Mustafa Kemâl Atatürk’ün Akıllara Kazınan İmzâsı  

Hakan Dalay

 

Değerli Okurlar;

Târihe iz bırakmış önemli liderler, her yönleri ile hâfızalara kazınmayı başarmıştır. Özellikle Yakınçağ içinde yaşamış mühîm şahsiyetler, hayatlarının hemen her ânı hakkında, çok bilinen bir öykü bırakmışlardır arkalarında… İşte bizler için belki de en önemli liderlerimiz olarak görülen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan; Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk, yaşamının tüm önemli noktaları açısından, herkesçe bilinen bir hikâyeye sâhiptir.

Hattâ söz konusu tespitin de üzerinde, yalnızca biyografisi ile değil, geride bırakmış olduğu tüm eşyâları ve izleri ile birlikte… Örneğin, Türk halkının her an akıllarında canlandırabilecekleri kadar ezberlere girmeyi başarmış ve birçok gencin bileklerinde dövme ya da otomobillerinin camlarında sembol olarak görülen, ‘K. Atatürk’ imzâsı gibi… Gelelim bu çok bilindik imzâ motifinin öyküsüne…

 

Atatürk’ün İmzâsının Tasarım Süreci

 

1934 yılında, soyadı inkılâbının ilânıyla birlikte ‘Gâzi Mustafa Kemâl Paşa’ da ‘Atatürk’ soyadı ile hak ettiği değeri görüyor. Bunun üzerine meclisteki vekiller, Atatürk’e güzel bir imzâ tasarımı yapılması gerektiğini düşünüyorlar. O günlerde, ‘Robert Koleji’nde uzun yıllar öğretmenlik yapan ‘Hagop Vahram Çerçiyan’, 1920’li yıllarda güzel yazı konusunda uzmanlaşmış bir sanatçı öğretmen olarak tanınmaktadır. İmzâyla ilgili olarak, Atatürk’ün özel kalemi, Boğaziçi’ndeki Bebek Semti Komiserliği tarafından, Hagop Vahram Çerçiyan’a istek ulaştırıyor.

Vahram Çerçiyan, Ankara’dan mesajı aldığında, saat akşamın dokuzudur; öncelikle heyecânını yatıştırmaya çalışır. Kendi ifâdesi ile yaşamının en değerli vazîfesini icrâ edecektir. Çok sevdiği ve saydığı ‘Ata’ya bir imzâ bulmak görevi, kendisine verilmiştir. Vahram Çerçiyan, kolları sıvayıp masasına oturur. Saatler ilerledikçe, önündeki kâğıt parçaları da çoğalır. Sabahın erken saatlerinde ise kâğıt parçaları, yavaş yavaş azalmaya başlar. Sabahın saat sekizinde, önünde yalnızca beş adet imzâ örneğiyle baş başa kalır. Aralarında bir seçim yapamaz ve karârı Atatürk’e bırakır. İmzâ örneklerini kapıda bekleyen komiserlere verir. Bütün gece, gözünü bile kırpmamıştır; fakat hiçbir yorgunluk hissetmez. Kendince ömre bedel bir gece geçirmiştir.

O yıllarda, henüz küçük bir çocuk olan Çerçiyan’ın oğlu ‘Dikran Çerçiyan’, o geceyi şu sözlerle anlatıyor; ‘Saat, sabah 8:30 sularıydı. Kapı çalındı, annem açtı. Endişeli bir suratla odaya dönüp ‘Vahram, kapıdaki komiser ve bir sivil adam, seni görmek istiyor’ dedi. Önce, okulda bir hâdise olduğunu sandık… Babam, hemen masa başına geçti; çünkü imzâ numûnelerini hazırlamak için sâdece bir günü vardı. Sabah, saat 8:30’da imzâları teslim etmesi gerekiyordu. Bütün gün babamı seyretmekten, yorulmuştum. Bir süre sonra, uykuya daldım. Sabah uyanıp yanına gittiğimde, masasında beş hazır imzâ numûnesi gördüm; istenildiği üzere sabah saat 08:30’da numuneler, bir gün önce kapımıza gelen komisere teslim edildi. Babam, Atatürk’ü canı gibi severdi; ben de öyleydim ve yaptığı işten dolayı büyük kıvanç duyuyordu.’

Aradan üç gün geçmiştir ki; Vahram Çerçiyan, Atatürk’ten bir mektup alır. Atatürk, imzâlardan birini seçtiğini ve bundan böyle yalnızca onu kullanacağını bildirir. Hazırlanan numûneler arasından beşinci imzâyı seçmiştir...

Esen kalın…

 

SEFA YAPICIOĞLU