Bünyenin kabul etmeyeceği rızık…

Babacan PESENKURDU

Kimin ne alacağı belli değildi. Öyle ansızın gelmişti bu parlak fikir kafalarına. Hakkı’nın meyhanesinde, ikinci yetmişliğin tam ortasında ki kadehler doldurulurken bakraçlardan, birden Mustafa gülmeye başlamıştı…

Neden güldüğünü kimse anlamadan, yayılmıştı bir kahkaha silsilesi masaya.

Gülmek, esnemek gibi görünmeyen bir bulaşıcılığa sahipti. Yaklaşık beş-altı dakika, gözler yaşarıncaya kadar güldüler; sebebini bilmeden…

Etraftan terso bakışlarda geliyordu. Öyle ya burası meyhaneydi ve kahkaha atmak, racona tersti. ‘’Kim bu veletler’’diyecek oldu, mahallenin ve meyhanenin en gediklisi Rüstem Ağabey, bizim haylazları görünce.

‘’Oğlum, usturuplunuzla oturun’’ diyen gözlerle bakması, pürneşe kahkahaların kesilmesine yetti.

Sonra Halit sordu ’’Ne oldu lan? Niye gülüyorsun?’’ diye…

Ardın sıra, Rıfat ve Ziya aynı soruyu soran gözlerle baktılar Mustafa’ya.

Mustafa da ’’Yırttık oğlum, paraya para demeyeceğiz’’ dedi kurnaz kurnaz gülümserken.

‘’Bakın şimdi, şu aşağıda ki devlet bankasını biliyorsunuz, işte, orayı soyacağız..’’

Ziya ‘’Len oğlum devleti soyan soyana, bankada para mı bırakırlar.’’

Mustafa ‘’Emekli maaşlarının yatırıldığı gün oğlum, bankaya para geliyor. Bizde o sıra Pazar yerinin olduğu yerde büyük bir gösteri yapacağız, bütün polis ekipleri oraya gidecek, diğer ikimizde bankayı soyacak.’’

Biraz saf olan Rıfat, ellerini ovuştururken ’’Le n oğlum, ilk şu kırmızı Şahin’in alacağım, sonra bir set, bir çelik jant. Arkasına da yazdıracağım en kralından

’’AFİLLİ’’

Masada yine kıkırdanmalar olur.

Halit ‘’Ulan soya soya emeklileri mi soyacağız, onlar zaten çıplak. Zenginleri soymak lazım.’’

Mustafa ‘’Robin Hood’um benim’’ diyerek sarılır Halit’e.

Ziya atlar hemen ‘’Lan oğlum bazı zenginlerin kendileri zaten en büyük hırsız, hırsızdan, hırsızlık mı yapacağız?’’ der.

Rıfat atlar söze ’’Adalet yerini bulur işte’’der.

Gençlerin muhabbeti uzar, ara sıra ciddileşen, ara sıra gülüşmelere boğulan hallerle. Hepsinin ortak yanı, zenginlerden alıp zengin olmaktır. Emeklemeden yürümek; yürümeden koşmak; koşmadan yarışı kazanmak gibi aslında kendi hayatlarına da ait olmayan bir hayalin muhabbetini yapmaktadırlar. Hepsi elde ettikleri bu sonsuz gibi görünen para ile üst-baş, ev, yazlık, araba, bankaya faize yatırılan para…

Tam burada hepsi durur. Kocaman bir kahkaha tufanı kopar meyhanede.

Gençlere kulak kabartan yan masalardan, hatta en büyük müdavim Rüstem Ağabey bile ‘’Hey Allah’ım’’ diyen bir edayla başını sallarken, tutamamıştı kendini ve basmıştı kahkahayı.

Seslendi Rüstem Ağabey,

Meyhaneci Hakkı’ya

‘’Hakkııı, yeni hırsızlara bir yetmişlik benden, aynı usta yatırımcılara da Antep Ezmesi…’’der, gülerek.

Ismarlanan sipariş masaya teslim edilirken, çocuklar zaten sarhoş olan bünyelerinde ki tüm sevimlilikleri ve memnuniyetleri ile Rüstem Ağabey’e teşekkür dolu bir selam ile sağ ellerini kalplerinin üstüne koyarlar.

‘’Peki, neden hem rakı, hem Antep Ezme’’diye sorar, saflık oranı diğer üçüne göre biraz daha fazla yüksek olan Rıfat…

Rüstem Ağabey gülerek şöyle der.

‘’Muhabbet rakıya, müebbet suçluya yakışır…

Rakı geçtiği yeri yakar, Antep Ezmesi de dili. 

Siz siz olun, hayalini bile kurmayın çocuklar, bünyenizin kabul etmeyeceği rızkı…’’

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.