ORDU ÜNYE DİYE BİR YER

Banu Pirinçcioğlu

Nefes almak yaşamak mıdır?

İnsan olan var mı aranızda? Kalbi olan? Kalbi olup da gece mışıl mışıl uyuyabilen birimisiniz?

Gece yastığa başınızı koyunca herşey bitiyor mu? Gördüğünüz resimler, görüntüler kayboluyor mu?

Eğer öyleyse güzel. Ben uyuyamıyorum çünkü. Şu resimler benim rahat bir uyku uyumama da, yediğim yemekten keyif almama da, herhangi bir sebepten mutlu olmama da engel çünkü.

Kendi ülkemde fena şeyler oluyor, buna dur denmiyor. Uyuyamıyorum.

Yeni Zelanda’ya gidip yerleşmek istiyorum. Hem medeniyete doyarım, hem dehşeti görmemiş olurum.

Bir ay oldu haberlerde izleyeli.

Ordu Ünye barınaktaki (daha çok hitler’in toplama kampı) sözümona bakılan köpeklerin hali. Işıksız, zifiri karanlıkta, yağmurun altında sırılsıklam, muhtaç bakan gözler. Hareket edecek alanı bile olmayan, balık istifi gibi bir araya toplanmış, daha doğrusu tıkıştırılmış zavallı köpekler.

Her yaklaşan ayak sesine heyecanla bakan gözler. Beni buradan kurtaracak mı diye beklentiyle bakan gözler.

Yaşamak isteyen, direnen kalpler. Açlık ve hastalık kötü bir ikili. Biri bile zorken, ikisi ile aynı anda mücadele eden, konuşamayan ve sessizce ağlayan çocuklar. Yeterince vicdan sahibiyseniz zaten gözlerinden duyarsınız çığlıklarını.

Burası bir barınak. Özel değil, şahsa ait olmayan, belediye barınağı burası.

Görüntüleri ilk kez 1 kasım tarihinde gördük. Bugün ben bu yazıyı yazarken tarih 13 kasım olmuştu. Değişen birşey yoktu.

Kimse elini uzatmamıştı. Bireysel kurtarmalar yapılıyordu.

Elini taşın altına koyan bir avuç insan, birkaç tanesini kurtarma girişiminde bulunmuştu. Benim arkadaşlarım gittiler. Paralı pullu da değiller üstelik. Bir cesaret, hadi buluruz çaresini diyerek yola düştüler. Kaç can kurtarabilir ki bir tek kişi? 26 tane çocuk geldi, birini kendim üstlendim, illaki bulurum tedavisine destek diyerek. Gelenler öyle hasta öyle bitik ki. Benim tedavisini üstlendiğim küçük kalp dayanamadı, gelişinin ikinci günü aramızdan ayrıldı.

Gidenler gözleriyle gördüler. Bizlere canlı yayınlar yapıp izlettiler. Sosyal medya, haber kanalları, gazeteler, heryerde yayınlandı görüntüler. Her izleyen ah dedi, vah dedi. Paylaşımların altına rezalet yazıldı, beddualar havada uçuştu. Sanki bu işin çözümü buymuş gibi, siz de aynı şeyleri yaşayın inşallah yazdı insanlar.

Bu kadar aleni, gözümüze sokulan bu durumu düzeltmek için elinde yetkisi olan kimse birşey yapmadı. Ben buraya takılıyorum işte.

Tam bu noktada başlıyor benim isyanım.

Yoksa alışkınız zaten böyle şeyler görmeye, duymaya. Ama bilip de birşey yapmamak anlayabileceğim birşey değil.

Ben yetkili olsaydım, elimde en ufak bir yetki olsaydı ne yapardım?

Bir kere o zavallıları derhal oradan tahliye ederdim. 300 civarı köpeği aldırırdım oradan ve en yakın belediyelerin barınaklarına yerleştirirdim. Barınaklarda yer mi yok? O zaman alır özel kliniklere, pansiyonlara koyardım. Tedaviye ihtiyacı olan nerdeyse ruhunu teslim edecek olanlarını hemen tedaviye aldırırdım.

Ve hemen o toplama kampını kapatır, yetkilisi kim varsa görevden alırdım. En hızlı şekilde bir barınak kurardım. Çok masrafa da gerek olmazdı. Çatısı olsun yeterdi aslında. Sonra alırdım bütün zavallıları koyduğum yerlerden. Her canlının yaşam hakkı olduğunu, yaşamanın sadece nefes almak olmadığını bilip, bu doğrultuda davranırdım. Işte bu kadar basit oldurdu benim çözümüm.

Oysa ne yapıldı? Sadece sessizlik. Eminim arka planda birileri birşeyler yapıyordur kendince. Yazılı şikayetler, basın açıklamaları...  Boş değiliz, birşeyler yapıyoruz demek için yapılmış işler.

Ama bunlar zaman kaybı.

Kaybedilecek bir saat bile yokken, haftalar böyle geçti gitti.

Herşey çok farklı olabilirdi. Çok daha iyi şeyler yapılabilirdi. Parası olup bir çok cana hayat verebilecekleri halde, vah yazık diyenleri hiç söylemiyorum bile. Ama ya yetkisi olanlar?

Hiçbir canlı, sizin cakanızdan havanızdan kıymetli değildir.

Bilmem yapabilecek birşeyi olup yapmayanlar utandı mı…Akşam yatağında huzurla uyudu mu…

Ben insanlığım adına utandı