TIRTILIN DEĞİŞİMİ

TIRTILIN DEĞİŞİMİ

Nurten AĞAÇBİÇER yazdı

Sabahın erken saatlerinde bir çok insan hala uykudayken ben yine bir işçi gibi güneşin doğan ışıklarının hemen ardından gözlerini açmış tavana bakıyordum. Her gün, her sabah  aynı şeyin tekrarını yaşıyordum. Yatağımdan kalkıp hemen mutfağa koşar adımlarla gittim. Yine her zamankinden olacaktı ama sanırım bu bana çok iyi geliyordu. Yıllardır vazgeçemediğim kahve kokusu…  Kahvemi alıp yudumlamaya başladığım an yıllar sonra  aklımdan ve kalbimden geçenlerle yüzleştim. Yeniliğin, değişimin hayatımız üzerindeki etkilerini düşündüm. Alsında hep düşündüğüm bir gerçekti ama nedendir bilmem bu kez başka düşündüm…

Hayatın ilerlemesinin prensibi değişim. Etrafımızda gördüğümüz her şey ve kendimiz değişim prensibinin etkisindeyiz.

Farkında olsak da olmasak da en küçük hücreden en büyük galaksilere kadar değişim prensibine tabiyiz. Hücrelerimiz doğduğumuz andan itibaren değişmeye ve ölmeye programlı.

Hiç değişim geçirmeden sabit kalsaydık minicik bir bebekten; çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık aşamaları ve ölüme giden süreci nasılyaşardık?

Ya insanlığın toplu yaşamında değişim olmasaydı ilkel dediğimiz ilk yaşamlardan, günümüzün gelişmiş toplumuna nasıl gelebilirdik?

Sahiden hepimiz bu işletim sisteminin yaşamın her anındaki varlığını hissedebiliyor muyuz acaba?

Her yenilik bir değişim, her değişim ilerlemeyse, neden insan zihni yeniliğe bu kadar kapalı peki?

Yaşamımızı kolaylaştıran buluşlar, icatlar, keşifler, her türlü teknoloji yenilik için sebepse eğer onlar olmasaydı hep aynılığın mahkûmluğunda esir kalmaz mıydık?

Yeniliğin zorluğu, sıradanlığın uyuşturucu etkisinde kalıp, emek verilenin onurlu sonuçlarına taşınamamaktır belki de.

Öyle ya… Hiç birimiz günümüz tabiriyle konfor alanı dediğimiz korunaklı alanımızdan çıkmak istemiyoruz.  İstemiyoruz ama bir yandan da daha sağlıklı olmak, daha uzun bir hayat yaşamak, daha çok refah içinde olmak, daha çok teknolojinin ürünlerinden faydalanmak istiyoruz. Maalesef güzel ve iyi olan hiçbir şey kendiliğinden oluşmuyor.  İyi olan emek vermeden gelmiyor. Bu her alan için geçerli sağlıkta, üretmekte, gelişmekte, sevgide…

Sağlık ve beslenme alanında her gün çığ gibi gelişen bilimsel kaynaklı yeni buluşların bilgisiyle buluşup hayata geçiremiyorsak, sağlıklı olmayı beklemek yeterli mi sizce?

Ya da eskiden yaptığımız gibi nefsimizin bizi yönlendirdiği gibi sınırsızca yiyerek, hiç hareket etmeden

yaşayarak, oluşan hastalıklarda doktorun vereceği bir hapla iyileşmeyi umarak eskilerdeysek hala soruyorum sizlere nasıl bir sağlıklı yaşam bekleyebiliriz ki?

Düşüncelerimiz gerçekliliğimizi oluşturuyorsa, bizi ileriye götüren, yeni ufuklara taşıyan, hayatımıza anlam katan yeni bilgilere ne kadar açığız?

 Her gün aynı şeyleri düşünüp, aynı yaşam tarzında otomatik pilotta gibi yaşayıp, ruhumuzun derinliklerinden gelen anlamsızlık sıkıntısını gidermek için dışarıdan bir güç bekliyorsak her ne ise o beklediğimiz güç! Bizi eğlendirsin, can sıkıntımızı gidersin beklentisinde, kendi içimizdeki güçten bir haber yaşıyorsak, çılgınca alışveriş, eğlence, uyuşturucu tuzağında, umarsızlığın içinden biz ileriye taşıyacak olan yeniye nasıl geçebiliriz?

Yenilenme ve değişim prensibinin başka bir alanı da inançlarımızdır. Eskinin inançları şu andaki insanlığa yetiyor mu? Bu inanç; çağın ihtiyacı olan öğretileriyle akla, kalbe, mantığa hitap ediyor mu? Nasıl ki bedenimizin sağlıklı gelişimini yeni bilgileri uygulayarak besliyorsak, düşüncelerimizi keşfedilen yeni bilgilerle buluşturuyorsak; ruhumuzun gelişimi için de yeni bilgilere olan ihtiyacına cevap verebiliyor muyuz?

Etkileri böyle olmasına rağmen, yenilik neden zorlayıcıdır.

 Her yenilik farklılaşmadır.Yalnızlıktır, dışlanmadır. Sürüden ayrılanı kurt kapar dayatmacısının etkileridir. Dünyaya yenilik getiren hangi bilim adamı, hangi kâşif, hangi peygamber dışlanıp, eziyet görüp çile çekmemiştir. Buna rağmen, hangi birinin getirdiği yenilikler zaman içerisinde insanlığın yaşamını devrime uğratmamış ve bir üst boyuta taşımamış mıdır?

Tırtılın kozasından çıkıp kelebeğe dönüşmesine bakalım. Geçiş aşamasındaki zorluklara katlanmasaydı değişimi olabilir miydi? Ya emek verip yeniliğin değişimine kucak açmak, ya da eskinin sıradanlığında küflenmek. Seçimlerimiz, sonuçlarının getirdikleriyle beraber bize ait…

Biz hangisine layığız…

 
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum