yapılmasının cezasını, bugün 83 milyonluk koskoca bir ülke çekiyor.

-Erdoğan’ın “monşer” diyerek, istiskal ettiği diplomatlarımızın, 50 yıldır geçit vermediği “sözde soykırım meselesi”, Erdoğan’ın ehliyetsiz Şahsım Hükümeti elinde, Kalemizde rahatça gol oluyor. Bu acizlik, diplomatlarımızın 50 yıllık emeklerini çaldığı gibi, ASALA terör örgütünün şehit ettiği, onlarca diplomatımızın kemiklerini de sızlatıyor. Türkiye; böyle aciz bir yönetimi asla hak etmiyor. Bir sözümüz de, Emperyalist tezlere sarılıp, bu ülke topraklarında siyaset yaptıklarını zannedenlere… Rahmetli Hrant Dink’in şu sözleri, herkesin kulağına küpe olmalıdır: “Bu sorun Emperyalistlerin elinden alınmalı, Türkiye ve Ermenistan bu sorunu konuşarak, kardeşçe çözmelidir.” Unutulmasın! Emperyalistlerin gölgesinde yapılan, ezik siyaset anlayışı kabul edilemez. Milletimizin iradesi de, böyle bir siyaseti her zaman sandıkta buruşturup çöpe atar. Değerli Basın Mensupları; Cumhuriyetimizi kuran büyük irade, Genç Cumhuriyetin iktisadi ve mali politikasını, İki temel üzerine inşa etmiştir. Bunlardan ilki, “güçlü maliye”, Diğeri ise “sağlam paradır.” 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’yla da “Ülkedeki tüm mali işler, TBMM’nin denetimi altına alınmıştır.”

-TBMM, sadece siyasi bağımsızlığımızın değil, ekonomik ve mali bağımsızlığımızın da, sigortası olarak görülmüştür. Cumhuriyetimizin 100. Yılına yaklaşırken, Bu anlayıştan ne kadar uzağa düştüğümüz çok açıktır. Ecdadımızın mirasını, eldeki malı, mülkü, son gümüşleri satarak, ihracatçılarımızın alın teriyle biriktirdiğimiz, Merkez Bankası’nın kasasındaki döviz rezervlerimiz, son iki yılda buharlaşmıştır.

-Buharlaşan 128 milyar dolar rezervin hesabı da, TBMM’den kaçırılmaktadır. Milletimiz beytülmali Erdoğan’a, Erdoğan da aynı beytülmali damadına emanet etmiştir. Sonuçta, kasa tamtakır olmuştur. Erdoğan ve damadı, mahalli idare seçimlerine giderken, “Ekonomide istikrar var” izlenimi yaratmak amacıyla, hem döviz kurunu, hem de faizi kontrol etmeye kalkmışlar, milletin dövizlerini Merkez Bankası’nın arka kapısından, dibi delik bir kovaya boşaltmışlardır. Sonra da bu yol olmuş, damat kayın babasının kerameti kendinden menkul, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teorisini haklı çıkarmak için, rezervleri eritmeye devam etmiştir.

-Rezervlerin eridiğini saklamak için de, Emanet dövizler kasaya konmuş, Merkez Bankası kendi kasasındaki dövizlerin emanetçisi yapılmıştır. Yani ev satılmış, aynı eve kiracı çıkılmıştır. 2019’un Şubat ayı ile 2020’nin Kasım ayı arasında, Erdoğan hükümeti rezervlerdeki buharlaşmayı gizlemek amacıyla.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.