Vatan Şairi Nazım Hikmet RAN… Ve bir şiir tutkunu Tunç SOYER.

Vatan Şairi Nazım Hikmet RAN… Ve bir şiir tutkunu Tunç SOYER.

Babacan Pesenkurdu yazdı

Selam sevgili dostlar. Haziran ayı biz şairler için elbette en hüzünlü aylardan biridir. Kimleri kimleri kaybetmedik ki bu ayda.

Orhan Kemal, Ahmed Arif, Nazım Hikmet Ran, Ahmet Haşim, Cahit Zarifoğlu, Cemil Meriç, Peyami Safa gibi isimler.

Benim için bu çok önemi isimlerin arasında Nazım’ın yeri ayrıdır. Çünkü hiç anlamadığım bir şekilde ‘’Vatan Hainliği’’ ile suçlanan, mahpus damlarında yatan, vatanından sürün edilen ve belki de en acısı, halen vatanın da değil de, ona o dönemlerde kucak açan Rusya’da naaşı bulunun Nazım Hikmet.

Ben çocukluğumun ilk yıllarında tanıştım yasaklı Nazım Hikmet şiirleriyle. Yasaklı diyorum, bırakın okumayı, adını bile telaffuz etmenin yasak olduğu zamanlardı o zamanlar. Yapılan aramalarda bulunmasın diye birçok Nazım kitabı ya sobalarda yakılıyor ya da evlerin bahçelerine gömülüyordu. Yani o kadar enteresan geliyor ki şimdi netten kitap siparişi vermek. Hatta geçen gün konuşuyorduk arkadaşlarla. İçinde yazanlar aynı olsa da, belki de o kitabı korumanın ve o gün ki şartlarla illegal bir iş yapmanın verdiği heyecanla, o kitapların değerleri çok çok başkaydı bizim için.

Nazım’da biraz bahsedecek olursak, Türkiye’de iken Şair Nazım, sürgünden sonra Rusya’da Mayakovski ve onun şiir akımıyla tanıştıktan sonra bütün dünyanın önünde şapka çıkarttığı bir Nazım Hikmet olmuştur.

Aşkları çok konuşulurken, benim ilgimi çeken şey ise neredeyse bütün dünyanın güncel olaylarına karşı kayıtsız kalmayan bir şairin, üstelik vatan sevdalısı ve sürgünde olan bir şairin, hala âşık olabilmesiydi. Nasıl da koca bir yürek, nasıl da büyük bir sevda diye hep düşünmüşümdür.

Kuvâ-yi Milliye Destanında, Karayılan gibi bir kahramandan bahsederken, bence hala ama hala Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK için gelmiş geçmiş en iyi benzetme olan ‘’Sarışı bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.

Bıraksalar ince ve uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon Ovasına atlayacaktı.’’

Dizelerinde geçen ‘’Sarışın bir kurda benziyordu’ sözleri mükemmelin de ötesindedir.

Yıllar önce, dünyaya tonlarca özgürlük yağdıran Amerikan emperyalizmine de şiir yazan Nazım’dı. Hiroşima’ya atılan bombalarda hayatlarını kaybeden binlerce insana da şiir yazan Nazım’dı. Amerikan özgürlüğünün getirdiği ve henüz on iki yaşında kan kanserine yakalanan Sadako Sasaki’ye şiir yazan Nazım’dı. Hidrojen bombaları denemelerinden hayatlarını kaybeden yirmi üç balıkçıya yazdığı ‘’Japon Balıkçısı’’ şiiri hangimizin hafızasında değil ki?

Evet, aşkı sonunun da öteside yaşayan ‘’Sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı?’’ deyip, dünyasal varlıktan içsel varlığa geçen şairi unutmak mümkün mü?

Bu sene Corona’dan dolayı her yıl Rusya’da yapıla etkinlikler, internet üzerinden yapıldı. Zülfü Livaneli, Genco Erkal gibi birçok sanatçımızın katılımıyla, bu sene de andık Nazım’ımızı.

Ama bu sene biraz farklıydı. Bir kere birkaç senedir Nazım Hikmet, artık bir Türk Vatan Şairi olarak anılıyor hem ülkemizde, hem de tüm dünyada. Artık neredeyse hangi görüşte olursa olsun insanlarımız, sanatçılarımız ve devlet erkânımız Nazım Hikmet’i anmadan geçmiyor. Yıllarca yasaklanan şair, nihayet hak ettiği yerde.

Corona virüs sayesinde hepimizin sempatisini kazanan Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Fahrettin Koca’dan tutun da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’na kadar herkes Vatan Şairini saygı ve özlemle andı. Bunlar çok güzel şeyler umarım devamı da gelir.

Benim ise İzmir ve Nazım Hikmet denildiğinde aklıma ilk gelen isim, o zamanlarda Seferihisar, şimdiler de ise İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayı Tunç Soyer olmuştur.

Sayın Başkan o zamanlar Seferihisar’da görev yaparken, İzmirli gazetecilerle yemekli bir toplantı yapmıştı. Ben de konuklardan biriydim. Backgroundu güçlü biri olarak tanıyordum başkanımızı. Yemekler yenilirken sohbetler edildi. Gazeteci büyüklerimin tüm sorularına samimi bir şekilde cevaplar verdi. Sonra İzmirli duayen gazeteci, rahmetli Hilmi Çınar ağabeyimiz beni başkanımıza ‘’Şairimiz’’ diye takdim etti. Ve toplantıdaki herkes için bir şiir okudum. Sayı başkanımız Tunç Soyer ve kıymetli eşi Neptün Soyer pür dikkat beni dinlediler. Takdirlerini belirttiler ve bu benim çok hoşuma gitti. Ama gazeteci ortamı rahat durur mu? Bir ağabeyimiz ‘’Başkanım sizin de şiire olan ilginiz malum, zaman zaman şiirler yazdığınızın duyumlarını da alıyoruz’’ deyip, kendisinden bir şiir seslendirmesini rica etti. Kibar insan, kırmadı. Ve bir Nazım şiirini bizimle paylaştı. Değme tiyatroculara taş çıkartacak bir güzellikte hem de.

O gün bugündür, İzmir’deki nerdeyse her sanat etkinliğinde gördüm sayın başkanımızı. Ve o geldiğinden beri daha çok doluyor tiyatro sahneleri, kütüphaneleri, sinemaları. Çocuklarımız, gençlerimiz daha çok öğreniyorlar, bu büyük milletin gelmiş geçmiş sanatçılarını.

Ve bu ışıkla aydınlatıyorlar kendi yolları ile birlikte ülkemizin de geleceğini.

Şunu anladım ki, samimi ve içtenseniz ve de sanatı seviyorsanız, daha güzel bir eviniz oluyor ilk önce. Sonra daha güzel bir mahalleniz, daha güzel bir semtiniz ve daha güzel bir şehriniz oluyor.

Teşekkürler Sayı Başkanım, nice imgelerde sizinle buluşmak üzere…

‘’Yaşamak…
Bir ağaç gibi tek ve hür.
Ve bir orman gibi kardeşcesine.’’

Nazım Hikmet Ran


    

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum