Kırk yıllık yalnızlık

Semra Güzel

Adım Nurhayat şu an altmış yaşındayım. İyiyim, mutluyum, şahaneyim... Emekliyim. Geziyorum, yaşıyorum, hissediyorum... Çocuklu değilim, evliyim... Dünya artık benim...

Doğduğumda bacaklarımda hiçbir sorun yoktu. Her çocuk gibi zamanı geldiğinde ben de yürüdüm. Koştum, hopladım, zıpladım... Üç yaşına geldiğimde hastalandım. Ve yanlış tedavi sonucu bacaklarımın gelişimi durdu, yürüyemez oldum.

Ama ben evde yine zıp zıp zıpladım. Ellerim, bacaklarım oldu. Ellerimle yaptıklarımı bir anlatsam...

Evimizin kapısının önünde arkadaşlarımla oynadım. Sonra okul zamanı geldi, okula başladım. Annem beni okula, sırtında getirdi götürdü.

İlkokul dönemi iyiydi. Ben küçüktüm annem beni taşıyabiliyordu. Ama ortaokul zamanı geldiğinde annem, artık okula gidemezsin dedi. Neden dedim? Ağırlaştın seni artık okula taşıyarak götüremem, taşıyamam seni dedi...

O zaman, tekerlekli sandalyem olursa ben kendim gidebilirim. Bana tekerlekli sandalye alalım dedim anneme. Annem asla kabul etmedi. Çünkü özürlü çocuğunun daha fazla gözler önüne serilmesini istemedi... Hem de tekerlekli sandalyede....

Evin içinde durup oturmuyordum. Ellerim hem ellerim hem ayaklarımdı... Her işimi yapabiliyorum... Ama dışarıya çıkamıyorum.

Günlerden bir gün komşumuz bize geldi ve şöyle bir haber verdi... Nurhayat bak dedi. Triko makinesi aldım kendime. Bence sana da bir tana alalım ve sen de evde oturarak triko yaparsın. Para kazanırsın... Hem de sıkılmazsın dedi...

Çok sevindim. Artık ben de bir şeyler yapabilecektim. Artık sıkılmayacaktım... Triko makinesini öğrenmek için epey uğraştım... Ama ne yaptım ettim makineyi kullanmayı öğrendim.

Benim gençliğimde radyo çok önemliydi... Triko makinesiyle haşır neşir olurken en yakın arkadaşım radyoydu... Sabah kalkar kalkmaz ilk işim radyoyu açmaktı... Akşam yatana kadar...

Radyoda bir program vardı ve o program vasıtasıyla programı arayanlar birbirleriyle de iletişime geçebiliyordu. Bir süre sonra programı arayanlar birbiriyle arkadaş oldu. Bu arkadaşlık telefonla devam etti. Bir süre sonra yüzyüze görüşmek istedi herkes...

Bir pastanede buluşmak üzere sözleşildi. Ben gelemem dedim. Neden diye sordular. Çünkü ben o güne kadar yürüyemediğimi söylememiştim... Çünkü gerek olmamıştı.

Olmaz dediler . Sen de bizimle birlikte çay içmeye gelmelisin dediler. Ama ben oraya nasıl geleceğim ki deyivermişim.

Neyse buluşma günümüz geldi ve hayatımın en büyük sürprizini yaşadım. Radyo arkadaşlarım radyoyu aramışlar ve benim adresimi almışlar. Zil çaldı kapıyı açtık, ne göreyim? Radyo aracılığıyla tanıştığımız ve gurup olduğumuz arkadaşlarım evimizin kapısında... Gözlerime inanamadım...

Asıl sürpriz yanlarında getirdikleri kocaman hediye paketiydi...

Haydi bakalım çabuk paketi aç da çay içelim dedi birisi... Bunun ne demek olduğunu önce anlamayan ben, koca paketi açınca gözlerime inanamadım...

Tekerlekli sandalye gözümün önünde ellerimin altındaydı... O anki heyecan ve mutluluğumu anlatamam...

Haydi hazırlan, çay içmeye gidiyoruz dediler.

Annem olmaz dedi... O gün arkadaşlarımın ısrarlarını kıramayıp izin verdi... Ama sonrası bir macera...

Hemen odama gittim ve giyindim... Hep birlikte, merasim havasında evden çıktık.
Kapıda durdum, derin bir nefesi içime çektim. Ve kırk yılın sonunda, kırk yıllık yalnızlıktan sonra içimde uçuşan kelebekler sanki beni havalandırdı. Diye devam etti Nurhayat...

Karşılıklı bunları konuşurken çok duygulu anlar paylaştık. Sonrasında hayat yolunda, hayatının yolunda neler oldu haftaya gelecek. Çok önemli ve güzel gelişmeler için biraz bekleyin... Nurhayat'ın hepimize selamı var.. Haftaya görüşmek üzere...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.