Tunç Soyer'den flaş açıklamalar

Tunç Soyer'den flaş açıklamalar

“Ben yoksulların özel arabaya binme hayali kuracağı bir İzmir değil, zenginlerin metroya, dolmuşa binmek isteyeceği bir İzmir yaratacağım.”

Aşkla İzmir diyorsunuz ? Ne dersiniz olacak mı bu iş ? 

Oldu bile ! Ben kazanacağımıza kalpten inanıyorum, hatta eminim. 

İzmir zaten CHP’nin kalesi gibi algılanıyor. Siz kaç oy alırsanız kendinizi başarılı bulacaksınız ? 

Araştırma şirketleri yüzde 57 gösteriyor, bunun üzerine çıkmaya çalışacağım. Bunu başarabiliriz. 

Sizin başarı eşiğiniz 57, partinizin başarı eşiğini ne olarak görürsünüz ? Yani CHP hangi belediyeleri alırsa Türkiye genelinde iyi sayılır ? 

O öyle çok kolay söylenecek bir veri olmaz. 

Çünkü birkaç şeye aynı anda bakmak lazım; bir önceki yerel seçim sonuçları, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları, bir önceki genel seçim sonuçları gibi... 

O nedenle o bugünden söylenemez. 

Partinize kızgın mısınız bu adaylık süreci konusunda ? Aziz beyle aranız nasıl ? 

Aziz beyle gayet işbirliği içinde ilerliyoruz. Hayır, partime de hiç kızgın ya da kırgın değilim. 

İlçe Belediye adaylarının belirlenmesinde Büyükşehir adayı olarak ne kadar etkiniz oldu ? 

584 aday adayı vardı ilçe belediyelerimizde, hepsini bilip tanımama imkan yok. Genel Merkez bana bir inisiyatif bıraktı ama ben yetersiz bilgiyle “şu olsun, bu olsun” demeyi yakışıksız buldum açıkçası. 

Ödemiş İlçesi’nde Muharrem İnce ile beraber olmanıza rağmen ikili fotoğraf koymamanız dikkat çekti, sosyal medyada çok tepki almışsınız, gördüm. Özel bir nedeni var mı bu kararın ? 

Muharrem İnce’nin o gün orada olmasından çok büyük memnuniyet duydum. Özel bir tavır asla söz konusu değil. 

Sadece o gün çok duraklı bir seçim çalışması içindeydik. Benim sosyal medyamı yöneten arkadaşlar diğer etkinliklere daha fazla öncelik vermişler. Onlara ben müdahil olmuyorum, yetişmeme de imkan yok maalesef. 

İnanın hiç bir kasıt yok, tam tersine orada kendisiyle olmaktan çok mutlu oldum, bizim Cumhurbaşkanı adayımız kendisi. 

1 Nisan sabahı CHP yine bir kurultay tartışmasına uyanacak gibi görünüyor, sizin yaklaşımınız ne olur bu konuda ? 

Ben 1 Nisan sabahı ile hakikaten ilgilenmiyorum. Eğer seçilmiş olursam o sabah benim bütün gündemim İzmir olacak. 

******** 


Kampanyanızı kim yapıyor ? 

Ben yapıyorum ! ( kahkahalar.. ) 

Nasıl yani ? Size bir ekip vs sağlamıyor mu Genel Merkez ? 

Genel Merkezin çalıştığı ajansla ben de çalışmaya başladım şimdi. Bundan sonra onun da faydasını göreceğimizi düşünüyorum. Çevremizde çok arkadaşımız var, onlar da katkı veriyor. 

Ayrıca bir gönüllü ağı kuruyoruz şu an, bir açık çağrı yaptık, inanılmaz başvuru aldık, o kadar mutlu oldum ki buna. 

İzmir’in her yerinden gençler, insanlar... o kadar kıymetli ki benim için. 

Desenize kooperatif belediyecilikten sonra kooperatif kampanya! 

**************** 

“Zenginlerin metroya, dolmuşa binmek isteyeceği bir kent; benim de çılgın projem bu !”

İzmir Türkiye’nin 2. büyük Belediye bütçesi. Seferihisar Belediyesi’nde çok borçlandığınız söyleniyor.. 

Tam tersine, Seferihisar Belediyesi’nin geçmişten kaynaklanan çok büyük borçları vardı. 

Biz 1’e 4 olan borç / özkaynak oranını 1’e 1’e indirdik. Yani belediyenin bütçesi birken, borcu dörttü, biz borçlanmayı azalttık. 

Seferihisar’da bütçemiz neyse borcumuz da o kadar... 

İzmir’e gelince, İzmir zaten bütün kredi değerlendirme kuruluşları tarafından da A Plus alan bir kent, sürdürülebilir ve büyük bir bütçesi var. 

