CHP'li Öztrak'tan önemli açıklamalar! Erdoğan’a sert sözler! 

CHP'li Öztrak'tan önemli açıklamalar! Erdoğan’a sert sözler! 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na açtığı 2 milyon liralık tazminat davası basın toplantısı düzenleyen Parti Sözcüsü Faik Öztrak, sert açıklamalarda bulundu.

 Öztrak'ın açıklamalarından satır başları:

Dün basına yansıyan haberlere göre saray, yandaş yargıyı kullanarak açtığı yeni bir tazminat davasıyla sayın genel başkanımızı köşeye sıkıştırmaya kalkıyor. Ortaya atılan gerekçe ise sayın Genel Başkanımızın dün bir gazeteye verdiği röportaj, bu röportajda Erdoğan ve ailesinin mal varlığı hakkında söylediği sözler.

Evlerindeki kasalarda tuttukları milyonlarca doları, avroyu, sıfırlama tapeleri ortalığa dökülen, çocuklarının başında oldukları vakıflara Newyork’un ortasına gökdelen diktiren, ABD’de çiftlikler aldıran, duran, uçan, yürüyen saraylarda keyif süren saray, sayın Genel Başkanımızın, kendisinin ve ailesinin mal varlığı hakkında konuşmasına bozulmuş.

Ne demiş Genel Başkanımız? “Erdoğan ailesi memleketi seviyorsa yurtdışındaki servetini türkiye’ye getirsin” demiş. Ortaya dökülen tapeler, kayıtlar, daha hala akıllarda, Sıtkı bey’li tapelerde. Oğluna söylediği,  “10 milyonu kabul etme, başkalarının getirdiği gibi o da getirsin. Kucağımıza düşecekler merak etme” sözleri hala internette duruyor.

Tüm gayretlere rağmen sıfırlanamayan paralarla ilgili tapeler de internette duruyor. Normal bir hukuk devletinde mahkemelerde hesap verip aklanması gereken saray sosyetesi, kendisinin ve ailesinin mal varlığı hakkında söylenenlere çok alınıyor. Genel başkanımıza dava açıyor. Ne kadar tazminat istiyor? 2 milyon TL. Parayı gerçekten alın teriyle kazanan biri, 2 milyon TL’nin ne demek olduğunu bilir. Milletimizin hem feraseti derindir, hem kültürü engindir. Böyle durumlar için Anadolu’da; “Sen ya para saymasını bilmiyorsun ya da hayatında hiç sopa yemedin” derler.

"MAHKEME KABUL ETMİŞ OLUR"

Hukuk ise bunu mevzuatla ve içtihatla söyler. Buna göre manevi tazminatın miktarı, bir taraf için zenginleşme yaratmayacak şekilde belirlenir. Bu dava sadece bu nedenle bile en baştan reddedilmelidir. Eğer bu dava kabul edilirse, mahkemenin 2 milyon TL’nin “Saray'ın kibirli kişisinde bir zenginleşme yaratmayacağını” kabul ettiği anlamına gelir.

Bu da 2 milyon TL ile Erdoğan ailesinin zengin olamayacak kadar büyük bir serveti olduğunu gösterir. Yani Erdoğan’ın açtığı dava kabul edilmese de kabul edilse de, her iki durum da genel başkanımızın haklılığını kanıtlar. Genel başkanımızın verdiği röportajdaki sözleri, yeni gündeme gelmiş değildir.

Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz yıl, ABD temsilciler meclisi üyeleri dış ilişkiler komisyonu’na Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği barış pınarı operasyonu nedeniyle bir yaptırım paketi getirmişlerdi. Bu paketin önemli maddelerinden biri de, Erdoğan ve ailesinin “mal varlığının, yatırımlarının, iş ilişkilerinin ve diğer gelir kaynaklarının” araştırılması, bu konuda bir rapor hazırlanmasıydı.

Genel başkanımız, 22 ekim 2019 tarihli TBMM grup toplantısında,  Meclis kürsüsünden aynen şunları söyledi: “Erdoğan’ın, 'ey Trump, sen benim, ailemin, çocuklarımın mal varlığını mı araştıracaksın? Araştırmazsan namertsin, benim verilmeyecek tek kuruş hesabım yoktur. Ben hesap vereceksem Türk milletine hesap veririm demesi gerekirdi.”

Evet, bu sözlerin üzerinden daha bir yıl bile geçmedi. Erdoğan bu söylediklerimizi yapabildi mi? yapamadı. Emperyal güçlere cevap verebildi mi? Veremedi. Ağzını açıp tek bir söz söyleyebildi mi? söyleyemedi.

Oysa, böyle bir durumda gerçek bir devlet adamının ne yapması gerektiğini, önceki genel başkanımız Sayın Deniz Baykal, bundan 15 yıl önce göstermişti.

