TANRI GENİ

Fidayda Kılıçkıran

Sevgili dostlar ; 

öncelikle belirtmek isterim ki kaleme alacaklarım hiç bir dininin savunucusu,destekleyicisi sempatizanlığı olsun diye kaleme alınmadı...

Söyleyeceğim her şey ,aslında çok evrenseldir. ..

Hatta hayatımda bugüne kadar  hiç dini bir şey bile yazmadım oysa...

 Yazıma başlamadan okuyucuma verdiğim bu uyarıda da inanamadım kendime....

  Size bu sürecte kalbimden geçen herşeyi  en yakın dostummuş, kardeşimmiş, arkadaşımmışsınız gibi kalbimden geçtiği haliyle yazmak istedim sadece...

  Yanlış bildiğim, yanıldığım varsa şimdiden affola...

Katılmadığınız düşüncelerim, fikirlerim olabilir, zaten olsun da olmalı da ...

Yaşadığımız bu kabus gibi zorlu süreç ve en kötüsü esaret...

Bana kendi hayatımdaki veya toplumdaki bir çok şeyi sorgulama gereği hissettirdi.

  Haydi siz bu yazıyı okurken kısacık bir süre olsun dürüst olalım birbirimize...

Hangimiz şımarmamıştık son senelerde?

 Oysa belkide İnsan, Tanrı ile sevgi bağı içinde bulunması için yaratılmıştı. 

Ama insan,inatçılığı ve bencilliği sonucunda kendi bağımsız yolunda yürümeyi seçti. 

Böylelikle Tanrı ile olan ilişkisini de bitirdi... 

Sözüm her dine, her mezhebe geçerli. 

 Haydi dürüst olalım kendimize yüzleşelim hiç değilse kısa bir süre.     
  
Söyleyeceklerim hiç bir dini inancın emri ve diretmesi değil aslında. 

 Kalbi atan her insanın yokettiği olması gereken değerleri sadece. 

Her din için ortaktır bu söylemler.  
 
 İlahi aşk ve onun gereği olan dürüst,namuslu iyi niyetli olmak yerine ,ilahi aşkı yitirip , 
Marka sevdik biz...

Avm sevdik ...

Şükür,Şükran yerine konseptli parti sevdik. 

Ölçüden,tartıdan,emirlerden saptık.  Zenginliği ,parayı,arabaları, pahalı çantaları ayakkabıları sevdik. 

Üretmeyi değil tüketmeyi sevdik. 

Koltuk sevdik ,makam sevdik...

Yer kürede misafir olduğumuzu unutup sonsuza kadar buradaymışız gibi yer küreyi mahvettik. 

 Mal sevdik ,mevki sevdik. 

Ego sevdik ,gösteriş sevdik. 

Bir kendimizi sevmedik ve nedense yaradılışın en büyük mucize olduğunu unutup...

 Ağzı ,dudakları şişirilmiş,burnu olabildiğince havaya dikilmiş...

Hepsi birbirine benzeyen kadınlarla dolduk...

O dolgular dışında; kalbimizdeki boşluğu doldurmaya çalışsaydık,

hatta en önemlisi biraz da beynimizdeki boşlukları doldurmaya çalışsaydık o güzelim genç kızlarımız daha dolgun hissetmezler miydi? Dudaklarını değilde hayatlarını...

(Yanlış anlaşılmasın estetiğe karşı biri değilim ,ancak bazı kadınların birbirine benzeyen suni suratları sevmesine karşıyım. ) 

Vahşi kapitalizm yolu  insanları bencil, şımarık ve ukala yaptı. İnsanlarda  kendilerine  dikte edileni sorgulamadan kabul ettiler/ettik. 

Sadece tüketmek için kazanan  varlıklara dönüştük. 

Para kazanma ve kariyer hırslarına değerlerimizden,kendimizden,özümüzden olduk. 

Gözle bile görülmeyen bir virüs bize üstelik geliyorum diye diye...

