Nurten Ağaçbiçer

Nurten Ağaçbiçer

Neredesin Sen!

Ahh… Nerelerdeydin? Nasılda özledim seni. Yokluğunda nasılda yoksundum senden. Bunun
nasıl bir şey olduğunu anlatabilmem için sensizliği tatmış ve dibine kadar deneyimlemiş
olmalısın ki ancak o zaman eşit koşullarda olabilelim seninle. Belki bu yoksunluğun ne
nasıl bir şey olduğunun senin tarafından anlaşılabilmesi için bendeki halleri açmalıyım.
En başta bir kere bütün ve tam değilsin. Hiçbir şeyle doldurulamayan bir eksiklik duygusu
ki… Baş et edebilirsen. Sebebinin ne olduğunu bilmediğin için eksikliği ne yolla, neyle
dolduracağını bilemezsin.
Bu çölde kalmış bir susuzun hali gibi, pahalı bir kristal lambanın ışığı olmaması gibi veya
balığın suda yaşadığını, kuşun havada uçtuğunu anlamaması gibi.
Eksikliğin giderilmesi için başvurduğun her yolun, gidermesini bir yana bırak yarayı daha da
kanatarak genişletmesinin çaresizliği. Umutla başvurduğun her çabanın hüsranla
sonuçlanması. Ve bu dünyadaki en büyük zulmün bu olduğu idrakine varman.
Aslında kuş olup göklerde uçmak üzere yaratılan bir kuşun yumurtasının tavuk çiftliğine
düşüp, orada toprak dünyasında büyümek zorunda kalan ve kendini bir türlü tavuk gibi
hissedemeyen; nereye ait olduğu bilemeyen ve bitmek bilmeyen uçma arzunun diğer
tavuklar tarafından anlaşılamayan ve dışlanan kuşun hüzünlü hikayesinde olduğu gibi.
Ait olduğun yerde değilsin… Neresi senin evin!
İçine baktın mı hiç? İçeriden… Çok derinlerden gelen hissine.
O his sana ne diyor. Ahhh ahhh o da istiyor sana kavuşmayı, oda istiyor artık
tamamlanmayı. Çünkü o senin ÖZBENLİĞİN. Gerçek, doğal, yaratılış halin. Evin o senin öz
vatanın, öz yurdun… Sen O’sun.
Nasıl oldu da bunca zaman bu kadar uzak kalabildik birbirimize… Biz bir bütünken.
Kim ayırdı bizi bir diğerimiz olmadan bir hiçken. Acaba memnunlar mıdır ortaya çıkan
öz benliklerinden uzak yaşamların doğurduğu sonuçlardan? Onlarda öz benliklerinden
uzak, kendiyle hiçbir bağlantısı olmayan kişiler olabilmeli ancak. Yoksa kim cüret edebilir
ki böyle bir vebalin altına girmeyi.
Şöyle bir düşününce hiç te bilinmez değil bu kişiler seni senden uzaklaştıranlar. Çok
tanıdıklar yanı başındalar, her yere sızmışlar. Kendilerini yetiştirenlerin doğruların hiç
sorgulamadan, geliştirmeden aynısını sana dayatan ebeveynler. Seni kendi istedikleri kalıba
sokmak isteyen çevrendeki insanlar. Gelenek ve adetlerle hayatını yönetmeye çalışan
akrabalar. Seni geliştirmek yerini kendisi gibi görmek isteyen arkadaşların. Toplumun biçtiği
eş rolünü uygulamanı isteyen kocan veya karın. Hatta daha da ötesinde bu kişilerin masum
kalacağı sistemler, yapılar, oluşumlar seni sen olma hakkından mahrum edenler.
Bütün insanları bir meta olarak gören kapitalizm sisteminin taarruzu altında değil miyiz?
Hatta milyarlarca dolar değerindeki medya ve reklamcılık sektörünün bizi gerçekliğimizden
uzaklaştırıp düşüncemizi şekillendirmeye çalışan her şey tarafından bombardıman altında
değil miyiz?
Ee… Bütün bu devasa yapıları görünce insan, bir nebze anlayabiliyor senden ayrı kalmanın
sebeplerini. Seni benden uzaklaştıran çabalar ne kadar büyük de olsa; yakınlık ve
kavuşmanın ve tamamlanmanın getirdiği zenginliğin yanında bir hiç kalır. Ve bu buluşmadan
çıkacak sonuç ile dünya aydınlanır.
Hoş geldin hayatıma kendim olan ÖZ BENLİĞİM!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum