İslam’ı yalnızca forma indirgediğimizde, malın ve merhametin hesabını unuturuz. Asıl sınav; malını paylaşmak, ihtiyaç sahibine el uzatmak, insanlığa değer katabilmektir. Kur’an şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Hahamlardan ve râhiplerden pek çoğu halkın mallarını haksız yollarla yerler ve insanları Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu? İşte onlara elem verici bir azabı müjdele.” (Tevbe 9:34)
Ve devam eder: “O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak; alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak. ‘İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz şeydir; tadın artık biriktirdiklerinizi!’ denilecek.” (Tevbe 9:35)
Bir başka ayet şöyle uyarır:
“İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz; kim cimrilik ederse, ancak kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah ise Ğanî’dir; siz ise fakirsiniz.” (Muhammed 47:38)
Ve yine:
“Bunlar cimrilik yapan, etraflarındaki insanlara cimriliği emreden ve Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri gizleyen kimselerdir. İşte biz onlar için alçaltıcı bir azap hazırladık.” (Nisâ 4:37)
“Kenz” dediğimiz şey; ihtiyaç fazlasını elinde tutup paylaşmamak, zekât ve sadaka sorumluluğundan kaçmak, serveti paylaşmadan yığmak demektir. Kur’an’ın kenz ile ilgili ayetleri, İslam’ın bu tutumu kesinlikle haram saydığını gözler önüne serer.
Toplumda çoğu zaman domuz eti, içki ve zina gibi haramlar öne çıkartılır ve Müslümanlık yalnızca bunlarla ölçeklendirilir. İnsanlar domuz eti yememekle ya da zina yapmamakla gururlanırken, aynı anda banka hesaplarını, altın birikimlerini, yatırım portföylerini, kira gelirlerini artırmayı sürdürür ve paylaşmanın önemini unuturlar.
Gazze’de açlık çeken çocuklar var; su ve elektriksiz hastanelerde umutlarını yitiren aileler var. Sen yatırım grafiğini büyütürken, paylaşmadığın her kuruş, her mülk, her servet, onlar için yiten birer umut kırıntısıdır.
İslam sadece günahlardan kaçınmayı öğretmez; aynı zamanda malın hak sahiplerine ulaşmasını, paylaşımı, adaleti, toplumsal duyarlılığı ve vicdanı da emreder. Servet sadece “çok para” değildir; çok yardım, çok iyilik, çok vicdan, çok insanlık da demektir.
İslam ile sosyal adalet arasında organik bir bağ vardır. Zekât, sadaka, yardımlaşma, borçluya kolaylık ve toplumdaki eşitsizlikleri azaltma gibi öğretiler, insanların hakkını gözetmek üzere bir sistem kurar. Faizin hoş görülmemesinin altında da bu yatar; yoksa “faiz yasak, onun yerine git altına, borsaya yatır, o şekilde servet yap” değildir anlatılmak istenen. Kur’an mülkiyeti reddetmez, ama onunla gelen sorumluluğu da unutturtmaz.
Eğer Müslümanım diyorsan, kalbini aç ve yardım için elini uzat. Çünkü Kur’an’ın emrettiği toplumsal paylaşım, hem vicdanını özgür kılar, hem insanlığı onurlandırır hem de ruhunun yükünü hafifletir.