Sevdiye AKTEKİN

Sevdiye AKTEKİN

Gözleri Gülen Çocuklar

Son günlerde televizyon dizilerinde ya da okuduğumuz birçok kitapta değinilen ortak bir noktayı konuşmak istiyorum sizinle.

Bir yetişkinin kimliğinde çocukluğunun etkisi. Nasıl bir ailede büyüdüğü, ailesinin kültürel değerleri, inançları, kalıp düşünceleri ya da toplumsal yaptırımlara bakışı...

Bir film açıyoruz kadın konuşmaktan korkuyor sesinin çıkması bir suç gibi, diğerinde bir adam karşılaştığı ilk zorlukta ailesine sığınıyor. Ben bir kitap yazdım başkahraman sevgisiz büyümüş kendini bile sevemiyor.

Tüm bunların sadece hayal ürünü olduğunu gerçek hayatta asla olmadığını düşünmek istiyor insan ama öyle değil.

Kafamızı çevirerek görmek istemediklerimiz gerçek hayatta var.

Toplumumuz kişiliği oluşamamış kim olduğunu hala bilmeyen insanlarla dolu. Ailevi travmalarını yeni kurdukları ailelere, arkadaşlıklarınla, sokakta hiç tanımadıkları insanlara bulaştırıyorlar. Şiddetle büyüdüğü için her sorunu öyle çözmek isteyeni de var. Sevgiyi bile parayla alabileceğini sananda. Koleje gönderdiği çocuğuna “O okula para veriyorum tabii ki sana sınıfı geçirtecek.” derse bir anne, o çocuktan okula, öğretmene saygı duymasını beklemek saçmalık olur. Bir öğrencimin annesi oğlunun sürekli telefonuyla ilgilendiği için ders programına uyamadığını ve kitap okurken konsantre olamadığını söylemişti.” Akşamları siz ne yapıyorsunuz ?” diye sorduğumda tv izliyoruz, telefona bakıyoruz dedi. Bazen sorunların nedenleri gözümüzün önünde. Siz nasılsanız çocuğunuz öyle olacak. Onların sağlıklı, kendilerine yetebilen, kültürlü bireyler olmasını istiyorsak önce kendimiz öyle olmalıyız. Garsona saygısızca davranan bir insansanız çocuğunuzun size kibar cevaplar vermesini beklemeniz büyük bir hata.

Çok sevdiğim bir psikolog “Yeni nesil anne- babaların yaptığı en büyük hata çocuklarının her sorunlarını çözmeleri.” dedi. Çünkü ileride karşılaştıkları her sorunda çözmeleri için birilerine ihtiyaç duyacaklar ve başaramadıklarında depresyonla karşılaşacaklar. Eski nesil ailelerde de tam tersi bir durum söz konusuydu “Çocuklara çok sevdiğini gösterirsen şımarır. Her istediğini alırsan para kıymeti bilmez.” Bu durumda da çocuklar sevgiye aç ya da sevmeyi bilmeyen bireyler oluyorlar. Eşlerine ve çocuklarına da sevgisiz davranıyorlar ya da o kadar abartılı bir sevgi beklentisi oluyor ki eşlerini boğuyorlar. Parasızlık psikolojisi kıtlık bilinci yarattığı için hayallerinin peşinden gitmektense maddi açıdan güvenli olan ama istemedikleri bir hayatı seçiyorlar. Kimi aile özür dilemeyi zayıflık gibi gösteriyor diğeri hakkını savunmayı saygısızlık olarak öğretiyor.

Aileler kendi çocuklarında sadece somut donanımları hayal ediyor.

Çocuğunuz 4 yabancı dil bilen, 3 enstrüman çalan biri olabilir. Ülkenin en iyi okullarından eğitim almış ve alanında çok başarılı da olabilir. Ama aynı zamanda sevgisiz, kaba, görgüsüz ya da sosyopat da olabilir.

Önemli olan sadece somut donanımlara sahip olmak değildir. Hayatınızı düşünün… En mutlu olduğunuz zamanları. Gözünüzün önüne bir sevdiğiniz gelebilir, sevildiğiniz, değer gördüğünüz bir an. Çünkü soyut şeyler bizi biz yapar. Sevgi, saygı, kibarlık, merhamet... Bunun için önce kendimizi değiştirmeliyiz, çocuğumuza bakarak neyi yanlış yaptığımızı fark edip düzeltmeliyiz. Onlar için iyi bir geleceği ancak onlara iyi bir aile vererek hazırlayabiliriz.

O yüzden sağlıklı bir gelecek için ruhu sağlıklı mutlu sevgi dolu çocuklar yetiştirmeli. Öyle bir yetiştirmeli ki çocukların sadece dudakları değil gözleri de gülmeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.