Büyüme “hormonlu” ve ciddi sorunlar içeriyor

Büyüme “hormonlu” ve ciddi sorunlar içeriyor

Devleti küçültmek vaadi ile göreve talip olanlar, Özelleştirme adı altında Devletin tüm varlıklarını satanlar, her geçen gün Devleti büyütmeye, şişirmeye devam ediyor.

Türkiye ekonomisi 2017 yılı üçüncü çeyreğinde gerçekleştirdiği % 11,1 büyüme oranı ile  % 6,8 büyüyen Çin, % 6,2 büyüyen Malezya ve % 6,1 büyüyen Hindistan‘ın da önüne geçerek, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. TÜİK, üçüncü çeyrek büyümesiyle birlikte ilk iki çeyreğe ilişkin büyüme oranı düzeltmelerini de açıkladı. Buna göre ekonomi, ilk çeyrekte % 5,3, ikinci çeyrekte % 5,4 büyümüş ve ilk 9 aylık büyüme oranı ise % 7,3 oluyor. Mevcut eğilimin sürmesi halinde yıllık büyüme % 6 – 7 civarında gerçekleşecek.

 

15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan ekonomik çöküşün ardından, bu yılın üçüncü çeyreğinde büyümede bir sıçrama yaşanması son derece doğaldır. Bu “baz etkisi”ne ilave olarak, 2017 yılında Kredi Garanti Fonu (KGF)’nun devreye sokulması, banka kredilerinin hızla artmasına ve bu kredilerin ekonomik büyümeye olumlu katkı yapmasına yol açtı. BDDK verilerine göre 2017 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre kredilerdeki artış % 24 oldu ve bu beklenen bir gelişmeydi. (Resmi açıklamalara göre, KGF’nin bugüne kadar sağladığı 200 milyar TL dışında kalan 50 milyar TL ve geri dönüşlerle de hesaba katıldığında 2018’in ilk çeyreğinde 100 milyar TL’yi aşan bir kredi büyüklüğü olacak.)

 

Ayrıca, 2017 yılında kamu harcamalarında da artış ortaya çıktı. Referandum dolayısıyla kamu harcamalarında başlayan artış referandum sonrasında da devam etti. Ayrıca, vergilerde geçici sürelerle indirimler yapıldı, Sosyal Güvenlik prim ödemelerinin tahsili ertelendi. 2016 yılında 29,5 milyar TL açık veren bütçe, 2017 yılının ilk on ayında 35 milyar TL açık verdi. 2016 bütçe açığının GSYH’ye oranı % 1 iken 2017 yılında bu oran ikiye katlanacak gibi görünüyor. 2016 yılında cari açığın GSYH’ye oranı % 3,8 iken bu yılın ilk on ayı itibariyle cari açığın tahmin edilen GSYH’ye oranı % 4,9’a yükseldi. Özetle, Türkiye, bütçe açığı ve cari açık eşliğinde büyüdü.   

 

Geçen yılın düşük büyümesinin baz etkisine ek olarak, bütçe açığındaki artış, kredi garanti fonunun kredi kullanımında yarattığı artış ve cari açıktaki artışın yarattığı etkilerle büyüme oranı % 11,1 gibi çok yüksek bir düzeye ulaştı. Ancak, unutmamak gerekirki, bu yüksek büyüme enflasyonda yükselme, bütçe açığı ve cari açığın artması gibi son derece önemli bazı sonuçlar da doğurdu.

 

Sanayi üretimi Ekim 2017 ‘de beklentileri aştı

 

Ekim ayında sanayi üretimi yıllık bazda % 7,3 ve aylık bazda % 0,7 artış kaydederek beklentilerin üzerinde artış gösterdi. TÜİK Ekim ayı 'sanayi üretim endeksi rakamlarını açıkladı. Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi % 5,2 artış beklentilerine karşın % 7,3 artış kaydetti.  Piyasayı canladırmak amacıyla Otomotiv, Konut, Beyaz Eşya ve Mobilya sektörlerinden yapılan ÖTV ve KDV indirimleri mevcut talebi öne çekti ve sanayi üretimi ile yurt içi satışlara olumlu etkide bulundu. Ayrıca, AB ülkelerinde yaşanan ekonomik canlanmanın devam etmesi bu ülkelere olan ihracatımızın hız kazanmasına neden oldu.

 

Ancak, Türkiye’nin kısa vadeli geçici önlemler yerine, bir an önce yapısal reformları uygulamaya geçirerek, yeniden büyümeye, yatırıma, üretime ve ihracata odaklanması gerekiyor. Bunun da yolu sanayi büyümesini yeniden rayına sokabilmektir. Türkiye, son yıllarda sanayi büyümesine yönelmek yerine inşaatla büyüme gibi bir büyüme yoluna girdi. Üretime dayalı büyümeyi hızlandırmaya mecburuz. Tüketime dayalı bir büyüme ve hizmetler sektörüne dayalı bir ekonomik modelin sürdürülmesi imkânsızdır.

 

Tarım ve Hayvancılık’taki Dışa Bağımlılık !

 

Tarım ve Hayvancılık hızla gerilemeye devam ediyor. Çok değil bundan 20 yıl önce Dünyanın kendi kendine yeterli 7 Tarım ülkesinden birisi olan Türkiye bugün tüm tarım ürünlerini, hatta saman bile ithal eder hale geldi. Türkiye, bir zamanlar fazlasıyla ürettiği ve ihraç ettiği birçok tarımsal ürünü artık yurt dışından alıyor. İthalat pirinçle başladı, neredeyse tüm tarım ürünlerine yayıldı. Bugün, hemen bütün temel bitkisel ve hayvansal ürünleri dışardan satın alıyoruz. Tarımda dışa bağımlılık her geçen gün artmaya devam ediyor.     

 

Hangi Tarımsal ürünleri nereden ithal ediyoruz?

Armut : Şili, Arjantin, Çin, Güney Afrika’dan, Arpa : Ukrayna, Fransa, Rusya, Almanya’dan,  Ayçiçeği : Moldova, Bulgaristan, Romanya’dan, Antep Fıstığı : İtalya, Almanya, Mısır, İran’dan, Buğday :  Rusya, Kazakistan, ABD, Meksika ‘dan,  Çay: Sri Lanka, Kenya, Endonezya, Çin, İran ‘dan,  Domates : Rusya, KKTC, Romanya, Ukrayna’dan,  Elma : Şili, İtalya, Fransa, Bosna-Hersek, ABD ‘den, Enginar : Mısır, KKTC, Irak’tan, Kuru Fasulye : Çin, Mısır, Arjantin, Peru ‘dan, Salatalık : Rusya, Belarus, Gürcistan’dan, Kabak : Ukrayna, Rusya, Çin, G. Afrika’dan, Patates :  Hollanda, Almanya, Fransa, KKTC ‘den,  Kuru Soğan : Hollanda, İran, Rusya’dan, Yulaf  : Ukrayna, Macaristan, Fransa, İspanya’dan, Nar : Rusya, Peru, Şili, İtalya, Kolombiya ‘dan ve Nohut :  Meksika, Hindistan, Arjantin ‘dan ithal ediyoruz. Çiftçinin durumu işte bu!

Hükümetin son 10 yılda uyguladığı ithalata dayalı Hayvancılık politikasının geldiği son nokta ise, ülke genelinde marketlerde ithal et satmaktır. Bu hayvancılık politikasının iflası demektir. "Tüketiciye ucuz et yedireceğiz" denilerek Türkiye Cumhuriyeti, Et ve Süt Kurumu ile piyasaya müdahale adı altında AB, ABD, Latin Amerika ve Avustralyalı çiftçinin etini Anadolu'ya pazarlıyor. Türk çiftçisi ise, üretimden koparılarak göçe ve iflasa sürükleniyor. "Devlet kasaplık yapar mı?" denilerek elden çıkarılan, yağmalanan eski adıyla Et ve Balık Kurumu, bugünün Et ve Süt Kurumu, kasaplık yapmak bir yana resmen ithal et ticareti yapıyor. Son olarak, Sırbistan ve Sudan’dan bile canlı hayvan ve et ithal edeceğimiz açıklandı.

İşsizlik, Eylül 2017 ayında % 10,6 oldu

İşsizlik oranı Eylül 2017 dönemimde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,7 puan azalırken, bir önceki aya göre değişim göstermedi. Türkiye'de işsizlik oranı, Eylül döneminde % 10,6 olarak gerçekleşti. Piyasanın beklentisi işsizlik oranın % 10,7 geleceği yönündeydi. İşsizlik oranı Eylül 2016'da yüzde 11,3; Ağustos 2017 ayında ise yüzde 10,6 düzeyinde yer almıştı. Ocak 2017 ayında % 13 ile zirve yapan işsizlik, son 6 aydır yüzde 11'in altında seyrediyor.

2017 yılının 3 çeyreğinde yaşanan % 11,1 oranındaki “Dünya rekoru” büyümeye rağmen,  işsizlikte bir gerileme sağlanamaması yeniden TÜİK tarafından yayımlanan istatistiklerin güvenirliğini sorgulanır hale getirdi. Birçok akedemisyen ve uzman görsel ve yazılı basında istatistikler arasındaki uyumsuızluğun açıklamaya ihtiyaç gösterdiğini, TÜİK ‘den açıklama beklediklerini ifade etti. 

TÜİK verilerine göre; Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2017 yılı Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 104 bin kişi azalarak 3 milyon 419 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 0,7 puanlık azalış ile yüzde 10,6 seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 0,9 puanlık azalış ile % 12,8 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 0,1 puanlık artış ile % 20 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 0,8 puanlık azalış ile % 10,8 olarak gerçekleşti. Geçnlerimizin hala yaklaşık ¼ ‘ü en vermli çağlarında ne eğitimlerine devam edebiliyor, ne de herhangi bir işte çalışabiliyor.

Enflasyon, Aralık 2017'de % 0,69 artarken, yıllık bazda % 11,92 oldu

Enflasyon sepetinde sık yapılan değişiklere rağmen, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Aralık 2017’de aylık bazda % 0,69, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) ise % 1,37 artış gösterdi. Böylece, 2017 yılında yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında % 11,92, yurt içi üretici fiyatlarında % 15,47 oldu.  Çekirdek TÜFE Aralık'ta % 12.08'den % 12.30'a yükseldi. 

Hatırlamak gerekirse, yıla başlarken Merkez Bankası’nın 2017 enflasyon hedefi % 5’ti. 2016 sonunda Orta Vadeli Program açıklandığında hükümet biraz daha ihtiyatlı davranıp 2017 enflasyon hedefini % 6,5 olarak açıklamıştı. Tüm bunlar olurken Merkez Bankası beklenti anketine katılan piyasa profesyonellerinin 2017 sonuna ilişkin enflasyon beklentisi %  8.04’tü. İşler öngörüldüğü gibi gitmeyince Hükümet, Ekim ayında hedefi daha doğrusu tahminini 3 puan artırarak % 9,5 olarak revize etti. Yılsonunda gerçekleşme ise % 11,92 oldu.

TÜİK, tüketici fiyatları endeksini 2003 yılını baz alarak hesaplıyor. Yani 2004'ten bu yana olan dönemin yıllık oranlarına sahibiz. 2004'ten 2017'ye tam 14 yıl geçmiş. Ve bu 14 yılda en yüksek fiyat artışı geçen yıl gerçekleşmiş. Bir başka ifadeyle, yıllık enflasyonda yılsonu gerçekleşmesi anlamında rekor kırmış durumdayız. Daha önce en yüksek gerçekleşme yüzde 10.45 ile 2011 yılında oluşmuştu. Yüzde 10'un üstüne çıkılan bir başka yıl da yüzde 10.06 ile 2008. Zaten çift haneli gerçekleşme olan başka yıl yok. Çekirdek enflasyonun böylesine yüksek seviyelerde bulunması enflasyonun daha uzun bir süre çift hanelerde süreceğini gösteriyor.

 

Döviz Kurları dalgalanmaya devam ediyor

 

Döviz kurlarındaki yukarı yönde dalgalanma devam etmektedir. Ekim 2016 ayı başı itibariyle 1 USD = 3,02 TL, ve 1 EUR = 3,39 TL olan döviz kurları, Ocak 2017 ayı başında 1 USD = 3,9415 TL ve 1 EUR = 4,1263 TL seviyelerinde yeni tarihi rekor seviyelerine ulaştıktan sonra yılın son aylarında gerileyerek 2017 yılını 1 USD = 3,77 TL ve 1 EUR = 4,52 TL seviyelerinde kapattı.

 

TCMB’nın uyguladığı faiz oranlarında yaptığı örtülü müdahaleler sonrasında döviz kurlarında zaman zaman geri çekilmeler yaşansada, beklentiler yönün yukarı yönde olacağı şekilde. Kurlardaki bu dalgalanma reel söktörün yatırım ve tüketicinin harcama kararlarını baskılayarak, olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Nitekim, ekonomide güven endeksi ise son yılların en düşük seviyesindedir. Diğer taraftan, kurlardaki bu yüksek seviyeler gecirgenlik nedeniyle enflasyonu da olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.

 

İhracat % 11,2, ithalat ise % 21,3 arttı.  Dış Ticaret açığı ise %52,4 arttı

 

Türkiye İstatistik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı işbirliğiyle oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre; ihracat 2017 yılı  Kasım ayında, 2016 yılının aynı ayına göre % 11,2  artarak 14 milyar 217 milyon dolar, ithalat ise % 21,3 artarak 20 milyar 537 milyon dolar olarak gerçekleşti.  Kasım ayında dış ticaret açığı % 52,4 artarak 6 milyar 320 milyon dolara yükseldi.  İhracatın ithalatı karşılama oranı 2016 Kasım ayında % 75,5 iken, 2017 Kasım ayında % 69,2'ye düştü.

 

Aslında son yıllarda Türkiye’nin dış ticaret hacminde ciddi bir daralma yaşanıyor. İhracatta rekoru 2014 yılında kırmıştık, İthalatta rekor yılı da 2013’tü. Söz konusu yıl İthalat 252 milyar dolara ulaşmıştı. Kasım 2017 ayı itibarıyla yıllık İhracat 156 milyar dolara çıkarken, ithalat da 229 milyar dolara ulaştı. İlk on bir aydaki İthalat da 211 milyar doları buldu. Aralık ayındaki İthalatla birlikte 2017 yılında İthalatın 240 milyar dolara yakın kapanması beklenebilir. Bu değerlere göre 2017 yılı 80 milyar doların üstünde bir Dış Ticaret Açığı ile kapatılacak ve ihracatın ithalatı karşılama oranı % 66’lar düzeyinde kalacak.

 

Dolayısıyla ihracatta rekor kırarken, ithalatın ulaştığı düzeyi görmezden gelirsek kendimizi kandırmış oluruz. İhracatımız giderek son 15 yıllık dönemde uygulanan politikalar nedeniyle daha fazla ithalata bağımlı hale gelmiş bulunuyor. İhracatın nereye çıktığından çok, ihracatın ithalata oranına bakmak durumundayız. Ve görüyoruz ki bu oranı giderek kötüye gidiyor. 2000 ‘li yılların başında her 100 dolarlık ihracat için 30–35 dolarlık ithalat yapmak zorundayken, bu oran şimdi 60–65 dolar seviyelerine kadar yükseldi. İhracattaki katma değer oranı her geçen yıl geriliyor. 

 

Gelen Turist sayısı artıyor, ama Turizm Gelirleri azalıyor

 

2017 yılı Kasım ayında Ülkemizi ziyaret eden yabancı sayısında geçen yılın aynı ayına göre % 22,13 artış kaydedilmiştir. 2017 yılı Ocak-Kasım döneminde ise ülkemizi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yılın aynı dönemine göre % 27,68 artış göstererek 30.706.245 kişi olmuştur. 2017 yılı Kasım ayında Ülkemize en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında İran % 11,88 (196.393 kişi) ile birinci, Gürcistan % 10,86 (179.429) kişi ile ikinci, Bulgaristan % 8,96 (148 111) ile üçüncü sıradadır. Bu ülkeleri Almanya ve Rusya Fed. izlemektedir. 2017 yılı Ocak - Kasım döneminde ülkemize en çok ziyaretçi gönderen ülke sıralamasında ise Rusya Federasyonu % 15,13 (4.647.162 kişi) ile birinci, Almanya % 11,24 (3.451.897 kişi) ile ikinci, İran % 7,54 (2.314.656) ile üçüncü sıradadır. Bu ülkeleri Gürcistan ve Bulgaristan izlemektedir.

 

Ocak- Eylül 2017 döneminde yurda gelen yabancı ve vatandaş 30.371.417 ziyaretçiden 20.474.416 USD Turizm geliri elde edilmiş, kişi başına ortalama harcama 664 USD olarak (yabancı 615 USD) gerçekleşmiştir. Bu 2004 yılından bu yana gerçekleşen en düşük kişi başına harcama seviyesini temsil etmektedir. Burada temel etkenin gelen turistlerin milliyetlerinin Batı Avrupa, ABD ve Uzak Doğu’dan Gürcistan, Bulgaristan, İran gibi alım gücü nisbeten düşük Komşu ve Orta Doğu ülkelerine kayması olduğu görülmektedir.    

 

Ocak-Kasım döneminde Bütçe - 26,5 milyar TL açık verdi

 

Kasım ayında bütçe harcamaları geçtiğimiz yılın aynı ayına kıyasla % 11,8 oranında artarken, bütçe gelirleri % 7,3 yükselmiştir. Böylece, 2016 yılının Kasım ayında 10 milyar TL olan bütçe fazlası bu yılın aynı ayında 8,5 milyar TL olmuştur. Faiz dışı fazla ise 13,6 milyar TL ile geçen yılki seviyesine yakın düzeyde gerçekleşmiştir.

 

Ocak-Kasım döneminde ise, bütçe harcamaları yıllık bazda % 17,7, bütçe gelirleri % 13 artış kaydetmiştir. Bu dönemde, bütçe açığı - 26,5 milyar TL, faiz dışı fazla 28,8 milyar TL olmuştur. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde bütçe açığı - 2,1 milyar TL, faiz dışı fazla ise 46,3 milyar TL seviyesindeydi.

 

Örtülü Ödenek’ten yapılan harcamalar rekorlar kırmaya devam ediyor

Cumhuriyet tarihi boyunca görev yapan Başbakanların ‘tek başına’ kullandığı, yapılan yasa değişikliği ile 2014 yılından itibaren Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın birlikte kulanmaya başladığı Örtülü Ödenek’ten yapılan harcamalar, hem Ekim 2017 ayında, hem de yılın ilk 10 ayında olağanüstü düzeyde arttı.  Kamuoyunda örtülü ödenek olarak bilinen gizli hizmetler ödeneğinden geçtiğimiz Ekim 2017 ayında mal ve hizmet alımı adı altında 297,3 milyon lira, yatırım adı altında da 120,7 milyon lira olmak üzere toplam 418 milyon lira harcama yapıldı. Ekim 2016 ayında ise bu ödenekten 154 milyon lira harcanmıştı. Böylece Ekim 2017 ayında örtülü ödenek kullanımındaki artış, geçen yılın aynı ayına göre tam 2,7 kat artmış oldu. 

 

Örtülüden bu yılın 10 ayında ise 1,7 milyar lirası mal ve hizmet alımı, 866 milyon lirası da yatırım olmak üzere toplam 2 milyar 621 milyon liralık harcama yapıldı. Gizli hizmetlere geçen yılın 10 ayında 1,5 milyar, yılın tamamında da 2 milyar lira para aktarılmıştı. Böylece örtülü harcamadaki yükseliş % 73 olarak gerçekleşti. Bu harcama tutarı ile Meclis, bazı Bakanlıklar ile MİT Müsteşarlığı’nın aylık harcamalarının üzerine çıkıldı. 
YİD projeleri’ne verilen Hazine garantisi artıyor.   

 

Otoyol, köprü ve havaalanı gibi büyük projelerin yapımı için “Bütçeden bir harcama yapılmıyor” denerek kurtarıcı gibi gösterilen Yap İşlet Devret (YİD) projelerinde yeniden gündeme getirilen “Hazine Garantisi” uygulaması, Hazine için büyük risk teşkil ediyor. Söz konusu projelerin gerek finansmanında bankalara sağlanan Hazine garantisi, gerekse taahhüt edilen gelirin sağlanamaması halinde (araç geçişi geliri, uçak sayısı vs.)  eksik kısmın Hazine tarafından sağlanacağına ilişkin taahhütler, önümüzdeki dönemde Hazineye büyük yük getirmeye aday bulunuyor.

