Nasıl bir ego?
Nasıl bir hırs?
Nasıl bir güven?
Nasıl bir beklenti?
‘Nasıl’ diyeceğim daha çok cümlemin nedeni milletvekili adaylarının belirlenmesi ve sıralamasından sonra ortaya atılan sitemlere, söylemlere ve kötülemelere.
Ey insan!
Herhangi bir siyasi partinin içinde görev aldığında seni zorlayan oldu mu?
Herhangi bir siyasi partinin içinde çalıştığında seni zorlayan oldu mu?
İnsanları düşünerek, çocukları, kadınları, ihtiyaç sahiplerini düşünerek, onlara hizmet etmek için, onların sorunları gidermek için siyasete girmedin mi?
Siyasi çalışma ortamında sen oraya başkan, buraya başkan yardımcısı, şuraya da sorumlu kişi olarak atanmadın mı?
Üzerine düşen görevi gönüllülük esasıyla, ama örgüt, ama teşkilat içinde olabilmenin verdiği heyecanla yapmadın mı?
‘Ben’ yok, ‘Biz’ varız demedin mi?
Peki, aday adalığı ve adaylık sürecinde niye ‘O niye?’ ‘Bu niye?’ ‘O kim?’ ‘Bu kim?’ sorularını sorup, egona, hırsına yenik düşüyorsun?
Siyasette insanlara dokunma isteğinin ve çalışmanın içinde yatan aslında kendine mevki, makam ve etiket sağlamak mı?
Partinin verdiği görevi, yüklediği etiketi, sorumluluğu yerine getirirken partinle ve partinin yöneticileriyle gurur duyarken, sana bir koltuk, bir etiket, bir paye daha verilmediği için içindeki bu kin niye?
‘Allah rızası’ derken, ‘İnsanı mutlu etmek’ derken, payına düşen rıza ve mutluluğu bu kadar ayaklar altına almanın nedeni ne?
Siyaset gerçekten insanın aklının durduğu, aklı durmayan insanın ise aklının almadığı bir şey.
Bugünlerde, siyasetin içinde 3,5 yılını geçirip boy aynasında kendilerini ‘Cumhurbaşkanı’ görenleri bile gördük.
‘İnsan için, vatandaş için çalışıyorum’ demek lafta kaldı.
‘Hakkımda hayırlısı neyse o olsun’ demek lafta kaldı.
‘El elden üstündür’ sözüne inat, ellerini ellerden üstün görenleri gördük.
‘Bükemediğin bileği öpeceksin’ sözüne inat, ‘Bileğim bükülse bile el öpmem’ diyenleri de gördük.
Evet, haklısın!
Bir daha dünyaya gelemeyeceksin, bir daha böyle bir şansın da olmayacak ama senin gibi bir daha dünyaya gelemeyecek, bir daha şansı bulamayacak milyonlar da var.
Hz. Mevlana ne demiş:
"Minareden düşenin parçası bulunur da, gönülden düşenin parçası bulunmaz."
Sen ‘Sen ol’ gönülden düşmemeye bak!
‘Gönül’ bu dünyanın en büyük makamıdır!