Rektör Köse, “Başarılı olamamalarını nedeni güçlü bir din eğitimi”

Rektör Köse, “Başarılı olamamalarını nedeni güçlü bir din eğitimi”

İKÇÜ'de “15 Temmuzu Anlama ve Şehitleri Anma” paneli düzenlendi

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde 15 Temmuz hain darbe girişiminin 3’üncü yıl dönümü etkinlikleri kapsamında “15 Temmuzu Anlama ve Şehitleri Anma” paneli düzenlendi. Moderatörlüğünü  İKÇÜ Rektörü Prof.Dr.Saffet Köse’nin yaptığı, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Turan Gökçe, İslâmî İlimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Sıddık Korkmaz ile Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nden Dr.Öğr.Üyesi Selçuk Türkyılmaz’ın panelist olarak katıldığı paneli; Menemen Kaymakamı Mustafa Özkaynak, Rektör Yardımcıları, Dekanlar, akademik ve idari personelin yanı sıra çok sayıda öğrenci takip etti.

“Gizli bir örgüt, kripto yapılanmaları var, uyuyan hücreleri var.” 

İKÇÜ Rektörü Prof.Dr.Saffet Köse, tüm şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifalar dileyerek başladığı konuşmasında, FETÖ’nün  bu kadar uzun yıllar nasıl büyüdüğü, küresel hale gelerek; farklı ülkelere yayılmasıyla en sonunda nasıl kana bulaştığının iyi analiz edilmesi gerektiğini söyledi.  Asıl kritik olan bu zamana kadar nasıl anlaşılamadı? sorusuna  ilahiyatçı kimliği ile derinlik kazandıran Prof.Dr.Köse, bu anlaşılamamayı dört başlıkta topladı: “ Birincisi bu örgüt 4 şeyi kullanarak kendini maskeleyebildi. İlki dışarı karşı tedbir adı altında iyi takiyye yaptı. İkincisi örgüt içine karşı gizemli bir din anlayışı oluşturdu. Allah ile konuşan, Peygamberin kendisini dinlemeye geldiği bir figürle insanlara anlatılan bir din anlayışı. Üçüncüsü, amaca giden her şeyin mubah olduğu anlayışı ve hepsinden önemlisi, her kurumun, her insanın zayıf noktalarını tespit ederek insanların aklını çelmek gibi bir strateji izlediler. Örgütün dini çok iyi kullanarak kitleleri harekete geçirdiğini söyleyen Köse, “İnsanları bir şeye inandırırsanız ölümüne peşinden giderler” diye ilave etti ve “Bu örgütün hala tam anlamıyla çözülemediği, itirafçıların verdiği bilgilerden hareketle belli noktalar açıklandı ama hala tam olarak çözülemediğini düşünüyorum. Gizli bir örgüt, kripto yapılanmaları var, uyuyan hücreleri var. Çözdüğümüz bir şey var ki hainlikleridir.” dedi.

“Başarılı olamamalarını nedeni güçlü bir din eğitimi.”

“Bu terör örgütünü anlamak için büyük fotoğrafa bakmak lazım.” diyen Rektör Prof. Dr. Köse, dünyanın küresel güçler tarafından etnik yapılar ve dini gruplar üzerinden şekillendirildiğini kaydetti. Prof.Dr.Köse, “Sözde din kisvesindeki uç örneklerden elde edilmiş yapılar kullanılarak tüm dünyaya egemen olmaya çalışıyorlar. Eğer ülkemizde FETÖ başarılı olmadıysa bunda milletimizin sağduyusu yanında İmam-Hatip Liseleri, İlahiyat-İslami İlimler Fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığının sağlıklı din eğitimine borçluyuz.” diye konuştu.

