Bazı çocuklar vardır; oyuncak değil, bir karton kutu verirsin, içinden uzay gemisi yapar. Kaşık verirsin, mikrofon olur. Sadece oynamaz, dönüştürür, tasarlar, hayal kurar. İşte o an, dışarıdan sıradan bir “oyun” gibi görünse de, beynin içinde binlerce sinaps birbirine dokunur, yeni bağlantılar kurulur, yepyeni bir beyin haritası çizilir.
Serbest oyun, yani çocuğun kendi seçtiği, kendi yönettiği ve kendi hayal dünyasında kurguladığı oyunlar, beynin en güçlü öğrenme laboratuvarıdır. Ne müfredat, ne test, ne de öğretmen sesi daha anlamlı daha etkili olmaz, olamaz… çünkü burada beyni çalıştıran şey, içsel motivasyon ve keşif duygusudur.
Bir çocuk oyun oynarken yalnızca eğlenmez; aynı anda duygusal düzenleme, dikkat, motor beceriler, dil gelişimi ve sosyal beyin bölgeleri arasında sinaptik trafik yaşanır. Beynin ön bölgesi (prefrontal korteks) “karar verme ve planlama”yı, limbik sistem “duygusal dengeyi”, parietal bölgeler “mekânsal farkındalığı”, serebellum ise “denge ve koordinasyonu” yönetir.
Yani aslında bir çocuk, oyun oynarken yürütücü işlevlerini adım adım geliştirir: plan yapar, strateji üretir, hata yapar, yeniden dener. Bu döngü, öğrenmenin özüdür.
Stanford Üniversitesi’nden Prof. Alison Gopnik’in bir sözü vardır:
“Çocuklar küçük bilim insanlarıdır; oyun, onların deney yapma biçimidir.”
Bir çocuk “evcilik” oynarken sadece anne rolüne girmiyor; empati, sosyal rol farkındalığı, duygusal rezonans ve hafıza entegrasyonu gibi karmaşık beyin süreçlerini de devreye sokuyor. O minik sahnelerde beyin, bir yetişkin beyninin yıllar sonra kullanacağı sosyal devreleri inşa ediyor.
Beyin, doğumdan itibaren saniyede yaklaşık 700 yeni sinaptik bağlantı kuruyor. Ancak bu bağlantıların kalıcı hale gelmesi için deneyimsel pekiştirme gerekir. Oyun, bu pekiştirmenin en doğal biçimidir. Serbest oyun sırasında dopamin (ödül hormonu), oksitosin (bağ kurma hormonu) ve serotonin (iyi olma hissi) birlikte salgılanır. Bu üçlünün nörokimyasal etkisi, öğrenmeyi hızlandırır, duygusal regülasyonu güçlendirir ve stres hormonlarını (kortizol) dengeler.
Kısacası:
Oyun dopamini artırır → motivasyon ve merak oluşur.
Merak → tekrar deneme isteğini tetikler.
Tekrar → nöronal yolları kalınlaştırır.
Ve işte “sinaptik güçlenme” böyle gerçekleşir.
Birçok ebeveyn iyi niyetle “şunu yap, böyle oyna, düzgün otur” derken aslında farkında olmadan oyunun doğasını bozar. Serbest oyunda çocuğun kendiliğindenliği esastır.
Beyin, dışarıdan gelen direktiflerle değil; kendi seçimiyle aktive olan dopaminerjik devrelerle gelişir. Bu nedenle “şekil verilmiş”, “kurallı”, “yetişkin rehberli” oyunlar eğlenceli olabilir ama sinaptik anlamda serbest oyunun etkisini yaratmaz.
Bir çocuk kendi kurallarını koyabildiğinde, beyinde “otonomi” duygusunu temsil eden ağlar aktifleşir. Bu da özgüvenin nörobiyolojik temellerinden biridir.
Son yıllarda oyun eksikliğine bağlı gelişimsel dengesizliklerle sıklıkla karşılaşıyorum. Çocuklar artık parkta kovalamaca oynamıyor, ağaca tırmanmıyor, engebeli arazide koşmuyor hatta sandalye kapmaca oyununu bile bilmiyor. Yerine tablet oyunları, ekran etkileşimleri geldi. Bu da beynin “hareket ve dokunma yoluyla öğrenme” sistemini devre dışı bırakıyor.
Amerikan Pediatri Akademisi 2023 raporunda, serbest oyunun çocukların stres regülasyonu, yürütücü işlevleri ve sosyal uyumu üzerindeki etkisini “yaşam boyu koruyucu faktör” olarak tanımlıyor. Oyun eksikliği ise dikkat problemleri, dürtü kontrol zayıflığı ve sosyal geri çekilmeyle ilişkilendiriyor.
Bir başka araştırma (Panksepp, 2019) oyun yoksunluğunun prefrontal korteks gelişimini zayıflattığını ve çocukların “esneklik kabiliyeti”ni azalttığını gösteriyor. Yani, oyun oynamayan beyin, esnek düşünemeyen bir beyine dönüşüyor.
EBEVEYNLERE KÜÇÜK HATIRLATMALAR
“Sıkıldım” diyen çocuğu hemen etkinliğe yönlendirmeyin. Sıkılmak, yaratıcılığın ön odasıdır.
Oyun alanını düzenleyin ama kontrol etmeyin.
Oyun sırasında çocuğun yanında olun ama müdahale etmeyin. Sadece gözlemleyin.
Oyun bittikten sonra “en çok neyi sevdin?” diye sorun; bu, metakognitif farkındalığı artırır.
Oyunu not etmeyin, ölçmeyin. Beyin, özgür bırakıldığında öğrenir.
Bir Beyin Koçu Gözüyle;
Serbest oyun, çocuğun iç dünyasındaki nöronal potansiyeli keşfetmemizi sağlar. Oyun oynarken dikkat dağınıklığı azalır, odaklanma doğal olarak gelişir. Özellikle DEHB, otizm spektrum bozukluğu ve yüksek duyarlılığa sahip çocuklarda oyun, terapi kadar etkili bir regülasyon aracıdır.
Beyin oyunla nefes alır. Çünkü oyun, “öğrenme zorunluluğunu” değil, “öğrenme keyfini” içerir.
Bu yüzden çocuk oyun oynarken aslında öğrenmeyi sever hale gelir.
Ve belki de bu, eğitimde unuttuğumuz en basit hakikattir.