Nevşehir’in sabahına bu kez un kokusu değil, vicdanın ayak sesi karıştı. Belediye Başkanı Rasim Arı, alışılmadık bir kararlılıkla fırınların kapısını çaldı; selamdan sonra denetime geçti. Bu sadece bir belediye görevinin yerine getirilmesi değil, aynı zamanda halka verilmiş bir sözün tutulmasıydı: “Emeğin ve ekmeğin hakkını birlikte koruyacağız.”
Fırınlar, Anadolu’nun belki de en kadim meslek ocaklarıdır. Gece uykusuzluğunun, hamurun sabırla yoğrulmasının ve alın terinin yeridir orası. Ama bazen ne yazık ki, bu kutsal mekanlar, fırsatçılıkla yoğrulan niyetlerin gölgesine düşebiliyor. Gramajı düşük, fiyatı yüksek, hijyenle ilgisi olmayan ekmeklerle vatandaşa uzatılan şey artık “nimet” değil, adaletsizlik oluyor.
İşte Rasim Arı’nın ani denetimleri bu yüzden kıymetlidir. Çünkü bir şehri adaletle yönetmek, sadece asfalt dökmek, park yapmakla değil; o asfaltın üzerinde yürüyenlerin sofrasına uzanan haksız elleri de geri çevirmekle mümkündür. Ve evet, bazen bu bir fırına girip teraziyi eline almakla başlar.
Bazı işletmelerde görülen usulsüzlükler sadece bir ceza defterine not edilmedi o gün. Aynı zamanda toplumun vicdan defterine de işlendi. Çünkü bir şehirde ekmek adaletsiz dağılıyorsa, o şehirde adaletten bahsetmek zordur.
Ama bu hikâyenin kahramanı sadece Rasim Arı değil. Vatandaş da bu denetimin doğal parçası olmalı. Gördüğü eksiklikleri dile getirerek, sessiz kalmayarak, “ben ne yapabilirim ki” demeyerek. Çünkü adaletin sesi, tek ağızdan değil, halkın ortak nefesinden doğar.
Sonuç mu? Belki birkaç fırın uyarıldı, belki ceza kesildi. Ama esas olan şu: Nevşehir halkı şunu gördü — bir şehirde belediye başkanı sabah erkenden fırına gidebiliyorsa, orada hâlâ umut vardır. Ve umut, bazen bir somun ekmeğin içinden çıkar.