Salim Nizam'dan tarihi roman

Salim Nizam'dan tarihi roman

Türk Edebiyatı'nda bir çok öykü ödülü bulunan ve aynı zamanda yazar Ömer Seyfettin'in hemşehrisi olmasından dolayı 'Yeni Ömer Seyfettin' olarak adlandırılan Salim Nizam, başarılarına yenisini ekledi.

Yazar en son kitabı olan 'Senin İçin Enginar Sakladım'dan sonra yedi yıllık bir araştırmanın ürünü olan Don Kazakları'nın hikayesini anlatan  'Son Kazak Kocagöl' kitabını yazdı. Salim Nizam ile son kitabı ve edebiyat üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdim. 
 

*Son kitabınız yedi yıllık bir yazım sürecinde ortaya çıkan Son Kazak Kocagöl romanı. Bu romanda kimlerin hikâyesini anlattınız.

Son Kazak Kocagöl romanı çocukluğumda, annemden babamdan dinlediğim Manyas Kocagöl’de yaşamış olan Hristiyan Don Kazaklarının hikâyesidir. Kocagöl köyü, doğduğum köye yedi kilometre uzaklıktaydı ve çocukluğumda babamın kırmızı minibüsü ile Salur’daki akrabalarımızın yanına giderken o köyden sık sık geçerdik. Onların köydeki iki kilisesine şahit olurdum. Biri yıllarca okul olarak kullanıldıktan sonra şu anda eskimeye bırakılmış durumdadır. Diğer kiliseyse camiye çevrilmiş durumdadır. Peki, kim bu Don Kazakları diyeceksiniz.

 

Onlar rüzgârın oğulları, onlar özgür insanlardır. Özgür insanlardır, diyorum çünkü Rus Çarı Deli Petro’ya karşı ayaklanmışlardır. Sırf Deli Petro uzun sakallarını kestirmek istediği için. Onlar koyu bir Ortodoks’tu ve sakallarına düşkündü. Rus Çarı’na karşı savaşlarda tam 33 yıl Osmanlı’nın Kuban Ordusu’nda yılmadan savaştıkları ve başarı gösterdikleri için dönemin padişahı 1.Mahmut tarafından ödüllendirilmişler ve Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde istedikleri yere yerleşme hakkı kazanmışlardır. Kazaklar balıkçılıkla geçimini sağladıkları için Manyas, Akşehir, Çıldır gibi göllerin kıyılarına yerleşmişlerdir. Kazaklar suya düşkün insanlardır, Türkler tatlı su balıkçılığını onlardan öğrenmişlerdir. Bunu şu cümlelerle ifade edebiliriz. Nerde su varsa Kazak ordadır.
 

*Kitabınızda çok geniş bir kültürel yelpazeyi aktarıyorsunuz. İçerisinde şarkılar, yemekler, efsaneler, kültür ilişkileri ve gizemler var. Yaşadığınız coğrafyanın kültürel mirasının farkında mısınız? Bu yönden kitabınızı nasıl konumlandırırsınız?


    Kazaklar, renkli giyimleriyle bizim Türkmenlerimize benzer. Kırmızılı, turunculu, sarılı kıyafetler giyerler, yalınayak gezerler, ayçiçeği çekirdeği yemeyi severler. Mesela halen hayatta olan ve Kocagöl’de yaşayan roman kahramanlarım Anna ve Katya, balık mantısını çok seviyor. Yayın balığından çok güzel çorba ve mantı yaptıklarını bilirim.


