Aysel Ateş Abdullazade
"Hayır" diyebilmek ve dostluk sarsıntısı
“Hayır demek istiyorum, ama arkadaşım küserse diye korkuyorum…”
Bir çocuğun dilinden dökülen bu cümle aslında bir ömrün aynasıdır. Çünkü bizler küçük yaşlardan itibaren “ayıp olmasın” diye, “incinmesinler” diye kendi dilimizi susturup, içimizdeki “hayır”ı yuta yuta büyüdük. Ve böylelikle “hayır” demek, sevginin bitmesi ya da dostluğun yaralanmasıyla eş tutuldu.
Oysa “hayır” bir reddediş değildir; insanın kendi sınırını, kendi varlığını koruma çabasıdır. Dostluğun temeli yalnızca “evet”ler üzerine kuruluyorsa, o dostluk bir gün yorulur. Çünkü içinde samimiyet değil, korku vardır. Küsmek korkusuyla verilmiş kabuller, başlangıçta hoş görünse de, zamanla içimizde bir yük haline gelir.
Gerçek dostluk, dostunun “hayır”ına da kulak verebilendir. Çünkü “hayır” demek sevgisizliğin değil, dürüstlüğün göstergesidir. İnsan ancak kendine sadık kaldığında başkasına da samimi olabilir.
Bazen en büyük sevgi, “Seni anlıyorum, ama bu kez yapamayacağım” diyebilmektir. Bazen en güzel dostluk, “küsmek korkusundan özgür bırakılan” dostluktur.
Aslında hayır demek bir reddediş değil, kendini koruma biçimidir.
“Hayır” diyebilmek:
Sınırlarımızı tanımak,
Kendi ihtiyaçlarımızı fark etmek,
Gerçekten içten gelen “evet”lere alan açmak demektir.
Eğer bir arkadaşımız sırf bir “hayır” yüzünden küsüyorsa, o zaman dostluk zaten tek taraflı bir beklenti üzerine kurulmuş demektir. Sağlıklı ilişkiler, karşı tarafın sınırlarına saygı gösterebilmeyi gerektirir.
Unutmamak gerekir ki: “Hayır” demek sevgisiz olmak değil; samimi, dürüst ve kendine sadık kalmaktır.
Ve belki de çocuklarımıza öğretmemiz gereken en ince ders şudur:
Sevgi yalnızca ‘evet’lerle değil, korkmadan söylenmiş ‘hayır’larla da büyür.