Siz bu bütçeyi hangi önceliklerle yöneteceksiniz ? 

Öncelikli sorunları hızla çözeceğiz, altyapıya dair atık yönetimi ya da trafikle ilgili meseleler çok büyük kalemler değil. 

Biz perspektifi yeni sosyal politikalara çevireceğiz. 

Arka sıradakiler için geliyorum diyorsunuz, ne demek bu ? 

Arka sıra İzmir için coğrafi bir anlatım ve tüm İzmirli bunu bilir. 

“Arka sıra” Eskişehir veya Ankara gibi denize kıyısı olmayan kentler için anlamsız olabilir. İstanbul için de coğrafi anlam taşımayabilir. Ama İzmir için, ön sıranın bir gerisi bile arka sıradır. Daha geriye gidersek, Karabağlar, Buca, Bornova... 

Şu; bu kentte denizi göremeyen, bu kentin ürettiği refahtan yeteri kadar faydalanamayan insanlarla ilgili... 

Ben bu bölgelerin, denizle entegrasyonuna çalışacağım. Gecekondu bölgelerinin yerinde dönüşümle, oradaki insanları mağdur etmeyecek şekilde gelişmesi için çalışacağım. Nispeten az yatırım yapılmış semtlere, o semt sakinlerinden ihtiyaçlarını dinledikten sonra park, kreş, yol; ne istiyorlarsa o hizmeti getireceğim.

En kısa şekliyle şöyle anlatayım : ben yoksulların özel arabaya binme hayali kuracağı bir İzmir değil, zenginlerin metroya, dolmuşa binmek isteyeceği bir İzmir yaratacağım. Tıpkı Viyanalıların gece elbiseleri ile metroya binip operaya gitmesi gibi... Benim de çılgın projem bu ! 

****** 

“İzmir’in zenginleşmesi yetmez, yarattığı refahı hakça paylaşması da önemli.” 

Genç işsizliği İzmir’de Türkiye ortalamasının üzerinde. 

Bunlar devletin istihdam politikaları ile çözülmesi gerekir diye algılanır, oysa değil. Yerel yönetimlerin bununla ilgili üretebileceği çok iyi çözümler var. 

Yeni üretimleri alanları açarak yapabilirsiniz bunu siz Seferihisar’da bunu yaptınız, biliyorum, hatta dışa göç durdu orada. Fakat İzmir’in ölçeği çok başka... 

Ölçekle ilgili değil o iş, ana kriterler ve uyguladığınız modellerdir çözümü getiren. 

Burada uyguladığımız tarım politikasından biraz bahsedeyim. 

Birincisi katma değeri yüksek ürünlere yönlendirdik üreticiyi. İkincisi üreticiyi kooperatif ve birlik çatısı altında buluşturduk ve örgütlü bir güç haline getirdik.  

Üçüncüsü tarımsal çıktıyı sanayi ürünü haline getirdik, böylece değeri yükseldi. 

Bu üç adımlı politika İzmir’de değişmez. 

Ama İzmir sadece bir tarım kenti değil, hatta belki daha fazla bir dış ticaret ve sanayi kenti... Sayın Zeybekci büyük bir kalkınma modeli anlatıyor... 

Biliyorum, dünya markası filan. Kalkınma modelini masada yaparsanız, böyle şeyler söylersiniz. 

Ama sokakta başka bir şey bekleniyor. 

Ne bekleniyor ? 

Mesela kadın. Çocuğu küçük, eşi ya ölmüş, ya gitmiş, ya hapiste, ya çalışamıyor... 

Bu kadınların çocuğunu bırakabileceği ve aynı anda çalışabileceği bir çözüm bulmak lazım. 

Biz buna Seferihisar’da Masal Evi dedik, çok başarılı sonuçlar aldık. 

Çocuklarını o eve bıraktılar, arkada da bir çamaşırhane kurduk, turistik işletmelerle anlaşma yaptık, o anneler çamaşırhanede gönül rahatlığı ile çalıştılar. 

Benim anladığım şu; Nihat Zeybekci İzmir’in zenginleşmesi üzerine bir yaklaşım anlatıyor, siz ise İzmir’in yarattığı gelirin hakça paylaşımı üzerine... 

Bizim belediyecilik anlayışımız “ben yaptım oldu” anlayışı değil. 

Yüzlerce projemiz var ama bunlar Tunç Soyer’in projeleri değil. İzmir’in projeleri... 

Kimseye tepeden bakmak, kimseye “ben böyle buyurdum” demek haddim değil. 

Ayrıca sadece paylaşmak için değil, o refahı büyütmek için de projelerimiz var. 

******* 

“Akdeniz Kentler Yönetim ağını kuracağız. Bölgemizle birlikte ekmeğimizi büyüteceğiz.” 

Projeleriniz nedir mesela ? 

Bugün dünyada 69 ülke sınırlarına duvar örüyor, oysa 1989’da Berlin Duvarı yıkıldığında hepimiz umutla dünyaya demokrasi ve kardeşlik gelecek sanmıştık. Ne yazık ki o hayal söndü... 

Ama kentler öyle değil, kentler günlük hayatın krizlerine çok değerli çözümler getiriyorlar. Devlet politikalarından bağımsız olarak. 

Ve  yerelde ağlar kurarak ekmeklerini büyütüyorlar. Biz de bunu yapacağız. 

Akdeniz’de Kentler Yönetim ağını kuracağız. Akdeniz’in gücünü birleştirmesiyle, küresel dünyada işgal ettiği alan genişleyecek. Ama bunu sadece bir grup şarapçıyı zengin ederek değil, tüm üretim bandındaki her bir kişinin ekmeğini büyüterek yapacağız. 

Kooperatif Belediyecilik gibi mi ? 

Bugün geldiğimiz nokta da o değil mi Özlem Hanım ? 46 yıl önce İzmir’de başlayan tanzim satış bugün geri döndü bakın ! 

1973 yılında Aydın Erten’in Gültepe Belediyesinde başlattığı model bu. Vatandaşa ucuz et, ucuz sebze, ucuz kömür temin edebilmek için... 

Ama bugünkü o uygulamadan çok farklı tabii. 

Nasıl farklı ? 

Tek bir soru sorup bırakayım : o tanzim satış noktaları ürünü yani sebzeyi meyveyi kimden alıyor acaba ? Üreticiden çiftçiden mi yoksa başka birilerinden mi ? 

Neyse, ben kısaca şunu söyleyeyim : biz refahı büyüteceğiz İzmir’de, İzmir zenginleşecek. 

Seferihisar zenginleşti mi ? 

Siz geldiniz, gözünüzle gördünüz bunu, en az 10 misli zenginleşti Seferihisar 10 yıl içinde. Bu zenginleşmenin parametrelerini anlatayım size : metrekare birim fiyatları en az 10 misli arttı, ticaret hacmi en az 10 misli arttı, turistik yatak kapasitesi en az 10 misli arttı, tarımsal üretim en az 10 misli arttı. 

Belediyenin bütçesi de 10 misli arttı. 

Eskiden insanlar göç ediyorlardı Seferihisar’dan... 

Şimdi tersini yaşıyoruz ! Herkes Seferihisar’a, Sığacık’a yerleşmeyi hayal ediyor.  

Seferihisar beyaz yakalı göçü alıyor, İstanbul’dan Ankara’dan insanlar geliyor. 

Çünkü demokrasi ile beraber bir kalkınma modeli yarattık orada, eşitlikçi, özgürlükçü bir model bu. 

İnsanlar ürettikleri ile rahatça yaşar hale geldiler. 

İzmir’de turizm için ne düşünüyorsunuz ? 

Turizmde mevsimi uzatmamız gerek. Alaçatı’da, Foça’da turizm sadece bir dönem yaşanıyor. Butik Kongre Merkezleri düşünüyoruz. 

İnsanları kışın da buralara çekecek etkinlikler planlıyoruz, biz dünyanın en zengin mutfağına sahibiz, gastronomi turizmini geliştireceğiz.

Zeytinyağımız çok değerli, Uzak Doğu’da insanlar ilaç diye içiyor. Her birini birer turizm enstrümanına dönüştüreceğiz bunların. 

Kültür İzmir’in en önemli damarlarından biri, dünyada kentleri müzeler taşıyor. Biz de yapacağız; Batı Anadolu Medeniyetleri Müzesi hayal ediyoruz. 


******* 

İzmir’de sizi şaşırtan bir şey oldu mu ? 

Şaşırtan değil de, bana hep “40 bin nüfuslu bir yerden İzmir’e geçmek aynı şey değil...” 

Doğru, ama tam tersi anlamda. Gördüm ki büyük kenti yönetmek küçük yeri yönetmekten daha kolay. Çünkü ilçe ölçeğinde insan ilişkileri, ikili meseleler büyük etki yaratıyor. 

Şimdi İzmir’de mesela oda oda geziyorum, ESİAD’a gidiyorum, hazır raporlar, meslek örgütlerinden hazır raporlar, nasıl zevk alıyorum işbirliği ile çalışmaktan, anlatamam. 

Gerçekten mi ? Son sözü söylemek istemez misiniz ? 

Ben ekiple çalışan biriyim. Öyle fikirler, çözümler çıkıyor ki, “ne güzel diyorum, ben hiç böyle düşünmemiştim”. Muazzam çözüm önerileri yeşeriyor bu ortaklıklardan. 
 
Demokrasi zaten bu. En iyi ben bilirim, en çok ben severim bu şehri, en doğrusunu ben yaparım; bu demokrasi değil ki ! 

Ben sadece iyi orkestrasyon yapacağım, işim bu. Ancak bu şekilde İzmir’in gerçek potansiyeli çıkar ortaya. Her şeye tek kişi karar verirse, İzmir o kaba sığmaz, İzmir’in ufkunu açmak lazım.

****** 

“İzmirli bırakmaz beni... ben de İzmir’in hakkını kimseye yedirmem, gerekirse dünyayı yıkarım !” 

Peki diyelim seçildiniz, ve bir nedenle, mesela güvenlik, Sayın Cumhurbaşkanı sizi görevden aldı kayyum atadı... ? 

Bu yeni sistemde her şey mümkün. Ama İzmirli beni teslim etmez diye düşünüyorum. İzmirli bırakmaz bizi... 

Peki öyle olmadı da, İzmir konusunda bir konuda Sayın Erdoğan’ın kapısını çalmanız gerekti... ? 

Tabii ki gideceğim, ben gerekirse İzmir için herkesin kapısının önünde yatarım, İzmir’in hakkını kimseye yedirtmem. 

Ben o koltuğa oturacağım da İzmir’in hakkı olan bir şeyi vermeyecekler. Dünyayı yıkarım !


******************** 

dsc_4509.jpg

Neptün Soyer anlatıyor.... 

Mutlu musunuz ? 

Ben hayatı çok seviyorum. Tabii ki yaşadığım insan, çocuklarım, dostlarım, kurduğum bu yaşam biçimi, İzmir’de yaşamak... hepsi toplamda bu mutluluğu getiriyor. 

Babam askerdi, onunla tüm Anadolu’yu gezdik biz.  

1980’de buraya tayini çıktığında evde en çok sevinen bendim. Annem hala sorar “sen niye bu kadar sevinmiştin ?” diye. 

İzmir’de yaşamak sevincidir o.

Ne demek “İzmir’de yaşamak” ? 

Ben ismiyle müsemma olmak sözüne çok inanırım. Babam bana Neptün ismini koyarken deniz tanrısını ne kadar düşünmüş bilmiyorum ama, ben hep su kenarı hayal ettim. 

İzmir’de her tepenin arkasında ulaştığınız şu mavilik ve ufuk çizgisi insanı mutlu kılıyor. 

Bir de “İzmir’in kadınları” diye bir şey var... 

İzmir’de herkesin bir arada demokrasi içinde yaşaması bu şehri ve insanlarını güzel de yapıyor. 

Sadece kaşınızın gözünüzün yerinde olması değil o, içinizden gelen bir “iyilik, güzellik” enerjisi. 

Özgürlük hissi, yaşadığınız kentin bir parçası olmak, bunlar sağlıyor bu enerjiyi. 

Sonuç olarak da, her neredeyseniz, yaşadığınız şehre koşarak dönüyorsunuz. İzmir’i durumu bu. 

Yüksek bir oy alabilir mi sizce Tunç Soyer ? 

Mutlaka, İzmir’de ben sokaklarda, alanda görüyorum bunu. Tarımsal üretim yapıyorum ben, bu nedenle kırsal bölgesini de çok iyi tanıyorum İzmir’in. 

Kooperatif Başkanısınız değil mi ? 

Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri 1971’lerde kurulmuş, bugün hala Türkiye’de binlerce üreticinin çatı kuruluşu.  Köy Koop Merkez Birliği de bunlardan biri, bünyesinde sayısız kooperatif barındırıyor. 

Ben Ege Köy Koop Birlik Başkanıyım. Süt toplama ve pazarlama, Zeytin ve zeytinyağı, Şarapçılık, Fıstık Çamı, Hayvancılık, Meyvecilik, Sebzecilik, Arıcılık, Mandıra, Sulama, Konserve, Pekmez, Fidan, Bal, Ormancılık, Satış Mağazası, Kırsal Turizm alanlarında çalışıyoruz… 

Neredeyse bir belediye başkanlığı kadar kapsamlı bir iş olmalı. Tunç bey kazanırsa, sayenizde kazanacak 

Tunç’un bugüne kadar yaptığı tüm çalışmalar İzmirlide güçlü bir karşılık bulmuş. 

Seferihisar’da yarattığı modeli Ödemişli de hayal ediyor, Bergama’nın bir köylüsü de istiyor. 

Ben kahvede köylülerle otururken onlar bana “Yavaş Şehri” anlatıyor. Yani Tunç bir umut yakalamış, bu da İzmir’i sarmış sarmalamış. 

1 Nisan çok güzel bir gün olacak.

Röportaj: Özlem Gürses

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.