Bir sabah aniden gücün kimde olduğunu hatırlattı adeta!!!

Tarihte de  kutsal kitaplarda da insan toplumlarının geçirdiği zorlu sınavlardan söz edilir...

Bu sınavlar ne geçmişte kalmış meğer,ne de tarih,mitoloji ya da kutsal kitaplarda. 

 İnsanoğlu yaşadıkça sınavlar,bedeller,ödüller,gazaplar sürüyormuş oysa...

  Siz de imtihanda  ve ya bir cezanın içinde hissetmediniz mi?

Hepimiz birbirine benzeyen günleri sayarken evlerimizde....

Ekmek yaparak uzaklaşabildiniz mi  bu düşüncelerden?

(Sevgili ömürlük dostum Melis ; hala ekmek yapamadım bu arada..)

 Delirmiş gibi okuyorum,izliyorum araştırıyorum evde kaldığım şu günlerde...

Her türlü fikirden,dinden,ideolojiden insanın ; olumlu,olumsuz ,komplo ya da kurtuluş teorilerinin hemen hepsini, her yönden , her fikri dinledim. 

Deliler gibi müjdeyle beklediğimiz aşı haberi ile ilgili bile ürktüm bazen okuduklarıma işittiklerime...

Ya herşey gerçek ya da hiç bir şey...

Belkide biz bir simillasyonun içindeyiz ve gerçekten kötülüğüne inanamayacağımız kadar şeytan kalpli insanlar tarafından kontrol edilmek isteniyoruz...

Ya da fantastik kurguyu çok seviyoruz...

Okuduklarımdan çıkardığım inanmayı seçtiğim ya da inanmadığım, ama sevdiğim ve sevmediğim teoriler var elbet. 

Bunları başka bir yazımda daha detaylandırırm umarım. 

Ancak şimdilik; kalbimi en mutlu eden teori şu oldu ; 

Tamamen kontrol altına alınmak isteniyorsak eğer; 

bunun yollarından biri, yapay zekaların kontrolüne geçmemiz imiş. 

 Aşılar , çipler ya da her neyle ise; mutlak irademizi kaybedip yapay zekaların kontrolüne geçebilmemiz için biz insaoğlunu görsel ya da duysal ve ya  eğitimsel olarak değiştirebilecek her türlü teknolojiye sahip olsalar da başaramadıkları bir şey varmış meğer...

İşte oda; kalbimizin en derinliklerinde yatan inanç tutkumuzmuş...

İnsanoğlu; yaratıldığı günden bu yana bir şeye inanmak , bir şeye tutunmak istemiş hep. 

Dönem,  dönem değişse de bu inançlar; bir şeye inanma fikri hiç değişmemiş.      

İşte bunu değiştirebilmek için, teknolojileri yetersizmiş...

Kalplerimize,damarlarımıza  girebilmeleri için; mutlak vücudumuza nüfuz etmeleri  gerekiyormuş....

İşte bu “TANRI GENİ” denilen özelliğimizmiş....

Bu teoriyi sevdim mesela. 

Bu beni umutlandırdı. 

Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin. Özgür irademe hala kolay ulaşılamıyor oluşu. 

  Yüreğimde, damarlarımda gezen “Tanrı Genimi”  hiç kimseye vermemeye karar verdim. Onu yoketmemeye...

Belki de insan oğlunun kurtuluşu burdadır diye. ...

Oğluma hasret kalınca,öz kardeşime sarılıp ağlayamayınca, çok üzgün olduğum anlarda; küçük bir kız çocuğu gibi gidip annemle yatamayınca...

Bunun bir çok felaketten daha çok canımı yaktığını fark ettim...

O halde ,zengin , fakir ,güçlü ,güçsüz ayırt etmeden gelip hepimizin başına musallat olan covid19 (yeşil küçük canavar) virüs gazabından, herkes dersler çıkarmalı,kendi ile yüzleşmeli , hesaplaşmalı...

