Sezar ile Kleopatra’nın Aşk Hamamı!

Sezar ile Kleopatra’nın Aşk Hamamı!

Ali Eyce yazdı...

Menderes tarafına doğru giderken, Deliömerli diye bir yere doğru giriş yaptık. Gittiğimiz yolun sağı, solu çam ağaçlarıyla doluydu.

Yol kenarında, yol ortasında, şehrin içinden alınıp, terk edilmiş köpekler doluydu. Günün her saatinde yolun kıyısında, ortasında oturan, ormanın hemen başladığı yerde bekleyen köpekler, kendilerine yemek getirecek olan şehirli dostlarını bekliyorlardı.

Onları şehirde istemeyen şehirli dostlarını!

Altı yüksek arabamızla, orman içinde uzun bir yol aldık. Bir dağın eteklerine geldik. O dağın eteklerinin dibinde ise, içleri oyulmuş kayalar vardı.

Kayaların içi o kadar güzel oyulmuş ki,  oyanlar orayı hamam haline getirebilmek için hem üstten, hem alttan ince bir çalışma yapmışlar.

Hamam dediğimde aklınıza klasik hamam gelmesin. Burası klasiklerin çok ama çok uzağında, tamamen doğal yapılmış, tamamen her şeyi doğan gelen hamam. O yüksek dağın içinden gelen kaynak su, çok sıcak, çok soğuk olmamakla birlikte, tam bir dinlenme, temizlenme içindi.

Belki tarihler öncesinde daha sıcak olabilir. Ama artık o sıcaklığı yoktu. Sıcaklığı yoktu ama su hala doğal, hala bol mineralli. Köylünün birisi, bu suyun içine giren, deri rahatsızlığı olan insanların şifa bulduklarını iddia ediyordu.

İşte o tarih, tarihler öncesinin doğal hamamı, doğal haline terk edilmiş vaziyetteydi. İki üç ayrı odası, bir büyük banyo havuzu. Dinlenme yerleri, kalacaklar için yapılmış yine doğal odalar vardı.

Şöyle bir uzun düşününce, o hamamın tarihler öncesinde Milet, Efes gibi tarihin ticaret başkentlerine giden insanlar için yapılmış olduğunu, ya giderken, ya da dönerken o ticaret insanlarının kervanlarıyla gelip, burada temizlendiklerini, dinlendiklerini, şifa bulduklarını tahmin etmek çok da uzak bir şey değildi.

Ama o tarihi ve doğal hamam, içinde barındırdığı onca güzellik, doğa ve tarih dokusuyla kaderine terk edilmiş durumdu.

Kurum olarak Kültür Müdürlüğü’nün elinden fazla bir şey gelmediğini tahmin ediyorum. Zira gelse yapardı. Yapsa para kazanırdı.

Ama kurumsal yapılarda, geleceği dönük böyle yatırımlar yapmak uçuk fikirler olduğu için pek onaylanmıyor.

Oysa özel bir teşebbüse bu hamam verilse, onla ortak olunsa, o özel teşebbüs o hamamı bir güzelleştirir, bir temizler, yanlarına bir odalar, bir dinlenme yerleri yapardı ki, canı hamam istemeyen bile oraya gelirdi.

Şehrin göbeğini de insanları çekmek içen afişler bile bastırırdı : ‘Türkiye’nin ilk ve doğal hamamı. Hem dinlenin, hem şifa bulun’ 

Bu biraz ticari zekâyı, bir da tanıtım ve reklamı gerektiren şeyler. Bu da kurumsal yapıların hiç yapamadığı şeylerdir.

Hatta o özel teşebbüs, doğal suyu, şifalı suyu, dinlenme keyfini bir tık geri de bırakıp şöyle bir fikir iddiada dahi bulunabilirdi.

‘Roma İmparatoru Sezar ile Mısır Kraliçesi Kleopatra bu hamam geldiler, bu suya girdiler, burada aşk yaşadılar.’

Tarihçiler ‘Yok öyle bir şey’ diye istediği kadar itiraz da bulunsunlar.

Bir iddianın varlığı, onun olmadığını ispatlayamadığınız sürece her zaman iddia olarak vardır.

Doğal hamam, Paris’in göbeğinde her yıl milyonlarca insanın turist olarak ziyaret ettiği Eyfel Kulesi’nden daha doğal, daha ticari, daha çok turist çeker.

Bu vesile ile Roma İmparatoru Sezar’ın kulakları çınlasın, Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya da selam olsun.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.