BİZİM KIZ

Banu Pirinçcioğlu

Size sokakta yaşayan bir kızın kısa hikayesini anlatacağım.
Okurken kendinizi onun yerine koyup empati yapmanız önemli. Tahsilli bir anne babanın kızı olarak doğdu. Zengin bir evin üç çocuğundan biriydi.
Zaman içinde ailenin işleri kötü gitti, battılar, sırayla öldüler. Akrabaları da yoktu. Önce kimsesizler yurduna oradan da başka evlere verildiler.
Kardeşler ayrıldıktan sonra bir daha birbirlerini görmediler.
Hayat onları başka yerle savurdu attı.
Muhtemelen anne babasının yattığı yerde kemikleri sızladı.

Bizim kız küçücükken verildiği ailede hor görüldü. Şiddete uğradı.
O kadar küçük bedeniyle şiddeti tanımak zorunda kaldı. Korunmasız tek başına.
Onu alan aile bir süre sonra baş edemedi. Zaten çok cocuk seven bir aile değildi. Bir gün sokaktayken ellerinden kaçırdılar. Kaçış o kaçış. Bir daha bulamadılar.
Bizim kız ufacık haliyle sokaklarda kaldı. Baktı çare yok, mendil satmaya başladı.
Kirli, pis diye uzak dursun istediler insanlar. Oturduğu kaldırımdan bile kovuldu. Sokak çocuğu nihayetinde. Kimse kirli, pis kokan çocukları sevmez.
Sokaklardan, kaldırımlardan kovuldu.
Kendi gibi sokak çocuklarına yanaştı biraz. Epey hırpaladılar onu. Hem yeni hem küçük diye.
Uzun zaman aldı kabul edilmesi. Kadere bak ki, evi olmadığı gibi sokaklar da ona yasaklıydı.
Bazen göz hizasındaki evlere bakardı. Anne baba çocuk ne mutlu oynuyorlardı. Sıcacık evlerinde. O sadece camdan bakabiliyordu. Ona bakarken görseler bir kuru ekmek verip gönderiyorlardı.
En zoru soğuk kış akşamlarıydı. Yatacak bir köşe bulsa bile üşüyordu. Zaten tehlike hep yanındaydı. Çok tekme yedi uyurken.
Çok ağladı, çok üzüldü. Nadiren iyi insanlar çıktı karşısına. Daha çok kötüleriyle karşılaştı.
Hastalandı, üşüttü, iyileşmeyi bilemedi. Onun yaşındaki çocuklar günde üç vitamin alırken o sebze nedir bilemedi. Hep kuru, küflü şeyler yiyerek yaşadı.
Öylece büyüdü. Sokaktaki diğer çocuklarla beraber. İnsanlardan ve hayattan nefret ederek. Ama hep umut ederek.
Sevilmek için hep gülümsedi, şirinlikler yaptı.
Derdini anlatması zordu. Sokak çocuğu diye lafı dinlenmedi. Herkes onu ordan oraya sürükledi.
Bazen olaylara karıştı sanıldı, polis aracına atıldı. Derdini anlatamadı, sokak çocuğuydu çünkü.
Onu kurtarmaya gelen olmadı. Birilerinin insafa gelmesini bekledi aylarca.
Hep korktu, hep bir gözü açık uyudu bizim kız.
Salıverildiğinde artık iyice korkar olmuştu. Hep saklandı. Hiç zararı olmamasına rağmen saklandı. Kılıksız göründüğü için göze batar diye hep köprü altlarında yaşamayı tercih etti.
Nadiren ona gülümsediler. O zaman bile emin olamadı. Bilmiyordu çünkü niyetlerini.
O da kaderine razı oldu. Öylece sokakta hayalet gibi yaşadı.
Yine bir gün birisinden kaçarken arabanın altında kaldı, öldü gitti.
Bizim kızın hikayesi böyle bitti.

Üzüldünüz değil mi? Ne zor bir hayat. Ne fena başına ne geleceğini bilmeden sokaklarda yaşamak.
Kendinizi yerine koydunuz mu?
Ya siz olsaydınız? Çünkü hayat bu, ne zaman ne yapacağını bilemezsiniz. Hayat bir tokat atar bir bakarsınız sokakta tek başına kalmışsınız.
İtilip kakılıyorsunuz. Kimsesiz ve çaresiz olmak.
Dilsiz olmak...

Aslında size anlattığım bizim kız, insan değildi. Size bir sokak köpeğinin hikayesini anlattım.
Bazen bir heves alınıp ormana, sokağa bırakılan bir köpeği anlattım. Sıcak yatağından çıkarılıp kendini soğuk zeminde bulan bir köpeği.
Hiç acımadan terk ettiğiniz bir köpeğin hikayesi bizim kız.
Sokakta yaşamak zorunda kalan, ve tek derdi karnını doyurup sevilmek olan biri bizim kız.
İtiraz etme şansı olmayan, oradan oraya sürüklenen. Sokakta bile istenmeyen.
Dayak yiyen, öldürülen, yemeğine zehir atılan.
Kaldırımlardan kovulan bizim kız.
Onun yerine kararlar verilen, özgürlüğü olmadığı gibi nefes alması bile istenmeyen bizim kız.

İnsan veya hayvan fark eder mi? Acı çektikten sonra kimliğinin bir önemi var mı?

Empati yapmak iyidir. İnsanın bakış açısını değiştirir.
Şimdi empati yapmaya ne dersiniz?
Ya bizim kız siz olsaydınız?