Yeniden doğmak mı mucize yoksa yeniden doğabilme gücü mü?
Bazen insan hayatın ortasında, hiçbir uyarı vermeden dağılır. En sevdiği şeyleri artık sevmemeye, en güvendiği yollarda kaybolmaya başlar. Zaman ağır akar, günler birbirini kovalar ama insan olduğu yeri hep sorgular: “Ben kimdim? Şimdi neyim?”
Yeniden doğmak işte tam da burada başlar. Ne bir hastane odasında, ne bir doğum anında… Sessizliğin içinde bir çığlık gibi yükselir. Kalbinin derinliklerinde bir kırılma yaşanır ve o kırılmadan yeni bir “sen” doğar.
Çünkü bazen yeniden başlamak, geçmişini inkar etmek değil — onu anlayarak, onun içinden geçerek, daha güçlü bir versiyonunu ortaya çıkarmaktır. Yeniden doğmak, sil baştan değil, acıların içinden geçerek gülümsemeği öğrenmektir.
Mucize dediğimiz şey, gökten düşmez. Bir anda hayatı değiştirmez. Mucize; her şeye rağmen içinde bir kıvılcım taşıyabilmektir. Kaybettiğini düşündüğün umudu, bir sabah yeniden bulmaktır. Yeniden sevmek, yeniden güvenmek, yeniden kendin olabilmektir.
İnsan kendini bir çok kez kaybeder hayat boyunca. Ama önemli olan, o kayıpların ardından kendini daha bilge, daha sakin, daha hakiki bulabilmektir.
Ve bu dönüşüm…
Evet, bu gerçek bir mucizedir.
Sessiz, görünmeyen ama içinde çağlayanlarla gelen bir mucize...
Yeniden doğmak bir mucize değil; mucizenin kendisi, yeniden doğabilme gücüdür."