Dr. Taner Akman
Tek bir hatasında hekimin hayatını kaydıran tazminatlar ve defansif tıp
Bir futbolcuyu düşünün… Sahaya çıkar, bir maçta 50 şut çeker. 49’u boşa gider, kimisi kalecinin kucağına, kimisi tribünlere. Ama o tek isabetli şut gol olur ve futbolcu kahraman ilan edilir. Hele ki o gol milli maçta atılmış ise, ülkede yer yerinden oynar. Futbolcuya hiç kimse “neden 49 kez boşa vurdun” diye hesap sormaz. Çünkü futbolda hata olağandır.
Her meslekte hata payı vardır. Mühendis de hesaplarında yanılabilir, yazılımcı da kod yazarken hata yapabilir. Hatta makinelerin ve robotların bile hata oranları vardır. Ama konu hekimler olunca toplumun beklentisi değişir: onlardan ömür boyu “sıfır hata” istenir. Hekim tanrı değil ki ömrünce hiç hata yapmasın. Hekim de insandır elbet hata yapabilir ve hata, insana mahsustur.
Bir doktor düşünün. Meslek hayatı boyunca binlerce hastaya bakar, yüzlerce ameliyat yapar, çoğunda hayat kurtarır. Ama ağır çalışma koşulları, hasta yoğunluğu, yetersiz ekipmanlar arasında belki bir kez, ya da aslında hatasız yaptığı bir ameliyatta gelişen bir komplikasyon nedeniyle, ömrü boyunca ödeyemeyeceği borçlara mahkûm edilebilir. Maddi tazminatla da kalınmaz; kurtarmak ve iyileştirmek için uğraşıp çabaladığı hastasını sanki bile isteye yaralamaya veya öldürmeye çalışmış gibi “taksirle adam yaralamak ya da öldürmek” gibi ağır suçlamalarla ceza davalarında yıllarca adliye koridorlarında süründürülüp ilaveten hapis cezası da verilir, hatta bazen meslekten men bile edilir.
Bugünlerde kesinleşerek basındaki haberlere yansıyan Gaziantep’teki bir tazminat davası bu çarpıklığı gözler önüne serdi. 2018’de dört yaşında bir çocuk bademcik ameliyatı oldu. Ameliyat sorunsuz geçti ama birkaç gün sonra gelişen kanama nedeniyle çocuk engelli kaldı. Aile dava açtı. Mahkeme bilirkişisinin raporuna göre: 36 milyon 527 bin TL maddi, 800 bin TL manevi tazminat. Faiz ve masraflarla birlikte tablo şu:
• Hastane yönünden toplam yük: 108 milyon 790 bin TL
• Hekim yönünden toplam yük: 75 milyon 477 bin TL
• Günlük faiz: yalnızca hekim için 24 bin 544 TL
Bir hekimin, bırakın tek başına, ailesiyle birlikte ömrü boyunca çalışsa dahi ödeyemeyeceği fahiş bir rakam bu 75 milyon 477 bin TL. Onu geçtik, evini barkını varını yoğunu satıp üstüne kendinin ve eşinin maaşını da eklese, günlük 24 bin 544 TL, aylık 736.320 TL, yıllık 8 milyon 835 bin 840 TL olan yasal faizini bile ödeyemez ve tek hatası yüzünden ocağı söner…
Üstelik işin aslı şu: Bu ameliyatı en mükemmel teknikle, en deneyimli cerrah bile yapsa komplikasyon ihtimali sıfır değil ki. Tıbbi literatür, bademcik ameliyatı sonrası kanama oranını ortalama %1-2, bazı serilerde %3-6, geniş gruplarda %8’e kadar veriyor. Yani kusursuz bir ameliyat bile komplikasyonu tamamen ortadan kaldırmıyor.
Bizim kuşağımızda durum farklıydı. Bizler hastayı kurtarmak adına her türlü riski korkmadan, çekinmeden gözü kapalı alırdık. Gerektiğinde protokolün ve algoritmaların dışına çıkar, “Ben bu hastayı kurtaracağım” derdik. Çoğunlukla da başarırdık. Protokolü uygularsak zaten kaybedeceğimizi bildiğimiz hastalara bir şans daha sunardık. O şansı kullanamayan hastaların yakınları ise bize dava açmaz, aksine “Hocam, elinizden geleni yaptınız, minnettarız” derlerdi.
Bugünse aynı cümleyi bir hasta yakınından duymak zor. Artık ya hekime saldırıya kalkılıyor ya da milyonluk tazminatlar için avukatın kapısı çalınıyor. Bu yüzden genç bir doktordan o eski kahramanlıkları beklemek hayal. Çünkü yeni nesil çok net bir şekilde biliyor: Bu ortamda gözü kara davranan, hastasını kurtarmaya çalışırken kendi hayatını karartır. Ve kimse enayi olmak istemiyor.
Elbette burada hasta yakınlarının acısını da görmezden gelemeyiz. Çocuğunu kaybeden ya da sakat kalan bir annenin, babanın yaşadığı travmayı tarif etmek imkânsız. Onların öfkesini, yasını, çaresizliğini anlamak gerekir. Ama bu acının, hekimleri ve sağlık sistemini yıkıma sürükleyecek astronomik tazminatlarla giderilmeye çalışılması topluma fayda getirmez. Çünkü sonuçta zarar gören yine hasta olacaktır.
Unutmayalım: Tıpta hataları tamamen sıfırlamak mümkün değildir. Tıpkı futbolda her şutun gol olmaması gibi, her ameliyat da sıfır komplikasyonla sonuçlanmaz. Ama biz bu gerçeği görmezden gelip, hekimlere milyonlarca liralık cezaları tek seferde “şak” diye geçirirsek, ileride bugünleri bile mumla ararız. Çünkü defansif tıbbın hâkim olduğu bir ülkede en büyük zararı toplum görecektir.
Toplumun görevi hekimine sahip çıkmak, kanun yapıcıların görevi ise bu davaları makul seviyelere çekmektir. Zorunlu mesleki sağlık sigortası tüm tazminatları karşılayabilecek primlerle güçlendirilmeli, bu primleri hekim değil sağlık kurumları ödemelidir. Çünkü hekimleri korumak aslında hepimizi korumaktır.
Bugün hekimleri başlarının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran yüklü tazminatlardan koruyup eski cesaretlerini geri kazandırmazsak yarın bu ülkede hiç bir kaliteli hekim bulamayız.


Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.