Eylül Ayça Karakuş'un köşe yazarı konuğu Miraç Uzundal!

Eylül Ayça Karakuş'un köşe yazarı konuğu Miraç Uzundal!

Antalya Bilim Üniversite yaratıcı yazarlık ve senaristlik eğitimi öğrencisi olan sevgili Miraç Uzundal, bugün Medya Ege köşe yazar konuğum oldu. 

Miraç için söyleyebileceğim çok şey var.

Hangisinden başlamalıyım bilmiyorum...

Hayatımda tanıdığım en naif insanlardan biridir. Yüreğinde içselleştirdiği tutsakları bir bir eriteceğine olan inancımla kalemine kuvvet güzel kız diyorum...

Ve unutma; sen kalemine güvenirsen , yazdıklarına inanırsan önce kalbin gülümsecek sonra güzel gözlerin gülümseyecek hayata. 

img_20191216_102702.jpg

İncelikler Yüzünden

Evrenin en büyülü parçası olan dünya, gaz ve toz bulutundan evrilmesinden bu yana milyonlarca canlıya ev sahipliği yapıyor. Üzerinden asırlar, nesiller geçen bu âlemde yaşamını hakkıyla sürdüremeyen, türünü türüne kırdıran, misyonunu bir türlü bulamayan tek varlığın, bütün yaradılış hikâyelerinde üstün kılınan insanoğlu olduğunu görmek ne garip.

Kendi içinde bir türlü yenişemeyen bizler hayatı başta kendimiz sonra da başkaları için nasılda çekilmez bir hale getirebiliyoruz. Üstelik içinde bulunduğumuz bu çelişkili hal gün geçtikçe şiddetini arttırıyor. Artık sürçülisanlarımız affolmayı ummak yerine daha da acımasız.  

Kırılmaktan imtina ettikçe hoyratça kırıyoruz. Dilimizin kemiği sözümüzün kantarı kalmıyor. Duyarlı olmak adı altında bilumum kötülükleri hep bir ağızdan kınıyoruz da konu meselenin özünü anlamaya geldiğinde sanki uzun soluklu bir üç maymun filminin içerisinde buluyoruz kendimizi. Duygusal şiddete karşı vurdumduymazlığımız hat safhalara varıyor. Bize hizmet etmeyen her şeyi düşünmekten kaçıyor ancak aklımıza gelen her şeyi söylemeyi kendimize hak görüyoruz. Olduğumuz ya da göründüğümüz sosyokültürel seviyelerimiz gerçek yaşantımızı yansıtmıyor artık.

Mesela en son ne zaman o veya bu sebepten, bizden olmayanı, bizim gibi düşünmeyeni, kendi yolunu arayanı, hayata farklı pencerelerden bakanı ve ne yazık ki en çokta karşı cinsimiz olanı karalamadan, eleştirmeden, yargılamadan bir günü tamamladık? Karşımızdakini dış görünüşüne göre kategorize etmekten,  çiftlere aile planlaması, bekârlara kutsal bir müessese reklamı yapmaya çalışmaktan alıkoyduk kendimizi? Ya da ne zaman makyaj yapmamış bir kadına hastasın esprisi yapmadan durabildik? İnsanların tercihlerine en son ne zaman saygı gösterdik? 

Kilonun, boyun, yaşın sadece bir rakam olduğunu, bedenin sade ve sadece sahibini ilgilendirdiğini unuttuk. Kaybetmiş birisini dinlemek, acıları paylaşmak yerine kendi başarı hikâyelerimizle ilham olmaya çalıştık. Anlamaya çalışmaktansa yargılamayı hatta bazen de cezalandırmayı seçtik.  Mizahı, iyi niyeti, fikir özgürlüğünü hadsizliğimize paravan edip birbirimize yaşam alanı bırakmadık.

Oysaki insan dediğimiz şey ne başkalarının yargılarına göre programlanacak bir robot, ne de evlendiğinde, kariyer yaptığında veya çocuk sahibi olduğunda evrimini tamamlamış olacak bir canlı. Mütemadiyen estetik bir kaygı ile yaşamaya zorlanacak bir meta hiç değil.  O zaman asıl cevabı “sana ne” olabilecek sorular sormak yerine gerçek suallerin peşine düşmeliyiz beklide.  Mesela, başka bir kişinin özel hayatını kurcalarken kendi hayatımızda eksik olan neyi arıyoruz? Ya da karşımızdakini pervasızca eleştirirken, acımasızca yargılarken hangi yönümüzü tatmin ediyoruz? Diğer insanların başarısızlıklarında kendi başarımızı bulabiliyor muyuz? Niye başkalarının mutsuzluklarında kendi mutluluğumuzu arıyoruz?

En önemlisi kendi hayatlarımızdan neden bu kadar uzak duruyoruz? 

Oysaki insanın varoluş amacı yaşamak. Ama gerçekten yaşamak! Sevginin ve saygının hakkını vererek, biraz incelikli olmanın bize bir şey kaybettirmeyeceğini bilerek…

Çünkü adına hayat dediğimiz şey bu kadar vahşi bir yer olmak zorunda değil.

Miraç Uzundal

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum