Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

ÇOCUK GİBİ AFFEDEBİLSEK

Daha küçük birer çocukken, kelimelerle ilişkimiz serbestlik düzeyindeydi.

Mesala kızdığımız oyun arkadaşımıza, salak, aptal, manyak, gerzek gibi şeyleri hiç de utanmadan söyleyiverirdik. O da bize “sensin o” diye karşılık verirdi. Kendi çapımızda kavgamızı eder küserdik. Küsme eylemi de orta parmak işaret parmağı üstüne konularak teyid edlirdi. Sonra birimiz sorardık, hadi barışalım mı diye? hatta barışma işaretimiz de vardı, elin baş ve işaret parmağı halka yapılır, küsülen kişi de parmağını oradan geçirdiğinde barışma gerçekleşirdi.

Ne söylenmiş olursa olsun unutulurdu. Yani ben çocukken bana salak manyak dedi diye küstüğüm arkadaşıma içimden kin biriktirip uykumu da kaçırmazdım. Sahiden unuturduk çocukken.

Şimdi merak ediyorum. Neden acaba bırakmak bu kadar kolay çocukken? Büyüyünce değişen ne? Kalp hangi noktada kırılmaya ve tamir olmamaya başlıyor?

Bugün birisi kalbimizi acıttığında, bırakamıyoruz, neden?

Birisi gelip de bana, yalancısın sen dediğinde kısaca “sensin o” desem ve sonra gelip barışalım mı deyip elini uzatsa ve ben affedip unutsam. Yalanci, sahtekar, duzenbaz dendiginde mesela. Hele bir de yalanci ve sahtekar ve duzenbaz da degilseniz? Nasil birakacaksiniz?

Kelimelerin gücünden mi? Yoksa kalbin kırılganlığından mı?

Özürler söylenmiş sözleri silemiyor ki. Oysa çocukken kelime kayıt bile olmuyor, silmeye fırsat vermeden, uçup gidiyor.

Merak ediyorum, cevap arayıp bulamıyorum.

Neden baş ve işaret parmağını halka yapıp sorunu bitirecek kadar kolay değiliz artık?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar