MARDİN ÖLÜM KAMPI

Banu Pirinçcioğlu

Sokak hayvanları deyince gözler nedense hemen gönüllülere çevriliyor. Gönüllünün mesleği hayvan kurtarmakmış gibi algılanıyor. Kendimden biliyorum. 

Zor durumda bir hayvanın fotoğrafını benimle paylaşıyorlar. Yardım etmem için. Ancak benim de fotoğrafı gönderen kişiden bir farkım olmadığını bilmiyorlar. 

Gönüllüler normal insanlardır. Onların ultra güçleri yoktur. 24 saat çalışan adamları da yoktur. Altlarında sürekli çalışan servis araçları bulunmaz. Çünkü şirket değildir. Gönüllü, normal insandır. 

Çoğu gönüllünün milyon borcu olur kliniklere. Kimsenin elini uzatmadığı, yanından geçerken "ay yazık" demekle yetindiği hayvanları alıp tedavi ettirirler. Bunu yaparken eş dost maddi destek olmak isterse ne ala. Yoksa borçlar büyür de büyür. 

Neden böyle olur?
Mesela devlet hastaneleri vardır, insanlar için. Herkesin özel hastaneye gitme lüksü olmadığı için, devletin insanına bakması gerektiğinden, hastaneleri olur. Gidersiniz, tedavi olur çıkarsınız. 

Hayvanlar için de belediye veterinerlikleri vardır. Onların da aynı şekilde, getirilen hayvanları tedavi etmesi gerekir. 

Peki o halde bu gönüllüler deli midir? Neden gidip bedava tedavi ettirmek dururken özel kliniğe milyonlar öderler?

Mecbur olduklarından. Çünkü belediyelerde tanı koyacak bir kan testi cihazı bile yoktur. Yanlış duymadınız, standart herşeyin başı olan kan testine bakılamaz. Götürülen hastalara gözle teşhis konulur ve ortalama bir antibiyotik verilip yollanır. Ayağı kırılmış bir köpek için mesela ne yapmak gerekir? Röntgen çekilir değil mi?  Hani kırık nerdedir, nasıldır, gerçekten kırık mıdır, çatlak mıdır?

Ama belediyelerde röntgen cihazı da yoktur. Artık gözle yapılan bir taş devri muayenesinden sonra tedavi yapılır. Nasıl yapılırsa artık. 

Yani bu toplasak hepsini bir ev parası çıkacak borçlar bu yüzden oluşur. 

Olması gereken bu değildir tabii ki. Belediyeler tam randımanlı hizmet verir, gönüllü keyfi olarak kendi alır özelde tedavisini yaptırır. 

Maalesef belediye klinikleri memur zihniyetiyle çalıştıkları için, saat beşi vurunca kapılar kapanır. Siz hasta kedi bulursunuz, bakacak kimseyi bulamazsınız. Cumartesi ve pazar zaten kimseler yoktur. 

Türkiye genelinden bahsediyorum. Büyükşehir veya kadaba diye ayırd etmiyorum. 

Ve şimdi size bir kabusu göstermek istiyorum. 

Belediyenin veterinerliğinde, barınağa atılmış ve orada resmen ölmesi beklenen köpek ve kedilerin resimlerini paylaşıyorum. 

Burası Mardin. 

Bundan 4 sene kadar önce ben de oradan bir felçli bebek getirmiştim tedaviye. Seneler geçti, bir arpa boyu yol gidilmemiş yazık. Bu hafta orada barınaktan alınıp İstanbul'a tedavi için getirilen çocukların haline bakın. 

Felçliler, körler, tüm bedenini kene kaplamış olanlar, gözü dışarı fırlamış olanlar, zayıflıktan kaburgası sayılanlar, çenesi kırık olanlar, açık yaralar, uyuzlar. Daha sayayım mı?

Hele bir video var, onu koysam sabaha kadar ağlarsınız. Yerde bir kangal acılar içinde bağırıyor, ağlıyor. Yani insan olan dayanamaz. 

Yeni gelen vali söz vermişti oysa ki. Herşeyi düzelteceğim demişti. Ama her zaman olduğu gibi bu da sözde kalmış. Seçilene kadar hayvansevere dayı demiş. 

Gönüllü herşeyi yapmak zorunda mı?

Bu çocuklar bu hale gelmeden bunun tedavisini belediye veterinerliği yapmalı. Bu hale geldiğinde de acil tedavi başlamalı. Ama bu çocuklar sokaklar yasak bize ekibi tarafından bulunup alınıncaya kadar hiçbirşey yapılmadı. Çenesi kırık köpeğin acısını düşünür müsünüz? Bileğiniz burkulunca ah vah deyip ağlıyorsunuz. 

Tırnağınız batsa yüzünüz asılıyor. Kırık çeneyle öylece oturun bakalım. 

İlle de cümle içinde " canım acıyor" mu demesi lazım? Siz bakınca acısını anlamıyor musunuz?

Hayvanları istifleyip ölmesini niye bekliyorsunuz?

Sizin göreviniz hastayı iyi etmek. Istifleyip ölüm kampı işletmek değil. 

İyi etmeye gücünüz yetmiyorsa da dernekleri ararsınız yardım istersiniz, imdat dersiniz. Yardıma gelen olmazsa o zaman konuşuruz. 

Ama bu yaptığınız insanlığa sığmıyor. 

9 çocuk geldi, dünyanın yolunu katettiler iyileşmek için. Mardin İstanbul arası 1470 km. Eder 15 saat. 

Hayvanın çenesi kırık, o acıyla yollara düştü. 

3 çocuk yola çıkamadan maalesef öldüler. 

Şimdi, belediye görevini yapmıyor diye herbirimiz elimizi taşın altına koyacağız ve destek olacağız. Tedavisi, kalacağı yeri, yemeği, ilacı derken bir tek çocuğun minimum masrafı iki binden başlar. 

Madem bizler yapacağız herşeyi, kapatın o zaman. Veya yazın kapıya, bize güvenmeyin, bakın başınızın çaresine deyin. 

Biz de bilelim. 

Şimdi bunlar en ağır vakalardı. Orada canı çok acıyan, tedavi edilmezse günden güne ağırlaşacak çocuklar var. 

Onlar ne olacak? Türkiye'nin dört bir yanından birleşip biz mi toplayalım tedavi için?

Şu hayvanların eziyeti bitmiyor. Sokakta istenmiyor, kliniklerde kenara atılıyor, sokakta suyuna tekme atılıyor, yemeğine zehir atılıyor. Bitmiyor. 

Bari yükümüzü hafifletin. Biz zaten koşuyoruz. Sizler de belediye olarak görevlerinizi yerine getirin. 

Ve sakın ve sakın bütçemiz yok demeyin olur mu?

Belediyelerin ellerindeki paraları nasıl kullandıklarını iyi kötü biliyoruz çok şükür. 

O bütçeyi nerede nasıl kullanacağınız sizle kalıyor. 

Önce yaşatın, iyileştirin. Sonra çayır çimen yaparsınız. 

Lütfen!