Kendisi ve kızı hakkında İsviçre’de hesapları bulunduğu iddiası üzerine, sayın Baykal,  “Benim ve ailemin İsviçre’de 1 kuruşu yoktur” dedi. Ankara 4. asliye hukuk mahkemesi’ne giderek dava açtı. İsviçre’de kendisinin ve ailesinin hesabının olup olmadığı konusu, Adalet Bakanlığı aracılığıyla İsviçre’den soruldu. Bu iftiranın gerçekle uzaktan yakından alakası olmadığı, “resmen” ortaya kondu.

İşte yapılacak olan budur. Kendine güvenmek budur. Buna karşın saray ne yaptı?

ABD Başkanı “ahmak olma” dediğinde hakareti yuttu. ABD yönetimi “mal varlığını araştırırım” dediğinde, şantaja sustu. O da yetmedi Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan zat ABD başkanlık seçimlerine meze oldu. Adayın biri haddini aşıp, “Ona karşı muhalefete destek olacağız” deyip beyefendinin değirmenine su taşırken, diğer aday da bunun adını “dünyanın önde gelen diktatörleri arasında” zikredip, “Kendisi bir tek beni dinler” diye caka satıyor. Biz bunları hazmedemeyiz, sineye çekemeyiz. Çekmedik de zaten… Bu ipe sapa gelmez sözler gündeme geldiği anda bizim bunlarla işimiz olmayacağını, demokrasi ve özgürlük mücadelemizin hiçbir emperyalist himmete muhtaç olmadığını açıkça söyledik. ama duymak istemeyen kulaklar duymuyor.

“Sarayın altun çocuğu” bugün sosyal medyadan Biden’ın sözlerini neden 8 aydır gündeme getirmediklerini açıklamış. “Biz bunu zaten biliyorduk. Muhalefetin ne diyeceğini bekliyorduk” demiş. Biliyordunuz da ne yaptınız? Dışişleri bakanınız ne yaptı? Orada süs çiçeği diye mi oturuyorsunuz? ABD’nin başkan adayı kalkmış ülkeyi aşağılarken, siz muhalefete tuzak kurmak için ülkeye edilen hakareti 8 ay boyunca sineye mi çetiniz? Bu nasıl devlet ciddiyeti? Nasıl devlet adamlığı?

Ama bunları sineye çeken Erdoğan, Genel başkanımız, “Mal varlığını Türkiye’ye getir” dedi diye, 2 milyon TL’lik tazminat davası açıyor. Her zaman yaptığı gibi davanın muhatabını da, istediği paranın cinsini de yanlış seçiyor. Erdoğan oturduğu koltuğun itibarını korumak için, davayı ABD kongresi’ne açmalıydı. 2 milyon TL değil, 2 milyon dolar istemeliydi. Yapabildi mi? Yapamadı. Gıkı çıkmadı. Bu suskunluk, bir “beka meselesiyle” karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Biz bu ucube rejim milletimize dayatılırken uyardık, “Emperyalistler tek adam düzenlerini sever. Çünkü güçle, baskıyla tek adamın kolunu bükmek kolaydır. Tek adamın zaaflarını, kusurlarını kullanmak mümkündür ama kuvvetler ayrılığına, güçlü meclislere dayanan rejimlerde, emperyalistlerin meclisin tamamının kolunu bükmesi, yargıyı baskı altına alması mümkün değildir” dedik.

Haklı çıkmaktan memnun değiliz ama sonuç ortada: Ülkesinde her şeyi vesayeti altına alan tek kişi, ABD kongresi “mal varlığını soruştururum” deyince sus pus oluyor. Başlattığı sınır ötesi harekatı durduruveriyor. Mal varlığı ülke çıkarlarının önüne geçiyor. Devleti yöneten birinin mal varlığı üzerinden tehdit edilmesi ülkenin egemen güçler tarafından yönetilmesinin önünü açar. İşte bu yüzden; “ülkenin esas beka sorunu budur” diyoruz.

İşte onun için,  “Hiçbir devletin şantajına muhatap olmamak için kendinize, yandaşlarınıza, vakıflarınıza ait,  yurt dışındaki mal varlıklarınızı, gökdelenlerinizi, çiftliklerinizi satıp paraları yurda getirin” diyoruz. Çünkü biz, bu ülkeyi yönetenlerden emperyalist talepler karşısında dik durmalarını bekliyoruz. Tıpkı Atatürk’ün Sevr karşısında, İnönü’nün ABD başkanı Johnson’un mektubu karşısında,  Ecevit’in “haşhaş ekmeyin” diyenler karşısında, Baykal’ın 1 mart tezkeresi karşısında, Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ve 15 Temmuz Darbe girişimi karşısında durduğu gibi.

Bunu istedi diye, sayın Genel Başkanımıza 2 milyon tl’lik tazminat davası açmak, baskıdır, suçunu gizlemek için muhalefeti susturma çabasıdır. Demokrasiye saldırıdır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.