Nurten Ağaçbiçer

Nurten Ağaçbiçer

KADERİN CİLVESİ...

Yorgunluktan vücudumun her yerini ağrılar kaplamış bir halde, bulduğum boş bir banka attım kendimi. Sadece bedenim değildi sızlayan… Zihnim de sızlıyordu içerisindeki karmakarışıklıktan. Hangisi bir birini tetikliyordu, ayırt etmesi zor bir haldi. Yorgun gözlerimi gökyüzünün berrak maviliğine ve sonsuzluğuna çevirdim, medet umarcasına. Doğanın iyileştirici şifasına inanırdım her zaman. İçinden çıkamadığım, çözümsüz sandığım hallerde pek çok kez deneyimlemiştim onun şefkatli kollarının sonuçlarını.

“Kaotik bir dünyada yaşıyoruz. Eski bildik değerlerin hızla kaybolduğu, ezberlerin bozulduğu, eskinin yeniye yetmediği, kültürlerin birbirine karıştığı bir çağ.” Demişti o gün amfide ders veren sosyoloji hocam. 

Evet… Hem de nasıl karışık bir çağdı böyle. Kendi kısacık hayatımda, eski sığ anlayışların bugünün ihtiyacına cevap vermemesinin acısını taşıyordum benliğimin her parçasında. Böyle bir çağda anlam bulmak kolay değildi elbette.

Oysa ne kadar umut doluydum, doğduğum kasabadan üniversiteyi kazanıp çıktığımda. Görünenin, bana sunulanın ötesinde çok daha başka ufuklar olduğunu biliyor ve yeniliğe, gelişime açılacak hayatım bana heyecan veriyordu. 

Öyle hızlı bir şekilde akmıştı ki yıllar. Bilgiyle, araştırmayla, merakla gelişen eğitim hayatım ve onun getirdiği sonuçların yaşamıma yansıması. Hele ki birbirimizi geliştirip besleyen, her yönden anlaştığım kız arkadaşımın hayatıma girmesiyle daha da bir anlamlı olmuştu her şey.

“Olmaz katiyen olmaz… Ben oğlumu bu günler için yetiştirmedim, elin gavuru gelip oğlumla evlensin, adını sanını bilmediğimiz ülkesine götürsün diye okutmadım. Babalık hakkımı helal etmem bilesin. Müslüman olmayan Kübalı mı ne, o çipille evlenirsen beni yok bil. Bizim dinimiz de bilgimiz de namuslu kızlarımızda sana yetmedi demek.” 

Sadece kendi bildiği doğrultudan bakıp, artık hiçbir işe yaramayan, hükmünün kalmadığı anlayışlarda ısrarcı olmak; yaşadığın çağla bağını kesmek ve gelişimini durdurmaktı bunun adı. Sadece bir karar değil, geleceği sabote etmekti. 

 Değişen şartlara kör olup, eskiyi inatla devam ettirmeye çalışarak başını kuma gömme becerisi sadece insanda vardı galiba. Oysa ki yeni fikirlere ve davranış şekillerine hayatın her alanında ihtiyacımızın olması gün gibi ortada ve aşikarken. 

Ah babacığım sen bu sözleri sarf ederken, hayatın getireceği sürprizlerin seni, karşı çıktığın durumun kollarından medet umacak hale getireceğini bilmiyordun ne yazık ki.

Ve yine bilmiyordun ki… Bizim isteğimize bağlı olmadan, evrimleşme prensibi gereği,” yeni” dediğimiz oluşum hayatımızın içine girmiş durumda zaten. Hangi ülke sadece kendi sınırları içerisinde kalıp, kendi kendine yetebiliyor ki!  Hangi alandan ele alırsan al; ticaretten teknolojiye, üretimden paraya, sanattan sanayiye, dilden kültüre, sağlıktan tedavi yöntemlerine kadar bütün alanlarda ülkelerin biri biriyle alış-verişi ve birbirleriyle ihtiyaçları ortada.

Babamın bu görüşü ayrılmak şöyle dursun; bizi, farklılıklarını zenginlik olarak gören ve birbirleriyle daha da çok kenetlenerek seven iki insana dönüştürmüştü. Sadece hayatlarımızı birleştirme sürecini askıya almıştık. Ola ki başın kumdan çıkıp gerçekleri görebilir umuduydu bu bekleyiş.

Kulaklarım, hayran olduğum hocamın insanın içene işleyen etkileyici ses tonunda, zihnim doymak bilmeyen öğrenme merakıyla dolu bir halde; amfinin en ön sırasında oturuyorken kararımı verdim. “İçinde bulunduğumuz çağın en büyük özelliği küreselleşme sürecidir.” Diyordu o ses.

Yüksek lisansımım konusunu bu olmalıydı.  Hem bireysel hayatımda, hem de yaşadığım toplumda en çok eksikliğini hissettiğim alandı bu. Çağın ihtiyaçlarına cevap verecek yeni anlayışlara izin vermenin önündeki engellerin araştırılması. Belki bu araştırma bugünün insanına yakışmayan ve onu ilerletmeyen düşüncelerin yıkıcılığından çözüme götürecek yola ışık tutabilirdi. Ülke, ırk, dil, din ayırımlarının insanların en büyük ayıbı olduğu gerçeğini görebilmelerine yardımcı olabilirdi.

Küba’da iyi bir üniversitede burs alarak başladığım yüksek lisans eğitimimin birinci yılını doldurmuştum, kasabadan gelen haberi aldığım zaman. 

Babamın şikayetleri olmasına rağmen, uzun süre ihmal edip doktora gitmeyi ertelemesinin kaçınılmaz sonucu. Onu yatağa düşürüp, kötü gerçekle karşılaşmasına yol açmış. Beyninde çok ender rastlanan ve çok ileri bir safhada olan kanser tümörü tespit edilmiş. Beyninin çok hassas bir yerinde olmasından dolayı ameliyat yapılamaz denilmiş. Bu konuda en son gelişen tedavi yöntemlerinin Küba’da olduğu ve çok iyi sonuçlar alındığı bilgisini güvenilir kaynaklardan öğrenen babam bana telefonda bunları anlatıyordu.

Ve kaderin cilvesine bakın ki… Oğluna layık göremediği Kübalı kızın babası, tedaviyi yapan kuruluşta yönetici olarak çalışıyordu.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum