Kuşadası’nda başkan koltuğu ve adam kalmak

Arif ÇAYAN

Bir kentin başkanı olmak kolay değil. Hele ki Kuşadası gibi denizin dalgası kadar beklentinin, güneşin sıcaklığı kadar gözün olduğu bir şehirde…

Her adımın izlenir, her nefesin tartılır, her kararın konuşulur.

Herkes bilir, kimse bilmez…

Bilir çünkü gördüğünü konuşur.

Bilmez çünkü yükü taşıyanın sırtı hiç görünmez.

Ömer Günel, tam bu çizginin üzerinde yürüyor uzun zamandır.

Kuşadası, yazın kalabalığıyla başka bir dünya olur; kışın ise kendi içine çöker. Sokaklar sessizdir ama şehir yine konuşur. İşte o sessizlikte, bir belediye başkanının kendi sesiyle yüzleşmesi vardır.

“Doğru mu yapıyorum?”

“Daha iyi nasıl olabilirdi?”

“Daha çok ne yapmalıydım?”

Siyaset, dışarıdan bakıldığında büyük sahne gibi görünür.

Fakat içerideki gerçek çoğu zaman yalnızlıktır.

Gecenin geç saatlerinde bekleyen imzalar, sabahın erken saatinde açılan telefonlar, bir vatandaşın haklı öfkesi, bir diğerinin sessiz teşekkür bakışı…

Bazen bir kaldırım taşı için kavga edilir.

Bazen bir park için, bir sokak için, bir köpek için…

Bazen insan için.

Ve bütün bu tartının bir kefesinde şehir, diğer kefesinde insan kalbi vardır.

Ömer Günel’in en çok konuşulan yanlarından biri belki de budur:

Kent yönetirken insan kalmaya çalışması.

Her başkan yol yapar, bina yapar, tabela asar. Bunlar işin görünen tarafı.

Ama görülmeyenler…

Bir esnafın kapısına gidip “Nasılsın?” diye sormak…

Bir annenin gözündeki yaşa omuz olmak…

Bir öğrenciye bir gelecek ihtimali sunmak…

Şehrinin yükünü kendi akşam sessizliğinde içinden geçirmek…

İşte bu, herkesin yapabileceği bir şey değil.

Kuşadası, bugün hala değişimi, dönüşümü, iyileşmeyi konuşuyorsa…

Bu sadece projelerin değil, niyetin izidir.

Elbet eksikler var.

Elbet yarım kalanlar, eleştiriler, itirazlar, kırgınlıklar…

Bunlar olacak.

Çünkü bu şehir yaşıyor…

Yaşayan şehir konuşur.

Asıl mesele şu:

Kuşadası’nın makyajına değil, kalbine dokunulabiliyor mu?

Cevap rehberdir.

Ömer Günel’in yolculuğunda belki en büyük sınav buydu:

Bir şehre başkan olurken, kendine yabancılaşmamak.

Ve bugün görünen şu ki;

İnsan kalmaya çalışanlar kaybetmez.

Geç kalır belki, yıpranır belki, yorulur belki…

Ama kaybetmez.

Çünkü halk, bir gün mutlaka kalbi görür.

Bir gün mutlaka niyeti görür.

Bir gün mutlaka emeğin sessiz izini fark eder.

Kuşadası’nda hikaye daha bitmedi.

Bu şehir yazmayı seviyor.

Ve bazen en güzel cümleler, sayfa kapanmadan önce gelir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.