 “Hain darbe girişimi tanımı yeterli gelmiyor”

Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe ise tarihçi kimliğiyle darbe girişimi hakkında tespitlerde bulundu. Osmanlı’dan Cumhuriyete uzanan çizgide yaşanan darbelerin oluşturduğu, milli iradeye güvensizlik temeli üzerinde yükselen darbe geleneğinin FETÖ’nün de beslendiği kaynaklardan ve temel dayanaklardan biri olduğunu belirten Gökçe, 15 Temmuz’un sıradan bir darbe girişimi olmadığının altını çizdi. Gökçe, Millet ve Devlet olarak 15 Temmuz’da maruz kaldığımız saldırının ‘darbe girişimi’ olarak adlandırılmasının vakayı sıradanlaştırarak hafife almak anlamına geleceğini belirterek, doğru tanımlama ve adlandırmanın, meselenin doğru anlaşılması bakımından son derece önemli olduğuna dikkat çekti. 15 Temmuz’da FETÖ’nün “Devletin üniformalarını giymiş, devletin emanet ettiği silah ve teçhizatıyla milleti kurşun ve bomba yağmuruna tutmakta tereddüt göstermemiş olan asker görünümlü teröristlerince gerçekleştirilen saldırıyı ifade etmek için ‘hain’ ve ‘kanlı’ gibi nitelemelerin de yetersiz kaldığını” ifade eden Gökçe, sözlerini şöyle sürdürdü; “Geçen üç yıllık zaman zarfında netlik kazanan bilgi ve belgeler, FETÖ’nün 15 Temmuz planının sadece devleti, yönetimi ele geçirmekle sınırlı olmadığını, aynı zamanda taşeronluğunu üstlendiği emperyal güçlere dayanarak ülkenin işgalini hedeflediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, uluslararası güçlerin taşeronluğunu üstlenmiş olan FETÖ’nün 15 Temmuzda gerçekleştirdiği saldırının sadece meşru hükümeti devirerek yönetime el koymayı amaçlayan bir darbe girişimi değil, aynı zamanda ‘Türkiye’yi işgal girişimi’ olduğu unutulmamalıdır.”

Gökçe ayrıca, 15 Temmuzda o geceye kadar görmediği ihaneti gören,  evlatlarının hain bir örgüt tarafından devşirilerek nasıl kendisinden koparıldığına, insani, yerli ve milli değerlerden arındırılarak, hangi aşağılık duygularla emanet edilen devletin tanklarıyla, toplarıyla, uçaklarıyla kendisine saldırdığına şahit olan milletin vatansever asker ve emniyet güçleri ile birlikte verdiği mücadele ile kazanılan ve Türk demokrasi tarihine altın harflerle kazınan Demokrasi Zaferi’nin, 15 Temmuz’un her yıl dönümünde coşkuyla kutlanması gereken diğer önemli boyutunu oluşturduğuna dikkat çekti. Bunun İstiklâl Harbi’nden sonra kazanılan en büyük zafer olduğunu belirten Prof.Dr.Gökçe, “Bunda okunan salalarla birlikte canlanan darbe hafızasının etkisiyle istiklâline sahip çıkan milletin azim ve kararlılığı ile lider olarak Cumhurbaşkanımızın dirayetli tutumu, hükümetin sorumluluğu, siyasi partilerin ve meclisin duyarlılığı önemli rol oynadı.” diye konuştu.

 “İnsanları ‘devşirme’ yoluyla robotlaştıran bir örgüt”

Yaklaşık kırk yıllık, görünen yüzüne rağmen pek çok yönü gizli, saklı, karanlık geçmişi olan örgütün, eğitimden istihdam alanlarına kadar sahip olduğu imkânlarla cezbettiği ailelerin çocuklarını devşirerek ihtiyacı olan insan kaynağını oluşturduğuna dikkat çeken Gökçe, “meşru ve gayrimeşru yollarla mensuplarına sağladığı fırsatlarla, örgüt tarafından “devşirme, koparma, yabancılaştırma, robotlaştırma ve kullanma şeklinde özetlenebilecek süreçleri içine alan sistematik bir mekanizmanın işletilmesiyle 15 Temmuz faciasıyla karşı karşıya kaldığımıza” dikkat çekti ve “Millet olarak bir daha benzer tehditlerle karşılaşmamak için devletimizin alacağı acil, kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin istiklal ve istikbalimiz açısından önemli” dedi.   
 