 

Medyada yer alan haberlere göre “Hazine garantili borç, tarihi zirveyi gördü: 12 milyar 46 milyon dolar.”

Gerçekleştirilen Özelleştirmeler (toplam 69 milyar dolar) ile “Geçmişimizi” (geçmişte yapılanları) sattık, YİD ‘ler ile “Geleceğimizi” (gelecekte elde edeceğimiz geliri) satıyoruz! Nitekim Maliye Bakanı “kamu özel işbirliği projeleri” olarak adlandırılan otoyol ve köprüler ile şehir hastaneleri için taahhüt edilen ödemeler için; bütçeye toplam 6,2 milyar TL ödenek konulacağını açıkladı. Buna göre; 2018 yılı için ulaştırma projelerinde verilen garanti ödemeleri kapsamında 3,6 milyar TL, şehir hastaneleri için ise 2,6 milyar TL ödenek konuldu.


Devletimiz “şehir hastanesi yapacağım” diyen şirkete bedava arazi veriyor, üstüne bir de şirkete kira ödemeyi taahhüt ediyor. Şirketin bulduğu dış kredinin ödemesinde sorun çıkma ihtimaline karşı da “ben üstlenirim” diyor. Yetmiyor, “Her yıl milletimin şu kadar sayıdaki kısmı hastalanarak senin hastanene yatacak. Ben bunu garanti ediyorum” diyor. Garanti edilen hasta sayısına ulaşılamazsa, aradaki farkın parasını Hazine, o şirkete ödüyor. Hastanın müşteri, hastanenin ise turizm işletmesi gibi gördüğü şehir hastaneleri ile ilgili bir de Kalkınma Bakanlığı verisi; Hazine, 17 hastane için 27 milyar dolarlık kira yükümlülüğü altına girmiş durumda.

 

Ödenmeyen – Batık Krediler

 

Bankalar Birliği’nin Risk Merkezi verilerine göre,  Tasfiye olunacak alacaklar Ekim 2017 itibari ile bir önceki yılın aynı dönemine göre % 11 artarak 73 milyar TL olmuştur. Tasfiye olunacak alacakların toplam kredilere oranı bir önceki yıla göre 0,4 puan düşerek % 3,3 seviyesine gerilemiştir. Ekim 2017 dönemi itibari ile tasfiye olunacak alacaklar en yüksek olan sektör; % 4,6 ile toptan ve perakende ticaret sektörü olmuştur. Bu sektörü % 3,8 ile İnşaat ve turizm sektörleri takip etmiştir. Bireysel kredilerde ise, tasfiye olunacak alacakların toplam kredilere oranı bir önceki yıla göre 1,1 puan düşerek % 3,8 seviyesine gerilemiştir.

 

Borçlanma tarihi rekorlar kırıyor

 

2017 yılının ilk 9 ayının sonunda Türkiye’nin toplam brüt dış borç stoku 438 milyar Dolar. Bu borç stokunun 129,4 milyar Doları kamu kesimine, 704 milyon Doları TCMB’ye ve 307,9 milyar Doları da özel kesime ait bulunuyor. 1990 yılında Türkiye’nin toplam brüt dış borç stoku 52,4 milyar Dolar ve bu borç stokunun GSYH’deki payı % 26,1 imiş. 2017 yılının ilk 9 ayının sonunda toplam brüt dış borçların miktarı yaklaşık 438 milyar dolara ve GSYH’deki payı ise % 51,9’a yükselmiş.

 

Önümüzdeki 1 yıllık sürede yaklaşık 210 milyar dolarlık dış finasmana ihtiyacımız olacak. Bunun 168 milyar USD’ı yenilenecek dış finansman, yaklaşık 42 milyar USD’ı ise cari açık finansmanı.

 

Doğrudan yatırım azalmaya devam ediyor.

