BOHEM

Mevlânâ’nın yer aldığı duvardaki tabloya bakıp, Hak’tan alıp halka veren düşüncelerin yoğunluğuna kendini kaptıran adamın düşüncelerini, hemen yan tarafta yer alan Mona Lisa tablosundaki gülümseme ve ağlamanın karışıklığı bozdu.Farklılıkların daha güzel olduğunu düşündü. Aslında bütün bunlar kendi evinin herhangi bölümlerinde sıklıkla yer aldığı düşüncelerdi. Bu düşünceler genellikle bomboş zamanlarında ortaya çıkardı. Zaten genellikle zamanı boş olurdu. Uzandığı kanepede tavana bakarken dikkatini bu sefer başka bir şey çekti. Zaten dikkatini bir şeylerin çekmesi için çaba sarfediyordu. Sırada bu sefer dikkatini hiçbir şeyin çekmemesi çekti. Bomboş yaşadığı bir hayat vardı ve buna “Bohem” adını veriyordu. 

Birçok romanda ve öyküde rast gelmişti bu ifadeye. Tam da böyle bir halde olduğunu düşündü. Gecenin saat dörde varması artık onda bir şey ifade etmiyordu. İlk başlarda çok şey ifade ederdi. Stres, sinir, gerginlik...

Sonraları hepsi bir bir gitmeye başladı. Kalan sadece kanlı göz çanaklarıydı. Bu görüntünün dışarıya karşı ifadesi “Uyuyamıyorum; dertliyim; biri benimle ilgilensin” idi.  Ama yoktu. Herkesin gözlerinin içine bakıyordu. Konuşun benimle! Bana yardım edin! 

Ama kimse onun bu çığlıklarına ses etmiyordu. Sonra, sonra, sonra...

Evet, sonra ne mi oldu?

Hiçbir şey olmadı! Hiçbir şey olmaması yeni bir şeyin olduğu anlamına geliyordu artık. 

Artık “Hak’tan alıp halka verme değil; Hak’ka varmanın zamanı” idi. 

Kendini tekrar soğuk düşüncelerin arasına bıraktı...

Önceki ve Sonraki Yazılar