HAYVAN SAYAR

Suat Bıçak yazdı

Birçoğumuz hayvanları sadece severiz yani hayvan severiz. Aslında hayvanları sevmekten çok onlara bir iyilik yapmak istiyorsanız onları anlamaya çalışalım. Sokakta gördüğümüz bir kediye, köpeğe veya bir güvercine yem vermekle sadece hayvan sever olursunuz. Oysaki yemek konusu onların çözebileceği en basit konulardan birisi. Dediklerimi anlamanız için farklı bir örnek vermek istiyorum. Biz insanlara doğada sadece yemek vermiş olsalar.Evet aynen, düşünün sadece yemek yiyoruz. Hiçbir şekilde kimse ile bir ilişki kurmuyoruz. Hem kendi cinslerimizle hemde farklı türlerle bir arada yaşamanız istenmiyor, yaşamak veya yardımlaşmak, amaç ne olursa olsun sadece yemek yemeniz hoş görülüyor.

Yazdıklarım biraz karmaşık gelebilir. Doğadaki her canlının aklı yoksa bile içgüdüsü var. Yoksa onlarda üreyeceklerini nereden bilecekler. Bir kedi mart ayında karnı acıktığı için mi ortalığı bir birine katar. Yada bir horoz sadece horoz olduğu için mi diğer tavukları gagalamaya çalışır. Onların yaptığı ve bize çoğu zaman saçma, gereksiz gelen tüm hareketlerinde bir anlam yüklü.
Arkadaşlar tüm hayvanların yaşaması için doğasında, genlerinden gelen bir takım özellikler mevcut. İstesek de istemesek de bu tabiatın getirdiği bir durum. Ve siz onlara ne kadar tasma taksanızda ne kadar kafese koysanız da bu durum değişmeyecek.

Çocuğunuz istediğinde gidip bir fanus alarak içine birkaç süs balığı koyuyoruz. Burada çocuk tabiatı gereği ne kadar çok balıkları evinde görüp seyretmek istiyorsa, o balıklarda bir o kadar kendi tropikal denizlerinde kayalıklar arasında yüzmek istiyor. Çocuğun doğası, yaşam alanı evi. Ama japon balığının doğası o cam fanus değil. Böyle bakıldığında çocuk için anlayışsız zalim bir insanoğlu gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Ama değil. Çünkü o fanustaki balığın kendi odasındaki masanın üstünde durması onun doğasına izole edilmiş. Burada farkındalık devreye giriyor.

Bir köpeğin bir çocuğa saldırması ne kadar korkunçsa, o köpeğin doğal ortamından alınıp insanların arasına bırakılması da bir o kadar korkunç. Bizler evrendeki en zeki yaratıklar isek, tüm canlıları biz kontrol edebiliyorsak, buna da bir çözüm bulmamız gerekiyor. Ne yapmalıyız dersek. Kanunlar kurallar hepsi bizden yana. Yani saldırgan bir köpeğin nasıl bu toplumda yaşaması gerektiğine biz karar vereceğiz. Eğer köpek bir insana bir çocuğa saldırıyorsa bunun tek sorumlusu biziz.

Birde hayvan barınaklarının genel durumundan bahsetmek istiyorum. Bir çok barınağın durumu içler acısı. Belediyelerin dev bütçeler alarak yaptığı derme çatma kulübeler. Hadi barınakları bir şekilde yaptınız diyelim. Orada çalışan insanların hiçbir eğitimi yok. Yani köpekten korkmuyorsan burada işe başlamanın en önemli şartlarından birini yerine getirmiş oluyorsun. Halbuki durum hiç öyle değil. Bu hayvanların cinslerini, ırklarını bilemezseniz onların konforunu istediğiniz kadar yükseltin. Meksikalı ile İranlı birinin aynı koğuşta hapsedildiğini düşünün. Temel ihtiyaçları dışında ne kadar çok anlaşırlarsa bir danua ile şivava aynı derece birbiri ile anlaşır.

Şayet dünyada bir tek biz yaşıyor olsaydık. Diğer canlılar nuh tufanında gemide olmazlardı. Demek ki bizlerin bu dünyada ne kadar hakkı varsa onlarında aynı derecede bu dünyada yaşama hakları var. Ve sadece zekamız var diye bu egemenliğimizi kendi çıkarlarımız için kullanacak olursak maalesef en üstün ırk değil en rezil ırk bizleriz demektir. Ama biz ne yapıyoruz ki dediğinizi duyar gibiyim. En basit örneğini vereyim. Her bulduğumuz boş araziye dünyanın betonunu yığarak binalar dikiyoruz. Ve bunun adına maalesef gelişmişlik diyebiliyoruz.
Bence en büyük gelişmişlik tüm canlılar ile bir arada yaşayabilmektir.
Haftaya görüşmek üzere, unutmayın
Çok Gezin, Çok Okuyun ve Çok Sorun…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri