Urla'ya dokunan yürek: Selçuk Balkan!
Arif Çayan yazdı; Urla'ya dokunan yürek: Selçuk Balkan!
Urla… Bir yanıyla tarihin yükünü omuzlarında taşır, diğer yanıyla zeytin kokusunun hafiflediği rüzgârlarla insanın içini serinletir. Bu topraklar, yalnızca bir coğrafya değildir; kültürüyle, insanıyla, üretimiyle yaşayan bir ruhtur. İşte o ruh, uzun yıllar sonra yeniden hissedilir oldu. Çünkü Urla’nın sokaklarında artık sakinliğin değil, sahip çıkılmışlığın sesi dolaşıyor.
Bunun adı da çok net: Selçuk Balkan.
Bir belediye başkanını anlatmak, bazen yapılan işlerden çok yapılma şekillerinin altını çizmekle mümkündür. Selçuk Balkan, yaptığı her işte kesinlikle bu ayrımı belirginleştiren isimlerden. Onun yaklaşımındaki fark, makam odasına kapanarak yönetmeye çalışmak yerine Urla’nın her mahallesine, her köyüne, her sorununa “bizzat dokunması”. Bir belediye başkanı, halkıyla arasında mesafe oluşturduğunda kent sessizleşir. Selçuk Balkan’ın Urla’da yaptığı ilk şey, o mesafeyi ortadan kaldırmak oldu.
SÖZLE DEĞİL, VARLIĞIYLA YÖNETMEK
Urla’da insanlar bir şeyden bahsediyor:
“Başkanın yanımızdan geçtiğini hissetmiyoruz, çünkü zaten hep yanımızda.”
Bu cümle kulağa basit gelebilir ama yerel yönetimde bunun karşılığı çok büyüktür. Balkancı yönetim anlayışı, şov değil; temas üzerine kurulu. Halk pazarı açıldığında orada, bir köyde su sorunu çıktığında orada, kadın üretici pazarında tezgâh açanların halini sorduğunda yine orada… Urla’da “başkan görmek” artık özel bir an değil; günlük hayatın parçası.
Bu yüzden Balkan’ın yönetim tarzı bir yöneticiden çok, mahallenin güvenilir büyüğünü andırıyor. Yol yapılırken “asfalt”tan önce “insanın ayağının çamura değmemesi”ni düşünüyor; park yapılırken “çocuk sesi”ni merkeze alıyor; kültürel bir etkinlik düzenlenirken “Urla’nın kimliği ne söyler?” sorusunu soruyor.
HALKIN DERDİYLE DERTLENEN BİR BAŞKAN
Selçuk Balkan’ın en güçlü yanlarından biri, Urla’nın sorunlarını masaya yatırırken teknik bir tabloya değil, insan hikâyelerine bakmasıdır. Bir kaldırımı yenilerken sadece taş döşemiyor; oradan geçen yaşlı bir teyzenin bastonuna takılmamasını, okuldan dönen bir çocuğun güvenle yürüyebilmesini, gece işten dönen bir gencin aydınlık bir sokakta yürüyebilmesini önemsiyor.
Urla’da belediyecilik, artık sadece hizmet üretmekten ibaret değil; “insana dokunma” hissinin ete kemiğe bürünmüş hâli.
Bir mahallede yıllardır çözülemeyen su baskını sorununu çözdüğünde, bir vatandaşın alnını silip “Rahatladık” demesi onun için bir hizmet değil, bir sözün tutulması anlamına geliyor. Çünkü Balkan’ın temel meselesi “Urla’nın işlerinin yürümemesi” değil; “Urla insanının incinmemesi”.
SÜKÛNETLE KURULAN BİR GELECEK
Urla’da büyük projeler konuşuluyor… Sahil düzenlemeleri, kültür yatırımları, köy yolları, gençlere yönelik sosyal programlar, üreticiye nefes olan çalışmalar… Fakat Selçuk Balkan’ı farklı kılan, bu projeleri yüksek sesli bir propaganda aracı hâline getirmemesi. Urla’da artık bir şeyler sessizce ama istikrarlı şekilde değişiyor.
Değişimin sesi ıslık çalan makinelerden değil; daha temiz sokaklardan, daha güler yüzlü pazarcı teyzelerden, daha umutlu gençlerden, daha huzurlu yaşlılardan duyuluyor.
Bu yüzden Selçuk Balkan’ın belediyeciliği bir “gürültü” değil; bir iyileşme hareketi.
URLA İÇİN VERİLEN SÖZ: YALNIZ BIRAKMAYACAĞIM!
Bir kenti yönetmek, ağır bir sorumluluktur. Hele ki Urla gibi hem tarih hem doğa hem de kent yaşamının dengede durduğu bir yerde… Selçuk Balkan’ın en büyük cümlesi aslında her adımında gizli:
“Urla’yı yalnız bırakmayacağım.”
Bu cümle, bir seçim vaadi değil; onun yaşam biçimi.
Bugün Urla’da sabaha karşı balıkçı barınağında çay içen esnafın gözünde de, pazarda tezgâh açan kadının gülüşünde de, sokakta top koşturan çocuğun sesinde de aynı duygu var:
“Bu kent sahipsiz değil.”
Ve bu sahiplenişin mimarı, sakinliğiyle, kararlı duruşuyla, Urla’ya duyduğu sevgiyle Selçuk Balkan…
İşte bu yüzden Urla’ya dokunan sadece bir yönetim anlayışı değil; bir yürek.









Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.