ARTIK NE  İÇERİDEYİM NE DE DIŞARIDA

Hüznümü bilmeye yeter ama anlatmaya yetmez yürekleri
Yıllardır sallanan bir sandalyenin gıcırdama sesi gibiydi onların sesleri
Aç kaldığında yavrusunu yiyen timsahlar gibiydiler
Kalbimin kırılganlığından beslendiler 

Kentlerin yalın ve çıplak halini gördüm hep
Kiri, sisi,  karanlığı yansımıştı onların da yüreklerine 
Masumiyetlerini gömmüşler sokakların köşelerine  
Ben de Dünya kadar yorgunum ve yaralı 
İçimde lav denizlerinin yanında, buzlu kıyılar var 

Sabır çekerken içimden, bir duvar dibine tüneyip seyrediyorum
Diz çöktürülüp aşındırılan umutlarım, bir nehrin hırçınlağıyla saldırıyorlar boşluğa akan marazlı gecelerde
Kaldırım kenarından nereye gittiğini bilmeden akan suyun korkusu var içimde 
Islak mührü çıkartıp koynumdan
Yeni fermanlar yazıp, asıyorum gökyüzüne 

Katrana bulanan gülüşlere sır değildir saklanan acılar 
Koca bir ömrü toprak gibi çoraklaştırır, acılara halef olan yaralar
Salt bir boşluk oluşturup, içine çeker geçmiş ile geleceği sıkışıp kaldığın araf. 

Rüzgarda dalgalanırken kapanan pencereye sıkışan bir perde gibi artık ne içerideyim ne de dışarıda 
Kendimden uzağa hiç gitmedim derken sıla olmuşum kendi duygularıma 
Ve mürekkep olmuşum unuturum dediğim her acıma 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.