“Bu sapkın yapıyı İlahiyatçılar olarak eleştirirken dikkate alınmadık.”

İslâmî İlimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Sıddık Korkmaz da hain teşebbüste bulunanların cezasının karşılığının anayasal olarak bakıldığında idam cezası gerektiren bir suç olduğunu söyledi. Örgütün savunduğu din kisvesindeki ezoterik söylemleri eskiden beri eleştirdiklerini ifade eden Prof.Dr. Korkmaz, “ İlahiyatçılar olarak 2016’ya kadar neredeydiniz? gibi bir soruya maruz kalıyoruz. Ben de diyorum ki; ’Biz 2016’dan önce de konuşuyorduk. Ama söylediklerimize kulak asılmıyordu… Televizyona sakalı, cübbesiyle, ağlayarak, sızlayarak, kürsüye vurarak biri çıkıyor. Millet hoca budur diyor. İlahiyatçıya bakıyor, senin gibi hoca mı olur diyor. Şekle değil manaya, anlatılana ve anlatılmak istenene bakmak gerekiyor. FETÖ hareketi içinde dine karşı oluşturulan dine ve akla uygun olmayan bir söylemler vardı. Adam Allah ile Peygamber ile görüştüğünü, rüyasında onlarla konuştuğunu iddia ediyor. Bunlar İslam dışı söylemlerdir. Şunu unutmamız gerekir; Hz. Muhammed’den sonra gelen bir peygamber yoktur. Peygamberlik özelliklerini taşıdığını söyleyen her kimse yalancıdır, müfteridir, kezzabtır. Çünkü Peygamberimiz son peygamberdir. Ondan sonra bir peygamber gelmemiştir ve gelmeyecektir. Geçmişte Hz. Peygamber’i kamyonete bindirip seyahat ettiren sapkın örnekleri gördük. Biz bu İslami olmayan yapıyı önceden de anlatıyorduk. Kur’an’dan rahatsız olmak, uydurma hadislere Kur’an muamelesi yapmak bunların benimsediği yanlış anlayışlardır. Kur’an diğer kitaplar gibi tahrif edilmemiştir. Peygamber’imize nasıl geldiyse bozulmadan ve değişmeden günümüze kadar ulaşmıştır. Bugün 2 milyara yakın İslam Coğrafyasının neresine giderseniz gidin aynı Kur’an ile karşılaşırsınız. Dinimizin ilk kaynağı Kur’an’dır. Bu camianın içinde Kur’an’dan aykırı söylemler görürüz.” dedi.
“Devletimizi güçlendirirsek bu ve benzeri sapkın ideolojilerin önüne geçmiş oluruz.”

“Mehdilik ve takiyecilik bu yapının özelliğidir.” diyen Prof.Dr. Korkmaz, bu gibi yapıların önünü kesmenin devlet yapısını güçlendirmek ve onun kurumlarını önemsemekten geçtiğini aktardı. Prof. Dr. Korkmaz, “Devletin kurumsallaşmasına katkı sağlamamız, devletin bütünlüğü içinde çalışmamız lazım. Dini de devletin kurumları içinde anlamamız gerekiyor. Toplumu Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu üzere tüm müminler kardeştir anlayışıyla güçlendirmemiz gerekiyor. Akademiyi, ilmi güçlendirmemiz gerekiyor. Bu üç yapıyı güçlendirirsek bundan üç sene önce yaşamış olduğumuz ihanetlerin benzerlerini gelecekte yaşamayız.” şeklinde konuştu. 

“Dış güçlerin tasarladığı bir örgüt.”

Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Selçuk Türkyılmaz da bu yapının 100-150 yıllık bir tarihî süreçle ele alınması gerektiğini kaydederek; bu sapkın ideolojinin bizim içimizden çıktığı ile ilgili söyleme karşı çıktı. “Gazi Mustafa Kemal’in sözüyle; kendi menfaatlerini yabancıların menfaatleriyle birleştirip ülkeyi onlar adına yönetmek isteyen bir yapıdan bahsediyoruz.” diyerek bu yapının dış güçler tarafından tasarlandığını aktardı.
 
“Bunlar bizim içimizden çıkmadı.”
 
Dr. Öğr. Üyesi Türkyılmaz, “Sapık fikirleriyle toplumumuzdaki bazı insanları devşiren bu sapkın yapı, kendi içimizden başkaları adına hareket eden lejyonlar oluşturdu. Bunlar yabancılar adına bizimle savaşıyor. Bunda bizim tarih, toplum ve din özelliklerimiz belirli derecede rol oynamış olabilir. Ama bu, sapkın ideolojinin bizim içimizden çıktığını ispat etmez. Kendimize bakalım, kendimizi eleştirelim anlayışının doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü o zaman bu yapının emperyalistlerle kurduğu ilişkiyi ve onarlın ürünü olma durumunu ihmal etmiş oluyoruz. Eğer sadece dinî görünümlü bir yapı onlar tarafından ele geçirilmiş olunsaydı ve sadece bu yapı tarafından ülkemize yönelik bir saldırı söz konusu olsaydı dini, algılayış biçimimize odaklanıp bize ait sorunlara çözüm bulmaya çalışabilirdik. Fakat bu örgüt ile birlikte başka örgütlü yapıların da ülkemize karşı yapılan saldırılarda yer aldığını biliyoruz. 15 Temmuz’dan bu yana FETÖ ile mi, ABD ile mi yoksa İngiltere ile mi savaşıyoruz?” dedi.
 
“Bu örgüte sempati duyanların inancından şüphem var.”
 
Örgütün başındaki teröristin yabancı istihbarat örgütleriyle çok yakın iletişiminin olduğunun bilindiğini belirten Türkyılmaz, “Bu örgüt hakkında ne biliyoruz? sorusuna cevaplar bulmaya çalıştım. Baktım ki aslında bilinmeyen çok fazla şey yok.” dedi. Türkyılmaz, “Hatta 1966’da Diyanet’in ilk raporunun bunlar hakkında yayınlandığını görüyoruz. 1974’te ikinci bir raporla karşı karşıyayız. Yani 1966’da yaptıkları bir operasyonla Diyanet’in bunlar tarafından ele geçirildiğini görüyoruz. Sırat-ı Müstakim dergisi tarafından temsil edilen İslam anlayışının Atatürk ve İnönü dönemlerinde de benimsendiğini ve sürdürüldüğünü görüyoruz. Bu anlayış 1966’ya kadar varlığını sürdürür. O dönemde Diyanet başka zihniyetler tarafından ele geçirilir. Sırat-ı Müstakim dergisi çerçevesinde oluşan düşünme biçimi tasfiye edilir. Bunu kim tasfiye etti? ABD ve İngiltere’nin desteğini alan yapılar tasfiye etti. FETÖ’nün dinî bir yapı olduğunu, bu ülkeye ait bir yapı olduğunu asla kabul etmiyorum. Bizden devşirilenle oluşturulan bir yapı. Müslümanlıkla alakası olmayan, itikadî açıdan sorunlu bir yapıya inanan insanlardan, tövbe etmeden ölüp gidenler, Müslüman olarak mı ölmüştür, ciddî anlamda şüphem var. Bu harekete sevgi besleyen, saygı duyanların da itikadından kişisel olarak şüphem var.” şeklinde konuştu.
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.