EYLEMDEN UZAK

EYLEMDEN UZAK

Yusuf Akın yazdı

"Kapitalizm'in kısa tarihi"

 Nazarını yansıttığında gök bakışlı baykuş;

Bir ürperti kaplardı tarla sıçanlarının yüreğini, neye varacağını bildikleri bu çalımlı bakıştan kaçabilmek için. Daha önceden çişleriyle belirledikleri küçük lağımlara akabilmek için, kendi dar dünyalarını güvenli bir yer kılabilmek için yer altı tünellerine birbirlerini ezercesine doluşuyorlardı. Bekledikleri kara dumanlı kurtarıcının bir el atması kadar kendilerine yakın gök bakışlının pençelerinde kurtulmak tek gayeleriydi. Yıllarca kokuşmuş eylemleriyle bir zindana çevirdikleri kendi alanlarında tek bildikleri hoyratça diğerini aldatmaktı. Gök bakışlı enselerinde oldukça; lağım bekçileri daha bir çalışkan ve daha bir eylemci gözükmeye çalışıyorlardı. Eylemin bir teskin edici, eylemin bir kurtarıcı, eylemin bir huzur kaynağı olduğu yalanlarıyla yıllarca oyalanmıştı bütün lağım bekçileri; baş lağımcı tarafından. Niçin? Sorusunu sormaları yasaklandığı gibi kafalarının içindeki süngerimsi doku da çoktan kara bir suya batırılmıştı. Nedensiz ve bilinçten uzak eylemleriyle gece gündüz lağımdaki katılıkları yer değiştiriyorlar ve ellerindeki kahverengi yumuşaklıklara bulaşmış kâğıt parçalarını birbirlerine verip-verip geri alıyorlardı. Birbirlerinde ölesiye tiksinip nefret etmelerine rağmen yaman bir yığın ruhuyla kitleler oluşturup, kitlelere tahtadan başlar takıp eylem hızlarına hız katacakları avuntusuyla kudurmuş bir köpek gibi sağa sola salyalar akıtıyorlardı. Eylem çoğalmıştı. Her gün eylem vardı, fiiller göz önündeydi. Herkes eylemin içinde yer almak için can atıyordu. Eylem kutsanıyordu. Eyleme cennet vaat ediliyordu. Eylemsizler kınanıyor ve lağım meydanlarında tırnaklarla parçalanıp çılgınca etraflarında dans ediliyordu. Eylemsizliği seçenler kendi aralarında çok küçük öbekler halinde lağım coğrafyasının dağ ve bayırlarına kaçmaya çalışıyorlar, ne yazık ki kendileriyle birlikte genlerine işlemiş duygu ve arzularını göç yerlerine taşıdıklarından, çok geçmeden bir süre sonra kurtuluş yeri olarak gördükleri dağ ve bayırları da küçük bir lağım yurduna çeviriyorlardı. Kendilerine, dağ ve bayırlara kaçışlarında belki bir umut olur diye eşlik eden, kılavuzluk yapan gök bakışlı baykuşu hayretler içerisinde bırakıyorlardı. Dağ ve bayırlara yüce umutlarda üşüşüp ve orayı da eylemin aşağılıklarıyla lağıma çevirenlerin tekrardan oraya, daha büyük eylemlerinin kokuttuğu düzlüklere dönüşleri ise ovadaki kokuşmuş yığınlar tarafından tam-tam danslarıyla karşılanıyor ve bir daha dağdaki lağımlara dönmeyecekleri konusunda sözler alınmak için lağım meydanlarına daha büyük eylem hayranları tarafından kurulan düzenekler üstünde, sözde mazeretleri kabul edilip lögar kapakları üzerine yeminler ettirilip kahverengi boyalar ile imzaları alınıyordu.

 Gök bakışlı bütün ümitlerini bitirmişti. Gök bakışlının yüreği en derinden terlemeye başlamış ve son lağım coğrafyasının altını üstüne getirmek için “çok uzak ihtimaller deryası”ndan getirdiği birkaç cümle ile sağa-sola bir meczup gibi nutuklar atmaya başlamış ve elinde tuttuğu kil bir topraktan tablet üstünde yazılı birkaç cümleyi herkese ulaştırmaya çalışıyordu. Pençeleri arasında büyük bir hınç ve hırsla tuttuğu tableti okumaya çalışıyor ve lağım sakinlerinden tek bulduğu lağımdaşa anlatmak için kan ter içinde kalıyordu. Uzaktan bir ayna gibi parlayan ve “çok uzak ihtimaller deryası”ndan getirilmiş bu küçük tabletin üzerinde lağım ülkesinin sakini her lağımdaş tarafından kolayca okunup anlaşılacak ve açık bir sözle yazılmış üç maddelik bir cümleler bütünü vardı. Birinci cümleyi çok yüksek bir kitleye ulaştırmak için gök bakışlı baykuş irtifasını biraz artırıp ve lağım ülkesinin mahşeri kalabalığının toplandığı Kokular Meydanı’nın en yüksek Ruhdelen’inin üstüne çıktı ve oturdu , derinden bir nefes alıp bütün bir umutsuzluğuyla şöyle eğik bir gök bakışı attı. Bir an yaptıklarının anlamıyla yüzleşeceğine ramak kaldığını düşünüyordu ki küçük bir umut gök bakışlıyı tahrik etti ve ilk cümleyi kesik kesik bir sesle titrekçe okumaya başladı. Ey lağım ülkesinin lağımdaşları “eylemden uzak durun” ve durdu; bu okumayı yapmanın başlı başına bir eylem olduğu aklına düştü ve geri kalan iki cümleyi okumanın, eylemin hızını iyice artıracağını ve devam etmesi halinde birinci cümledeki “çok uzak ihtimaller deryası”nda gelmiş olan bu kutsal cümleyi yerinde oynatacağını ve çelişkiler çığının birbirini takip edeceğini düşündü. Ama “çok uzak ihtimaller deryası”nda gelmiş olan bu kutsal tablet üzerindeki yazının tamamının okunmasının gerektiğini de en derinden biliyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra gök bakışlı göz ucuyla ikinci cümleye baktı ve bir anda irkildi, gözlerini saniyede on kez kapatıp açarak,  ikinci cümleye odaklandı ve ne yazıldığına sonsuz bir dikkat kesilerek okumaya başladı, sesi titriyordu ve ikinci cümlede de  aynen birinci cümlede olduğu gibi ayrı numaralandırılmış olmasına rağmen, lağım ülkesinin lağımdaşlarına aynı mesaj vardı. ”Eylemden uzak durun ” bir kez daha tekrar etti cümleyi. Çünkü;  ikinci cümle birinciyle aynı olup ve iki numara ile numaralandırıldığına göre gizemi olmalıydı ve ikinci kez titrek bir sesle lağım ülkesinin lağımdaşlarına seslendi “eylemden uzak durun” ikinci cümlenin ikinci kere gök bakışlı tarafından tekrar edilmesiyle birlikte lağım ülkesinin ahalisi bir anda galeyana geldi, Ruhdelen’nin üstünde derin bakışlarıyla lağımdaşların hallerini anlamaya çalışan gök bakışlının üzerine yığınlar halinde lağım ülkesinin sakinleri yürümeye başladılar.Hep bir ağızdan “lağım ülkesinin düzenini bozan fitneci”, “lağım ülkesinin gençlerini yoldan çıkaran düzen bozucu”, “lağım ülkesinin güvenliğini sarsan ajan” diye bağırmaya başlamışlar ve gök bakışlının hüzün ve merhamet yüklü gözlerini oymak için bütün tırnaklarını kahverengi sulara batırıp çıkararak ,son hız vahşi bir ruh haliyle harekete geçmişlerdi.

 Gök bakışlı kendinden emin, metanetli ve engin bir ruh haliyle bir yandan lağım ülkesinin bir irin kazanı gibi kaynayan lağımdaşlarına acıyor, merhamet ediyor ve bir yandan da “çok uzak ihtimaller deryası”nda gelmiş olan kil tableti pençeleriyle sıkıca tutarak gönül rızasıyla Ruhdelen’den ayrılmak için üçüncü cümleyi de okumaya çalışıyordu.

 Bir gözü, katran gibi kaynayan lağım ülkesinin sakinleri üzerindeyken bir gözü ile de üçüncü cümleyi okumaya çalışıyordu. Bir anda gök bakışlı sarsıldı, ürktü ve dirençli kalbi yerinden oynadı adeta. Üçüncü cümle çok sarsıcıydı, bir ve ikinci cümleye nazaran. Avazı çıktığı kadar yüksek sesle okumaya çalışıyordu, lağım ülkesinin lağımdaşlarının arşa bir kara leke olarak yükselen feryadı figan bağırmalarına rağmen. ”Çok uzak ihtimaller deryası”ndan gelmiş olan kil tabletin üzerindeki üçüncü cümle gök bakışlının ağzıyla duyurulmaya çalışılıyordu, adeta ipini koparan kuduz köpek gibi uluyan lağım ülkesinin lağımdaşlarına. Çok cılız kalsa da yine de duyuluyordu, gök bakışlının sesi. Ve olanca yürekliliğiyle seslenen gök bakışlının seslerinden üçüncü cümlenin şu yazılı hali yankılanıyordu, Ruhdelen’lerin üstünde. “eylem kirlidir, uzak durun eylemden”. Bir kez daha gür sesiyle ve olanca gözü pekliğiyle seslendi göz bakışlı, üçüncü cümleyi tekrar okuyarak .“Eylem kirlidir, uzak durun eylemden.” 

Yusuf AKIN/24.07.2020/Kuşadası
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum