Mutlu yıllar Azra'm

Eylül Ayça Karakuş

Herşeyin bir ilki vardır bu hayatta...

Ve öyle bir ilk yaşatır ki hayat size,yerini başka birşey asla dolduramaz.

01.06.2007 Cuma sabahı saat 10:20 de aldım kucağıma Azra'mı.

Biraz yorgun, biraz halsiz,biraz hissiz,biraz durgundum; ta ki minik elleriyle ellerimi buluşturana kadar.

Bebek kokusu cennettir derlerdi ama ben çok algılayamazdım. Burnu koku almayan bir kadın için bu cümle hep askıda kalıyordu. Bu yanılgı cigerlerime kokusunu çekene kadarmış. Göğsüme minik bedenini yatırdıkları an cennetin kapıları aralanmıştı ve dünyanın en güzel çiçek kokuları o an hayatıma yayılmıştı.

Kollarımın arasında,iri iri gözleriyle yüzüme yüzüme bakarken birden eşime döndüm ve ''Azra'' olsun kızımızın adı dedim.

O ana kadar ismini hiç düşünmemiştim. Özellikle kucağıma aldığımda ismini koymak istemiştim.  Azra'nın anlamı; ''Ayak basılmamış kum tanesi.'' demek.

Ben çok fazla anlamlara takılan bir kadın değilimdir ama eğer ille de bir anlam aranıyorsa isminde,bende ki anlamı şuydu...

''Gönlüme düşen mucizenin ilkiydi o.'' Hiçbir varlık  onun kadar heyecan yaratmamıştı hayatımda. Merhamet duygusu kızımla birlikte katmerleşmişti yüreğimde.

Bir kez daha öfkem artıyordu, çocuklarını cami avlusuna bırakıp gidenlere.Bir kez daha hırslanıyordum çocuklarını araç olarak kullananlara. Bir kez daha deliriyordum başı sıkışsa çocuğunun üzerine korkmadan yemin edenlere. Ve milyonkez anlayışsızlaşıyordum evliliğini kurtarmak için dünyaya çocuk getiren ve çocuğunu tercih olarak kullananlara. Bunları görmezden gelmek dünyaya sorgusuzca suhalsizce getirdiğimiz canlara en büyük haksızlıktı.

Yani ben kızımı kucağıma aldığım gün tüm ruhumla ve bedenimle yeniden var oldum.

Onun için yazacağım o kadar çok cümle var ki...

Gelgelelim yazamıyorum... Beceriksizleşiyorum,kelimelerim birbirine giriyor ve hiç bir cümle onu anlatacak kadar güçlü kılmıyor anlamını.

Mesela kızıma ait hatırladığım ve unutmak istediğim bir anım var.

Anneler için en zor şey, bebeğini sütten kesmektir. Her anne gibi bende bu zorlu süreçten geçtim.

Antalya'nın en işlek merkezlerindeyiz ve Azra o zaman 14 aylık.

Ben ikinci çocuğuma yani Arda'ma hamileydim.

Annelik duygularımın en yoğun olduğu dönemler ama asla bu durumu kullanmıyorum. Yani hamilelik depresyonuna girmiyorum, bahanelerle aş ermiyorum,olur olmadık naz etmiyorum.

Sadece fazlasıyla duygusalım, o kadar!

Canım annemin ve eşimin ısrarıyla kızımdan ilk ayrı kalma zamanımdı o gün.

Canımdan can kestiklerini bilmeden sütten kesilecek diyorlar ve bir yol ayrımında benden Azra'mı ayırmışlardı.

Yutkunuyorum,susuyorum ve dua edip kızımı öpüyorum.

Sonra ben arkamı dönüp gidemeden annem kızımı alıp bir kaç adım uzaklaşıyor...

O an bir ses...''Anne,anne!''

Bebek sesi geliyor kulağıma. Eşimin sıkı sıkı tuttuğu elimden bir an ellerimi kurtarıyorum ve annemin arkasından hıçkırıklarla ağlayarak koşuşturuyorum. Sokaktaki insanlar merakla bana bakarken ben annemin arkasından onu durdururuyorum.

Anne diyen Azra değilmiş,uyuyor mışıl mışıl kızım...

O an ki duygularımın dili yok!

Sonra yutkunuyorum ve çaresizce geri dönüyorum.

Ve sabaha kadar gözümü gözüme kırpmadan sabahı ediyorum.

Çünkü kızımdan ayrıyım, canımdan bir eksiğim...

34.kez aradığım annem; ''Sen uyu,eğer durmazsa ben sizi ararım. Annenneyim ben,cani değilim kızım.Seni de ben büyüttüm,unutma...'' diyor ve bir daha aramam için telefonunu kapatıyor...

Burdan sonrasını yazmak daha da zor...

....Ve aradan yıllar geçiyor kızım 13 yaşına giriyor.

Ona baktığım her an geçmişimi görüyorum tavrında, edasında, duruşunda, gülüşünde...

Ona dokunduğum her an,sanki yeniden keşfediyorum hayatı.

Ona sarıldığım her an sanki annemin kokusunu çekiyorum ciğerlerime.

Kokusunu bana unutturmayacak kadar varlığıyla kızımı sarıp sarmalayan annemi hatırlattığı için, bin kez şükürler ediyorum Allah'ıma.

Bu hayatta iki şeyin tarifi yok.

Biri anneliğin,diğeri ise annesizliğin!

Eğer ille de biri tarif edilecekse,dilimin döndüğünce anneliği anlatayım. Çünkü annesizliğin tarifini edecek benim lugatimda kelime yok .

Annelik;

Anne olduğunuz ilk tarihten sonra nefesinizi verene kadar doğurdugunuz çocuk sayısı kadar hayatı onlarla birlikte yaşamaktır.

Anne olduğunuz günden sonra ''Sen de anne olunca anlarsın...'' sözünü ömür boyu yüreğinizde taşımaktır.

Ve bir anneye sorulacak en son soru, hatta hiç sorulmayacak olan bir soru vardır.

Birden fazla çocuğu olan bir kadına, "En çok hangisini seviyorsun?"

Benim bu soruya şöyle bir soruyla cevabım oluyor.

Eğer siz tekrardan dünyaya gelseydiniz  beyninizle, kalbiniz arasında bir tercih yapmak zorunda kalsaydınız hangisini seçerdiniz?

Anlayana büyük cevap... 

Ve bitmeyen kelimelerim ardından geleyim sana kızım.

Seni seviyorum kelimesinin eksikliği ve yetersizliği ile söylüyorum;

Seni seviyorum Azra'm. İyi ki bizim kızımız ve benim ciğerimsin nazlı meleğim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.