Muğla yöresinde yörük köylerinde bilirsiniz köy kadınları sabah uyandıklarında başlarına çiçek takarlar. Bunun anlamı; bugün başım hoş demektir. Bu durum Don Kazaklarında da vardır. Her sabah başlarına çiçek takarlar: kadınlar ördek ve kaz tüyü; erkekler kartal, doğan, şahin gibi yırtıcı hayvanların tüylerini takarlar. Romanı okuyanlar bilirler, gelin olacak Kazak kızları başlarına boynuz takarlar. Kazakların kültürleri çok zengindir. Onları araştırırken, gölde birçok efsaneye de rastladım. Denizkızı efsaneleri, minaresi görünen köy efsanesi, gölün donmasına dair efsaneler… Kazaklar, yıllarca bizim türkülerimizle, şarkılarımızla yaşamışlar… Halen gittikleri yerde- Karadeniz’in kuzeyi Soçi yakınları- Zeki Müren’in unutulmaz bestesi Benim Güzel Manolyam’ı söylerler. Hatta göçten önce bir köylü gölün kıyısına gider, gölün içine girer ve Müzeyyen Senar’dan Kapıldım Gidiyorum Bahtımın Rüzgârına şarkısını söyler. Onlar Anadolu’nun renkleri, kültürel mozaiği… Türklerle iç içe yaşamışlar ve yemekten tutun müziklerimiz de birbirine benzemiş. Köyde yaşayan Zikriye Kurbanoğlu adlı yaşlı bir köylü aynı sınıfta Kazak arkadaşlarıyla birlikte öğrendiği Rusça şarkıyı hala söylüyor ve bir mısrasını dahi unutmamış.


    Bu romanda Kazakların göçüne yer verdim. Aynı zamanda Manyas, Gönen, Erdek ve Bandırma’nın birçok değerine. Örneğin; Gönen’de yıkılmaya yüz tutmuş, ayakta kalmaya direnen Seher Hanı’nda (Gün Ağartan) oldukça ilginç sahnelere yer verdim. Erdek Kapıdağ’daki (Didimus Dağı) Kirazlı Manastırı’na da yer vererek turizm açısından bölgeye ve tarihimize dikkat çekmek istedim. Şuna inanıyorum:  Kirazlı Manastırı bu romandan sonra birçok film yapımcısına mekân olacaktır. Son Kazak Kocagöl,  Gölden Haç Çıkarma gibi dini ritüeller yanında birçok gizem ve sır barındırıyor.


*Kitabınızda aynı zamanda Rus Edebiyatı’ndan izler ve tatlar var. Bu kitap aynı zamanda Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Gorki gibi büyük Rus yazarlara bir nevi saygı gösterisi diyebilir misiniz? Kitabı oluştururken Rus Edebiyatı’ndan etkilendiğiniz eserler neler oldu?


Çok haklısınız bu konuda. Rus Edebiyatı’nı çok seviyorum. Ne zaman dünya edebiyatından bir eser okusan Rus Edebiyatı’ndan iki eser okumaya çalışırım. Her sabah Anton Çehov öyküsüyle güne başlarım. Çehov öykülerinde kendimi buldum diyebilirim. Şolohov’un Durgun Akardı Don kitabı, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler; Tolstoy’un Anna Karenina’sı; Gogol’un Petersburg Öyküleri, Bir Delinin Hatıra Defteri, Dikanka Yakınlarında Bir Köyde Akşamlar adlı romanlar bana yön çizdi. Rus yemekleri, kültürüne aşinalık kazandım diyebilirim.


Bu roman belki çocukluğumdan beri kırk yıllık bir gözleme ve yedi yıllık bir yazım aşamasına dayanıyor. Romanımın yazım aşamasında TRT Belgesel Kanalında Don Kazaklarıyla ilgili canlı yayınlara katılarak bu kültürün tanınmasını ve o insanların yaşadıkları dramın anlaşılmasını sağladım.


Romanımı her okuyandan Rus klasiği yazmışsın hocam, diye övgü dolu mesajlar ve yorumlar almak beni son derece mutlu ediyor.


*Diğer kitaplarınızı da okuyan biri olarak Salim Nizam kitapları hakkında ilk söyleyeceklerim; Su gibi akmaları ve kültürel varlığımızdan istifade etmesi diyebilirim. Romanlarınızı oluştururken beslendiğiniz kültürel ve sosyolojik kodlar nelerdir?


