COCKER BEBEK

Banu Pirinçcioğlu

Ruhum ağrıyor bugün. Başka nasıl tarif edeceğimi bilemedim kendimi. Birisi bir taş koymuş gibi içime, bilmediğim bir yerimde ağrı var, tarifsiz.

Gece ağlaya ağlaya uykuya daldım. Defalarca uyandım, gözümün önünden gitmeyen, sanki gözlerime yapışmış gibi o görüntü. Kanepede gözleri açık yatan cocker bebek.

Uyandıkça ağladım. En son saat beş buçukta uyku iyice kaçtı.

Başka şeyler düşünmeye çalıştım, güzel şeyler. Kızıma sarıldım sıkı sıkı. Ama ona sarıldıkça daha çok ağladım. Ben ağladıkça o üzüldü, panik oldu.

Dudağım uçukladı, gözümde arpacık patladı. Akşam 8 de yemek yediğimden beri ağzıma lokma girmedi. Acıkmadım bile.

En son böyle olduğumda, ormanda tüm bacakları kesilen yavru bebek haberini okumuştum. Bayramdı o zaman.

Kapadım kendimi dış dünyaya, eve kapanıp günlerce ağladım, kendime gelemedim.

Yine öyleyim.

Kanepede boynu bükük ölmüş cocker gözümün önüne gelmesin diye gözlerimi oymak istiyorum.

Beynimi dağıtmak istiyorum.

Yaşlar kendiliğinden süzülüyor. Gözlerim isyan etse de elimde değil. Çok canım acıyor.

 

Benim gibi hisseden belki milyonlar vardır. Hepimiz birleşsek elimizden birşey gelir mi? Bir fark yaratırmıyız? Bu son olur mu mesela?

Bu, gözaltına alınıp beş dakika sonra serbest bırakılan son pislik olur mu?

İnancım yok, çok üzgünüm. Hayatta en kötü şey umudu kaybetmektir ya, benim ülkeden umudum yok. En çok da bu acıtıyor canımı. Bir daha olacak, bir daha delirtecek hepimizi. Gebereceğiz ağlamaktan, belki de sonunda delireceğiz. Ki delirsek rahatlarız bence.

Akıllı insan işi değil bu.

Acı çeke çeke ölen bir bebek var, ve bunu yapan elini kolunu sallayıp yürüyerek evine gitti.

Tekrar ediyorum.

Acı çeke çeke ölen bir bebek var, ve bunu yapan elini kolunu sallayıp yürüyerek evine gitti.

İşte tam olarak böyle oldu. Evine gitti.

Bordo kanepesine oturacak. O gözümün önünden gitmeyen bordo kanepe. Aklıma geldikçe boğazımın sıkılmasına neden olan o bordo kanepe.

Kanun olsaydı, o bordo kanepesini rüyasında görecekti.

Evini, hayatını rüyasında görecekti. Hapiste çürüyecekti. Kanun olmadığı için evinde oturuyor. Bir gece önce canını aldığı minik bebeğin çığlık attığı bordo kanepesinde oturuyor.

Kanun yok çünkü. Neden yok bilmiyorum ben. Olmadığını biliyorum ve beni de sadece bu ilgilendiriyor.

Detaylar umurumda değil. Kanun olmadığı için kanı yerde kalan bebek ilgilendiriyor beni.

Kanun olsaydı eğer, içimiz az da olsa soğuyacaktı. Onun yerine içimizde yangın var. Canımızı dağlamışlar gibiyiz.

Ruhumuz acıyor, ağrıyor, yanıyor.

Bir bebeğin ölmesine ağlıyoruz bir de öldürenin evinde oturuyor olmasına. Acımız ikiye katlanmış durumda. İki kez ağlıyoruz.

Beddua ediyoruz, elimizden gelen bu. Kanun olmadığı için ilahi adaletten medet umuyoruz. Ama beklemeye tahammülümüz yok. İlahi adalet de ertesi gün ceza vermiyor, onun kendi zaman ayarı var.

O pislik tam olarak aynısını yaşamadan içimiz soğumayacak. Bordo kanepesinde bağırsakları dışarı çıkıp dağılmadan biz huzur bulmayacağız.

Bu bir temenni.

Bu bir dua.

Bu en içten gelen dileğim.

Eğer ki herhangi bir duam kabul olacaksa, bu olsun.

Bir sonraki gözyaşımız oh olsun diye aksın.

Söylemek istediğim daha çok şey var. Sayfalarca yazacak kadar doluyum. Ama ağlamaktan duramıyorum.

Bugünlük bu kadar diyeceklerim...