ZİHİN ÖLÜMLERİ

Emre İşgüzar

Geçmiş yüzyıllardan bugünümüze kadar gelen bir olgu: İnsanoğlu doğar, büyür ve ölür.

Gerek biyolojik olarak gerek ruhsal olarak veyahut dini bilgilerimize dayandırılarak uzun yıllardan beri anlatılan bu üçleme artık günümüzde daha da ön plana çıkmaya ve anlamını daha da hissettirmeye başladı.

Nedendir bilinmez, insanlar sürekli olarak artık doğumlardan değil de ölümlerden bahsetmeye başladı. Artık büyümekten, yaşamaktan, olgunlaşmaktan değil de ölmekten bahseder oldu.

Artık günlük sohbetler ve dost meclisi konuşmaları insanların sadece gelecek kaygısı ve ölümleri üzerine odaklanmaya başladı. Gün içindeki sohbetlerde “nasılsın” sorusuna “ölmedik sürünüyoruz.” gibi iç karartıcı ve motivasyon kırıcı bir etkisi olan bu tarz cümleler ile başlıyorlar.

Aslında işin alt kademelerine inildikçe veya insanoğlunun ruhsal dünyası kurcalandıkça ölmenin bir kurtuluşmuş gibi algılandığı çok manidar şekilde ortaya çıkıyor. Ölmenin ne denli meşakkatli ve ağır ibareler taşıdığı bilinse belki de bu cümlelerin bu kadar basitçe kurulmaması gerektiği anlaşılır.

Ayrıca insanların birçoğu ölümü sadece biyolojik olarak algılamaktadır. Nefes alamamak, var olan maddi manevi nimetlerden yararlanamamak ve her şeyin sonunun geldiğine inanmak. İşte tam olarak anlatmaya çalıştığım cümle de bu aslında maddi ve manevi olarak her şeyin bittiğine inanmak.

İnsanlar öldüğü zaman maddi ve manevi, bedensel ve ruhsal olarak var olan bu dünyadan elbette ayrılıyorlar. Belki de ölümü kurtuluş olarak gördükleri noktada var olan sıkıntıları burada bırakacağını, diğer dünya denilen yerde bunların olmadığını veya öldükten sonraki yaşamın varlığının ne olduğunun bilinmemesinden dolayı her şeyin kendi zihinlerinde biteceğini, böylelikle de tüm sıkıntı ve sorumluluklardan kurtulacağını düşünmektedir.

Aslında doğru, tüm sıkıntılar ve sorumluluklar zihinde başlar ve zihinde biter. İnsanlar var olan imkânlarını veya becerilerini bedensel veya ruhsal üstünlüklerini belirli bir seviyeye taşıyabilir ise ve bunu avantajlı bir şekilde kullanabilir duruma getirebilirse her şey kişinin yararına gelişecek şekilde değişebilir.

İnsan bulunduğu konumdaki işi, yaşantısı, beklentisi, umutları ve daha birçok somut veya soyut duygusu ne olursa olsun bunların kendinde yarattığı pozitif veya negatif yönlerini belirler ise ve bunları nasıl kullanacağını bilir ise işte elindeki enstrümanlarla o zaman mükemmel bir müzik ziyafeti sunabilir; hem kendi hayatına hem kendi hayıtındakilere.

Ancak şu anda günümüzde bunun tam tersi işlemektedir. Genelde insanlar konuşmalarında sürekli stresli olduklarını, her sıkıntının sadece kendilerinde olduğunu, maddiyat ile baş edemediklerini, yeteri kadar huzurlu olmadıklarını birbirlerine kurdukları hat safhadaki olumsuz cümleler ile anlatmaktadır.

Oysaki, sıkıntılar ve stresli ortamlar hem ruhsal olarak hem de bedensel olarak gelip geçicidir.(özel durumlar dışında) Hz.Mevlan’a şöyle der: “Dertler, sıkıntılar gelip geçici bunun farkında olup gönderenin hatırına sabır ile katlanmaktır.”

Hayatın içinde doğurgan olan ve sürekli üreten bir zaman kavramı varken her şeyin her an, her zaman mükemmel olacağını beklemek veya bu beklenti içinde olmak şüphesiz ki doğanın varoluş yasasına, fizik kurallarına, insanın anatomik yapısına ve dünyanın yaradılış felsefesine terstir.

Kaldı ki; ölümü sadece bu dünyadan ayrılış olarak görmek, sıkıntıların biteceğine inanmak, ‘artık çekemiyorum’ denilen bu hayattan kopmak arzusunun olması sadece biyolojik ölüm ile adlandırılmamalı.

Ne yazık ki dünya üzerinde hatta şehrimizde, çevremizde ne kadar çok ölü var. Kendi kurdukları zihinsel dünyada yaşayan ve kendi kuralları ile hareket eden; diğer kuralları ve yaşama sınırlarını karşı taraftaki bireyin cümlesini unutan her şeyden önemlisi empati ve sempati cümleleri ile hiç karşılaşmamış. Sevgi ve saygı cümlelerini sadece sembol olarak duymuş.

Ölümler sadece bedensel olmaz. Ölümler insanların zihninde başlar. Yaşam damarlarını kendi elleri ile kesen buradan akan negatif yüklü kanlarını çevrelerine bulaştırarak yaşayan sürekli bir isyan ve stres savaşları içinde olan insanların zihinlerinde oluşturdukları duvarların adıdır ölüm. Ölüm, günümüzde tarif edildiği gibi bir kurtuluş değil yeni bir başlangıçtır. Öncesinde ne olduğu hiçbir şekilde bilinmeyen sadece dini kitaplardaki tarif ve izahlarla anlaşılmaya çalışılan bir olgu.

O yüzden önemli olan zihinlerdeki ölümleri bitirmek, negatiflik yüklü duvarları yıkmak, her sorunun altında kaldığı ve dünyanın yükünün sadece kendi üstünde olduğuna inan o tabuları yıkmaktır. Gerisi ise dünyada iken cenneti yaşamaktır.

Huzur ve sağlık cennetin kardeşidir. Zihninizin ve yüreğinizin en güzel köşesinde bu kardeşlere annelik veya babalık yapmanız dileği ile.

Ölümsüz ! kalın. Hoşça kalın.

İnstagram:emmreisguzarofficial

Facebook:emreisguzar

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.