BU DÜNYA KİMİN?

Banu Pirinçcioğlu

Eline telefonu alan video çekiyor, yayınlıyor. Haddini bilen var bilmeyen var, ağzını açan konuşuyor misali. Lafın nereye gittiğini hesaplayan yok. Sadece konuşuyorlar.

Ünlü ünsüz konuşuyor. Ünlünün konuştuğu daha çok duyuluyor haliyle. Ünlü çünkü. Öyle ya da böyle ün kazanmış, tanınmış kişi olmuş.

Misal, Instagram'da bakarsınız, isminin yanında mavi tik görürsünüz. Altında "tanınmış kişi" yazar.

Nasıl ve neyle tanındığının çok da önemi yok. Bir şekilde tanınmış.

Eskidendi o, sanatçı tanınmışlığı. Şimdi herkes kolayca tanınıyor. Belli yolları takip ederseniz siz de tanınırsınız.

Madem ki tanınmış kişi olmuşsunuz, sizin bir şekilde misyonunuz var demektir. Boş konuşma lüksünüz olamaz. Ağzınızdan çıkan sözler sizi bağlar. Sizi dinleyen kişi, sözlerinize göre çıkıp hareket ederse iyi şeyler de yapabilir, dehşet de saçabilir.

Bu nedenle tabiri caizse eğer, haddinizi bileceksiniz.

Akıllara zarar "ünlüler" konuşuyor. Ertesi gün katliamlar yaşanıyor.

Yıldız denen şarkıcı çıkmış ve buyurmuş, sokaktaki köpekleri zehirleyin diye. Tabii ki ayağa kalktık, isyan ettik. Boş boş konuşmanın beddua etmenin kimseye faydası olmadığından, yapmam gerekeni yaptım ve şikayet ettim. Bir çok kişi de aynısını yaptı. Ama en güzelini barolar birliği yaptı ve suç duyurusunda bulundu.

Bu söylemin üzerine öldürülen her köpek Yıldız kişisinin eseridir.

Çünkü o kadar da bilinçli bir toplum yok dışarıda. Hatta son derece bilinçsiz. Yıldızı hayatının merkezine almış birisi, dediğini emir kabul edip katliam yapabilir.

Bu ülkede kendine jilet atan şahıslar görmedik mi arabesk konserinde?

İfade vermeye gitti Yıldız kişisi. Hemen konuyu dine bağladı. Neymiş, sabah namaza giden yaşlılar saldırıya uğramadan gitsinmiş. Oldu Yıldız, yolun güzel. Avukatın güzel akıl vermiş.

Ben yargı ne der ne karar verir bilemem. Tek bildiğim şey şudur ki, söylemini emir alıp katledilen köpeklerin sorumlusu Yıldız kişisidir.

O bitmemişti ki Yeşim kişisi çıktı.

O da buyurdu ki, sokak köpeklerinin hepsi rehabilitasyon merkezine gitmelidir. Ayırım da yok. Saldırganlar gitsin demiyor, hepsi diyor. Dünya kadar insan çıkıp kendisini boykot edince de iyice mahalle ağzını açıveriyor. Hayvan sevgisinin ne olduğunu sizden öğrenecek değilim diye çemkiriyor.

Ve üstelik bir de büyük iddiası var. Benim kadar hayvan seven zaten yoktur diyor. O derece iddialı.

Öğretmek gibi olmasın Yeşim kişisi ama hayvan sevmeyi bizden öğreneceksin evet. Çünkü bildiğini zannettiğin şey sevgi değil. Sen muhtemelen çoğu köpek severin yaptığı gibi, tipini beğendiğin köpeği seviyorsun. Ay canıııım deyip başını okşuyorsun. Ev köpeği değilse sokakta olmasın istiyorsun. Hayatında barınak görmediğin belli. Yoksa sevgi kelimesi ile barınak kelimesini yan yana kullanmazdın. Öyle bir ikili yok.

Sen istediğin kadar içişlerini ve tüm görevlileri göreve davet et. Senin hayalini kurduğun barınak bu ülkede hayal bile edilemez.

Yok öyle ben delikanlı kadınım havalarını basıp basıp konuşmak.

Hayvan sevdiğini iddia eden bu ünlümsü kişilere hayvan sevgisini anlatalım.

Ben mesela nasıl seviyorum hayvan?

Kendi köpeğimi pek çok sevdiğim için, sokaktaki köpeği bin kat seviyorum. Çünkü köpek nedir biliyorum. İnsanın gözünün içine nasıl bakar, bakınca ne anlatır iyi duyuyorum.

Yaşadığım yerin yakınında yaşayan bir ufak köpek çetesi var. İlk geldiklerinde gidip önce kendim tanıştım. Yemek götürdüm, başlarını okşadım. Sonraki seferlerde köpeğimle beni görmelerini sağladım. Yemekleri biraz uzaktan bıraktım. Ve son olarak yanımıza gelip tanıştılar ve gittiler.

Ben sokağın bana ait olduğunu düşünmedim hiç. Benim köpeğimin olduğu kadar başka köpeğindir de sokak.

Benim gibi olmayıp Yeşim ve Yıldız kişisi gibi olanlar da vardı elbet. Onların da köpekleri vardı ve sokakta sokak köpeği olmasına tahammül edemediler. Alo belediye, burada sokak köpeği var alın buradan.

Çünkü kendi köpeğiyle geçemiyormuş. Oradan geçme sende, başka yoldan geç. Gönlün varsa geçinmeye bir yol bulunur elbet.

Hilton oteli gibi tanıttığınız barınak nedir biliyor musunuz?

Dört tarafı telle çevrili, taş betonda yatmaktır bütün gün. Zorunlu hapistir. Doğası koşmak olan bir hayvanın zorunlu hapsidir barınak.

Diyelim ki yediği önünde, yatağı yorganı da var. Yürümek isterse, koşmak isterse?

Hapishanede bile aktivite vardır. Yani katilse bile spor yapar, kitap okur, sohbet eder.

Köpek ne yapsın? Yürümüyor, koşmuyor, oyun oynamıyor, sosyalleşmiyor.

Bazıları umut etmeyi bırakıyor mesela. Önceleri her gördüğü insana kuyruk sallayıp yalvarırken, bir süre sonra umudunu kaybedip küsüyor. İnsanı gördüğünde kafasını bile kaldırmıyor. Mahkum olduğunu anlıyor çünkü.

Sizin ne hakkınız var bir canlının yaşam sevincini öldürmeye? Hangi hakla umudunu yok edersiniz?

Neymiş efendim, sokakta köpek olmazmış. Kim demiş? Sırf birileri öyle uygun görüyor diye bir köpeği alıp ömür boyu tellerin ardına mahkum edemezsiniz.

Altını çizeyim, saldırgan, agresif ve mütemadiyen zarar veren köpek sorunludur. Ama bunu her köpeğe mal edemezsiniz. Hep söylüyorum ve bıkmadan söyleyeceğim. Sizin fobilerinizin ceremesini çekmek zorunda değil köpekler.

Korkudan yürüyemez halde iseniz en yakın psikoloğa gidiniz. Belediyeyi arayıp köpek aldırmayınız. Fobilerinize göre şekil almıyor bu dünya.

Bir susun artık, bir silin şu salyalarınızı. Nefretinizden bezdik. Konuşmayın, her konuda da fikriniz olmayıversin.

Önce insan demeyi bırakın artık. Önce canlı. Önce kalbi atan her canlı. Medeniyet budur çünkü. Bu dünya insanlarındır gibi saçma bir söylem var. Hayatımda daha saçma bir cümle duymadım.

Dünyayı insan yaratmış gibi. Ve kalan tüm canlıları da insan yaratmış gibi saçma.

Köleliği savunmak kadar saçma. Teninin rengi yüzünden yıllarca köle edilmiş insan ayrımı kadar saçma.

Unutmayın ki bu zihinler bir zamanlar " önce beyazlar' diyordu.

Tıpkı sizin önce insan demeniz gibi.

O kadar saçma ki, sizin gibi zihinler gemi batarken önce zenginler kurtarılsın der. Bütün filikalar zenginlere!

Bu dünya hepimizin. Sokaklar, caddeler, denizler, gökyüzü. Hepimizin. Sevin ya da sevmeyin. Ama şu sahiplenme duygusundan bir vazgeçin artık. Komik çünkü.

Ortada bir fazlalık varsa bilin ki o biziz aslında. Yeşili yok eden, hayatın oksijenini çalan biziz. Doğayı zehirleyen biziz.

İklimleri değiştiren biziz. Çok yakın bir gelecekte buzulları eritip dünyayı tehlikeye atacak olan da biziz. Yani insan.

Önce hayat yani. Bunu sindirmenizi ve iyice idrak etmenizi dilerim.