Aslında bunu biraz da görev yaptığım illere ve mesleğime bağlayabilirim. Çünkü Anadolu’nun birçok şehrinde öğretmenlik yaptığım için Anadolu’yu, Anadolu insanını ve kültürünü yakından tanıma fırsatı yakaladım. Son Kazak Kocagöl, romanı ilk görev yerim Çıldır Gölü kıyısında başlar mesela. Şu an çok popüler olan Doğu Ekspresi treniyle roman kahramanımız İstanbul’a gelir. İstanbul’da 1954 kışı vardır ve Boğaz buz tutmuştur. Aslında Tuna Nehri’nden gelen buzlar Boğaz’ın ağzını kapatmıştır. Ruslan, Tirhan Vapuru’yla Tophane Rıhtımı’ndan Bandırma’ya gitmek istemektedir. İşte romanda 1948-1962 yılları arasında Türkiye’nin gündemine ve şehirlerin görüntüsüne dair büyülü ifadeler mevcuttur.


Romanlarım hakkında okurlarımdan şu yorumu alırım hep. Sanki biz romanın içinde yaşadık. Belki de bunu tasvire geniş yer vermeme, iyi bir gözlemci olmama ve içinde bulunduğum kültürü yakından tanımama bağlayabiliriz.
 

*Son Kazak romanı bireye neler gösterebilir ve hissettirebilir?
 

Şunu kesinlikle söyleyebilirim. Bu romanı okurken siz romanın okurundan çok bir kahramanı olacaksınız. Kurgu çok güçlü, kahramanlar çok güçlü, figüran oyuncu yok. Gerçek olaylarla da desteklendiğinde muhteşem bir roman doğdu. O kadar iddialıyım; okurlarım bir Rus klasiği okuyacaklar.
 

*Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber son yıllarda çok fazla genç yazar ortaya çıktı. Yazdığı kitaplarla onlarca ödül alan Salim Nizam bu gençlere neler tavsiye eder.
 

Şunu söyleyebilirim. Öncelikle genç yazar adayları Türk ve Dünya Edebiyatı’nın duayen yazarlarını okumalılar. Okumadan yazarlarsa ilerde yazdıklarını yırtmak ve pişman olmak zorunda kalacaklardır. Whattpad yazarları var mesela. Aynı cümleleri tekrar edip duruyorlar: Niye? Çünkü yeterince kendilerini geliştirmiyorlar ve okumadan yazıyorlar.
 

*Salim Nizam için ulusal basında ve akademik çevrelerde Gönen’in Yeni Ömer Seyfettin’i diyorlar. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
 

    Evet, doğrudur. Bu mahlas ilk defa 2006 Yılındaki Ömer Seyfettin Öykü yarışmasındaki birinciliğimden sonra ulusal basında bana verildi. TRT’de birçok programda bana bu şekilde hitap edildi. Gönen’de her gören bana Gönen’in İkinci Ömer Seyfettin’i diyor. Ömer Seyfettin’le her zaman gurur duydum, onu izinden yürüyebiliyorsam ne mutlu bana.


*Peki, Salim Bey  Türk Edebiyatı’nda kaç ödül aldınız? Ödüller hala gelmeye devam ediyor mu?


Saymadım ama Mahmut Tunaboylu Öykü Yarışması, Ömer Seyfettin Öykü Yarışması.2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul Öykü yarışması gibi birinciliklerim ve otuza yakın derecem var. En son 2014 yılında Üsküdar YAZAK’tan aldığım ödülle yarışma kısmını noktaladım. Salim Nİzam, Çağdaş Türk Edebiyatı romancıları arasına girdi ve birçok üniversite romanlarımı tez konusu yapmaya başladı. Bundan sonra yoluma kitaplarımla devam etmek istiyorum.
*Son olarak şunu sormak istiyorum. Bundan sonraki projeleriniz nelerdir?    


Çok iddialı olacak, abartmıyorum ama neden Nobel olmasın. Son Kazak Kocagöl romanım bunu hak ediyor, başka dillere çevrilecek ve film olacak bir kurgusu var. Şu an babamın biyografik eseri ve benim otobiyografik eserim olacak olan KIRMIZI MİNİBÜS’ü yazıyorum. Okurlarım, SENİN İÇİN ENGİNAR SAKLADIM romanımın devamını yazmam için beni sıkıştırıyor. Enginar’ın bağımlıları da var. Beş bölümünü yazdığımın müjdesini verebilirim. Ayrıca Gönenli Çoban Ressam Yusuf AKDERE’nin biyografisini de Allah ömür verirse yazmak istiyorum.
 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.