30 Ağustos… Bu milletin bağımsızlık türküsünü en gür sesle söylediği gün. Şehitlerin kanıyla yoğrulmuş, gazilerin fedakârlığıyla perçinlenmiş, bir milletin yeniden doğuşunun günü. Her birimizin kalbinde taşıdığı bu büyük gurur gününde, Foça’da yaşanan görüntü, yüreğimize bir hançer gibi saplandı.
Bir düşünün… Anadolu’nun dört bir yanında şehit tabutlarının üzerine serilen, dağların zirvelerine onurla asılan, evimizin balkonunda dalgalanırken gözlerimizi yaşartan Türk bayrağı… Bir belediye başkanının eşi tarafından bacak arasına sıkıştırıldı. Sanki bir kumaş parçasıymış gibi, sanki sıradan bir bezmiş gibi…
Oysa bu milletin her ferdi bilir ki; bayrak, sadece bir sembol değil, bir namustur. Bayrak, Mehmetçiğin kanıdır, anaların gözyaşıdır, çocukların geleceğidir. O bayrak için milyonlar şehit düşmüştür. Bir milletin onuru, bir milletin şerefi, gökyüzünde dalgalanan o al rengin içindedir.
Bugün Foça’da yaşanan hadise, vicdanlara işlenmiş bir ayıptır. Şehit anneleri bu haberi okuduğunda yüreği burkulmayacak mı? Gazilerimiz, gözyaşlarını saklamaya çalışmayacak mı? Bu milletin en kutsal değerine böylesine hoyratça davranılmasını hangi vicdan kaldırabilir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın gözü önünde yerde gördüğü Türk bayrağını eğilip cebine koyarak, “Bu milletin bayrağı yerde kalmaz” demişti. Evet, bu milletin bayrağı yerde kalmaz. Ama Foça’da, 30 Ağustos gibi özel bir günde bayrak yere düşmese de, gönüllerde yere düşürüldü.
O bayrağa yapılan saygısızlık, hepimizin kalbine işledi. O bayrağa sıkıştırılan hoyratlık, aslında bir milletin ruhuna sıkıştırıldı. Ve biz, bu utancı öyle kolay kolay unutamayacağız.
Çünkü bayrak bizim namusumuzdur. Namus ise asla kirletilemez.