Başkasını eleştirecek günde değiliz!!Herkes dönüp önce kendine bakmalı...

Hak yemeyi,dünyayı katletmeyi derhal bırakmalı. 

Sonra işte o kalbimizdeki açıklanamayan,bulunamayan ve henüz hala yokedilemeyen “Tanrı Genine”  sığınmalı....

  Kim bilir belkide bize doğru yolu gösterecek olan bu seferde kalbimizdir beynimiz değil...

Eğer insan kendi değerini bilmezse kendini tanımazsa kimse bilmez... 

Her kutsal kitapta Tanrı kullarını sever,affeder...

 O halde belkide Tanrısal değildir zulümler...

İnsanın kendine yaptığını kimse  yapamaz derler. 

Tanrısal bile olsa; tanrı affetmeyi çok sever derler...

Karantina günlerinin başından beri gündemle ilgili bu konuları kaleme almak isterken, kalemi elime aldığım güne baktım ki ne göreyim?

 Müslüman âleminin Berat kandili gecesi ....

 Kandillere inanırsınız inanmazsınız, müslümansınız ya da değilsiniz,çokta önemli değil. 

Ancak hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanırım ben...

Sonra merak ettim “Berat” neymiş  ne demekmiş ? Bilmek istedim.

Tabi ki sizinle de paylaşmak...

    Berat ve Berat kandili ; kelime anlamı gereği; temize çıkmak ,günahların affı olarak nitelendirilirmiş....

   Benim tüm inançlardan dostlarım var onların uyarısıyla öğrendim ki ;  Müslüman âleminin Berat kandilinin hemen ertesi günü;

Musevi kardeşlerimizin inançlarına göre; kölelikten,esaretten kurtulma 

Ve “Özgürlük Bayramı” diye nitelendirilen “Hamursuz Bayramı” (Pesah) kutlamalarına denk geliyormuş. 


Yani Beratın hemen ardındaki gün. 

Sonra baktım hemen onların da ardından Hristiyan aleminin, hristiyan kardeşlerimizin ;

baharın gelişini,dirilişi,yeniden doğuşu kutladıkları “Paskalya Bayramı” geliyormış meğer...

Sizce de şaşırtıcı değil mi?

 Üç kutsal kitabın, üç güzel inanışı, ve böyle güzel bir tesadüflükte üstüste...

(Her iki bayrama inanan dostları kutlarım. Berat Kandilimizin de hayırlara vesile olmasını dilerim...)

Sizden ricam her neye inanıyor olursanız olun. 

Size kalbinizin orada olduğunu,  hissettiren. 

Sizi rehabilite eden şey; her ne ise ...

Bugünlerde onu yapın !!

 Bir çocuğu sevindirin, zor durumda olan birine yardım edin , dua edin,ibadet edin, tövbe edin meditasyon yapın, yoga yapın isterseniz dans edin...

 İyileşme kalbimizde başlar ve kimbilir tüm dünyayı kalbimizden sarar...

 Size iyi gelecek,sizi rahatlatan şey; size  insan olduğunuzu hatırlatan şey her ne ise onu yapın!!!

Ve sonra inanın!!!

Çünkü inanmak;  bizden alamadıkları en büyük gücümüz!!!

İnanın...

Ve af dileyin...

İnandığınız yaratıcı güç var ise; ve adı her ne ise;

Berat kandili gecesi temize çıkıp  af edilebileceğimize,

Ertesi gün Hamursuz Bayramı’nda esaretten kurtulup özgürlüğe kavuşacağımıza ve Paskalya ile ; baharı karşılayacağımıza yeniden doğacağımıza...
İnanın!!!
 
Ben; kendi dini inanışım gereği, af dileyeceğim,tövbe edeceğim ve inanacağım...
Çünkü o;
MERHAMETLİDİR !
BAĞIŞLAYAN !
Ve AFFEDENDİR...!!
   
Sevgiler 
F. K.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.