 

2017 Yılı Ekim ayında 800 milyon ABD Doları düzeyinde uluslararası doğrudan yatırım girişi (fiili giriş/net) gerçekleşmiştir. 2017 yılı Ocak-Ekim döneminde net doğrudan uluslararası yatırım girişi (fiili giriş), 8,3 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir. Uluslararası doğrudan yatırım girişleri kaleminde yer alan sermaye girişi 2017 yılında toplam 5,4 milyar ABD dolarına ulaşmış, uluslararası doğrudan yatırım girişinin 1,4 milyar doları mali aracı kuruluşların faaliyetleri sektöründen, 983 milyon doları imalat sektöründen ve 928 milyon doları enerji sektöründen kaynaklanmıştır. 2017 yılı Ocak-Ekim döneminde nakit sermaye girişinin % 73’ü AB ülkeleri kaynaklıdır.

 

Türkiye'nin net Uluslararası Yatırım Pozisyonu  (UYP) açığı -  434,1 milyar dolara yükseldi.

 

TCMB tarafından yayımlanan Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) verilerine göre, 2017 Ekim sonu itibarıyla, Türkiye’ nin yurt dışı varlıkları, 2016 yıl sonuna göre % 8,4 oranında artışla 233,5 milyar ABD doları, yükümlülükleri ise % 15,4 oranında artışla 667,6 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin yurt dışı varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımlanan net UYP, 2016 yıl sonunda –363,1 milyar ABD doları iken, sadece 10 ay sonra 2017 Ekim ayı sonunda –434,1 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşmiştir.

 

Varlıklar alt kalemleri incelendiğinde, rezerv varlıklar kalemi 2016 yılsonuna göre % 10,8 oranında artışla 117,8 milyar ABD doları, diğer yatırımlar kalemi % 6,8 oranında artışla 73,1 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşmiştir. Diğer yatırımlar alt kalemlerinden bankaların Yabancı Para ve Türk Lirası cinsinden efektif ve mevduatları, 2016 yılsonuna göre % 6,8 oranında artışla 32 milyar ABD doları olmuştur. Yükümlülükler alt kalemleri incelendiğinde, doğrudan yatırımlar (sermaye ve diğer sermaye) piyasa değeri ile döviz kurlarındaki değişimlerin de etkisiyle 2016 yılsonuna göre % 25,9 oranında artışla 178,3 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşmiştir. 

 

Giderek büyüyen Devlet

 

Devlet 1990 yılında GSYH’nın % 11,63’ü kadar vergi topluyordu. Bu oran 2002’de GSYH ‘nın % 17,05’e çıktı. Ve devlet küçülecek denilirken, vergi oranı 2016’da % 20,68’e yükseldi. Kamunun harcanabilir geliri 2002’de GSYH’nın % 5,05’i ediyordu; şimdi (2016) ise % 16,0’sı ediyor. Peki, Kamu çok para topluyor da yatırım mı yapıyor? 1990 yılında Devlet daha düşük vergi alırken sabit sermaye yatırımları GSYH’nın yüzde 5,24’ü ediyordu. 2016 yılında ise yatırımların oranı % 4,86’ya geriledi. Burada bir hususa çok dikkat etmek lazım. Ülkemizde vergi oranı % 11,63’den % 20,68’e çıkıyor, ancak Yatırımların GSMH içindeki oranı % 5,24’den % 4,86’ya geriliyor. Para giderek büyüyen, şişen Devlete, cari harcamalara, verimsiz yatırımlara, borç servisine gidiyor da ondan.

 

Devleti küçültmek vaadi ile göreve talip olanlar, Özelleştirme adı altında Devletin tüm varlıklarını satanlar, her geçen gün Devleti büyütmeye, şişirmeye devam ediyor.

Medyada yer alan bilgilere göre, ülkemizde 2002 yılında 2 milyon 123 bin memur vardı. 2007 yılında da 2 milyon 188 bin memur oldu. Devlette 5 yılda sadece 65 bin kadro arttı.

Ya şimdi kamuda kaç kişi var? Sadece Kadrolu personel 2 milyon 806 bin kişi.

Bu rakama 239 bin Sözleşmeli personel, 384 bin Sürekli işçi ve 119 bin diğerlerini eklediğimizde Toplam Kamu personeli 3 milyon 573 bin 496 kişiye ulaşıyor.

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.