TOPLUMU YETİŞTİRMEK!

Pınar Yeşiltay Sevim

Çocuk gelişiminde pek çok gelişim alanı vardır ve bu gelişim alanlarının her biri çocuğun bireyselleşmesi ve kişilik oluşturması sürecinde etki eder. Fiziksel gelişim, Psiko-motor gelişim, Bilişsel (zihinsel gelişim) ve Dil Gelişimi, Kişilik gelişimi, Duygusal gelişim, Sosyal gelişim, Ahlak gelişimi ve Cinsel gelişim başlıca gelişim alanları olarak tanımlanmakla birlikte bunları destekleyen alt gelişim alanları da mevcuttur.

Bir çocuğun gelişimi tanımlanırken sadece tek bir alandaki gelişiminin dikkate alınması, bir alanda ön plana çıkan ve fark yaratan gelişim hızının diğer alanlardaki gelişim gerliğinin önüne geçmesi gibi durumlarda gerek aile gerek okul yönetimleri gerekse uzmanların çocuğu bütüncül olarak ve yaş-ay grubunun  özelliklerine göre değerlendirmesi yerinde olacaktır. 

Toplumumuzda gelişme ile büyüme kavramlarının çizgileri net olarak çizilemediği için aileler için çocuğun fiziksel olarak sağlıklı olması ve büyümesi gelişim olarak görülebilmektedir. Oysa büyüme gelişimin sadece bir basamağını oluşturmaktadır.

Diğer yandan zihinsel - bilişsel gelişim alanında yeterli gelişimi gösteren ya da ileride olan çocukların “çok zeki” olarak tanımlandığını görmekteyiz. Oysa duygusal zeka, sosyal zeka ve çoklu zeka kuramının diğer zeka türlerinin değerlendirilmeden sadece analitik zekaya göre yorum yapılarak bir çocuğun zeki olduğu tanısının koyulması doğru değildir.

Uzun zamandır alanda ve çocuklarla çalışan biri olarak şunu net olarak söyleyebilirim ki; eğer bir çocuk duygusal zeka anlamında desteklenmiyor ve sosyal anlamda kabul görmüyor ise her ne kadar zihinsel gelişimi ileri olursa olsun hayata tutunma, başarılı olma ve en önemlisi de mutlu olma ve haz duyma konusunda yol alması mümkün değildir. 

Diğer önemli değişkenler de çevre, koşullar ve toplumun bizlere yüklediği roller. Bizler her ne kadar akademik anlamda zengin alt yapı sunup, gelişimlerini destekleyecek önlemler alsak da içine doğduğumuz toplum ve toplumun bizlere biçtiği roller doğrultusunda evriliyoruz. Bununla  ilgili en güzel örnek de Stanford Hapishanesi deneyidir aslında. Deney üniversitenin Psikoloji bölümü psikologlarından Philip Zimbardo tarafından 1971 yılında kurgulanıyor. Üniversitenin bodrum katına inşa edilen bir hapishane modelinde seçilen öğrencilerin bir kısmının gardiyan bir kısmının ise mahkum olması tasarlanıyor. Mahkumlara deney süresince gardiyanların emirlerini dinlemeleri zorunluluğu yükleniyor. Gardiyanlara ise mahkumlara sözlerini geçirebilmek için olabildiğince sert davranmaları; ancak şiddete kesinlikle başvurmamalarını tembihleniyor. Ancak çok kısa bir süre sonra  kendilerine verilen rolleri içselleştiren ve sahiplenen deneklerin rolün etkisinden çıkamadıkları gözlemleniyor. Bu deney, toplumun onlara biçtikleri rolleri farkında olmadan nasıl sahiplendiğini ve o rolün etkisinden çıkamadan, kontrolsüz bir şekilde yerine getirdiğini net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bu da bize kendi çocuğumuzu yetiştirirken ve desteklerken toplumdaki diğer bireyleri hiçe sayamayacağımız gerçeğini gösteriyor. Kollektif bir toplumda siz her ne kadar çocuğunuzu desteklerseniz destekleyin toplum normlarından soyutlayamaz ve toplumun yüklediği sorumlulukları tamamen engelleyemezsiniz. O nedenle sadece kendi çocuğunuz için bile olsa öncelikle çocuklarınızın akranlarını yetiştiren diğer toplumdaki ebeveynlerin de bilinçlenmesine destek olmalı ve her çocuğun daha bilinçli ebeveynlerle yetişmesi ve sağlıklı gelişmesi için emek vermelisiniz. Çünkü belki de yarın o çocuklardan biri sizin çocuğunuzun sıra arkadaşı, sevgilisi, meslektaşı ya da eşi olacak! 

Türkiye Anne Babalar Platformu gibi tamamen sosyal sorumluluk ve eğitim odaklı ilerleyen STK’lara sahip çıkmanız ve desteklemeniz dileği ile.



İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.