Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

BUTİK HAYATLARIMIZ

Rafaella Cara ölmüş.
Ne çok severdim. Çünkü ben onunla büyüdüm.
İlk ezberlediğim şarkı onun şarkısıydı. Beş yaşındaydım ve sözlerini kendime göre anlayıp söylerdim. Çok sonra adının Fiesta olduğunu öğrendiğim şarkısını, o zamanlar "kefatasi kefatasi" diye söylerdim.

Bazı şeylerin tekrarı yok maalesef.
Bazı şeyler o kadar güzel, o kadar başka ki, yaşadığınız yerde kalıyor.
Bir Rafaella Cara daha gelmedi. O zamanlardaki naif, klas havayı bir daha hiçbiryerde bulamadık.

60 model bir klasik araba gibi geçmiş zamanlar. Ne yaparsan yap asla o kadar güzel olmuyor.

San Remo şarkı yarışmasını beklerdik biz. Ve Eurovisionu.
Büyük küçük hepimiz o gecelerde evde televizyon başında beklerdik. Müzik gibi müzik dinlerdik çünkü, gürültü değil. 84 San Remo finalisti Ci Sara hala aynı tadında dinleniyorsa vardır bir sebebi.
Bir Albano Romina daha gelir mi?
O zamanların bir dokusu vardı ki çözemiyorum. Herşeyin daha güzeli çıktığı halde hala en güzelinin onlar olması...

Alsancak'ta doğmuş büyümüş ve sonunda oradan koşarak kaçmış biriyim ben. Asla başka yerde yaşamam derdim.
Alsancak bozulmasaydı öyle de olurdu.
Sokaklarını severdim, pastanelerini, sinemalarını. Butik restoranlarını.
Şahane kordonunu.
İzmir sinemasını, Efes pastanesini, Vakkosunu, Bonjourunu.
Bonjour'da domates çorbası içtiyseniz eğer,hala o tadı aradığınıza bahse girerim.
Ve yine Bonjour'da Sundae yemiş şanslı kişiler, bir daha o kadar lezzetli bir Sundae yediniz mi?

Doydoy burgeri bilmeyen varmıdır? Ve As burger.
Ve Baskin and Robbins. Kısa bir süre Türkiye'ye gelmiş bir meşhur Amerikan dondurmacısı.
Alsancak'a özel yerlerdi hepsi.

Biz TS denilen bir butiğin önünde buluşurduk arkadaşlarla. Şu saatte TS de diye sözleşirdik. Ne yapardık biliyor musunuz? Caddenin üstünde öyle ayakta dururduk. Bütün gençlerin buluşma noktasıydı. Biraz ilerde Plaza vardı. Yan sokakta Vitroria pastanesi,tam karşısı Charlie's bar.
En fazla oraya kadar giderdik. Öyle dizi dizi Starbuckslar yoktu. Ama ihtiyacımız da yoktu. İşte bu kadarı yetiyordu bize.
Kitap almaya kitapçıya, kaset almaya Panda'ya giderdik.
Parfüm alacaksak Atanur ve Şule parfümeriydi adresimiz. Yoktu öyle hepsi birbirinin aynı "market" mağazalar.

Hepimiz de birbirimizi tanırdık.
Hepimiz arkadaştık, hepimizin arkadaşının annesi babası, anneannesi dedesini tanırdık.
Sokakta oynamış, paten kaymış, troleybüse binmiş son nesildik.
Ergenliği de geçince diskoya gitmiş nesiliz. Bizim gündüz matinelerimiz olurdu. Cumartesi öğlen giyinip süslenip matineye giderdik.
Diskoda dans etmeye gitmiş nesil. Dans edip eğlenip eve dönmüş nesiliz biz.

Ve de gündüz konserlerimiz. Alsancak kapalı spor salonundaki gündüz konserleri. MFÖ gelirdi ve biz hep birlikte coşardık. Ele güne karşı yapayalnız diye zıplaya zıplaya eşik ederdik hep birlikte. Saf, güzel, mutlu çocuklardık.

Fuarımız vardı ki şimdiki haliyle kıyaslanamaz.
Fuar zamanı ne kadar ünlü varsa hepsi İzmir Fuarındaydı. Gece çıkamayacak kadar küçüksek gündüz matinesinde izlerdik.
Şimdi matine ve gündüz konseri kavramı size tuhaf geliyor olmalı.

Biz dünyanın en güzel pastalarını, en lezzetli çorbalarını, en leziz hamburgerlerini yemiş nesiliz.
En sahici arkadaşlıklarını kurmuş, en güzel aşklarını yaşamışız. Eğlencenin, sohbetin, paylaşımın en hakikisini görmüş geçirmişiz. En güzel şarkılarla duygulanıp, dans etmişiz.

Şimdiki gibi telefondan bakmazdık sevdiğimiz artistlere, şarkıcılara. Posterlerimiz vardı duvarlarımızda. Postersiz ergen yoktu.

Alsancak kordonunda tanıdıklarımızı görürdük.
Şimdi görmüyoruz. Nerdeyse kimseyi tanımıyoruz.
Gördüğümüz tek şey Türkçe konuşmayan yerleri pisleten yabancı birileri...

O yüzden Rafaella Cara ölünce çok üzülüyoruz.
Onun temsil ettiği güzelliklerin artık olmadığı geliyor aklımıza.
Zerafetin, naifliğin mumla arandığı bir dönemdeyiz. Nerdeyse aynı dili bile konuşmuyoruz.
Kimine göre geliştik, ilerledik.
Oysa bana göre, geliştiğimiz yolda birçok şeyi kaybettik.
Şimdi internet var, dijitaliz, sosyal medya var, bir tık ile bankayı da, tatili de hallediyoruz evet.
Kolayız artık. Çok kolay.
Ve maalesef kolaylık gelince, naiflik de gitmek zorunda kaldı.
Ne kitapçımız ne plakçımız var bize özel. Onlar bile fabrikasyon.

Bilmiyorum, bir ben mi özlüyorum eski ve sade ama " butik" hayatlarımızı?
Bir daha hiç o kadar zarif ve özel olmayacak zamanlarımızı?
Belki o yüzden bir Rafaella Cara şarkısında takılıp kalmışızdır, kim bilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar