HERKES HAYALLERİ KADAR

Herkes hayalleri kadar yol alır bu hayatta. Hayaliniz ne kadar genişse o kadar açılırsınız enginlere. Ama hayallerinizin eni yoksa ne yapsanız nafile. O yüzden en küçük bir fırtınada devriliverirsiniz yana.

Hepimiz doğduğumuzda boş bir çerçeve gibiyizdir. Hiçbir yazılım yüklenmemiştir henüz. Biraz yaş aldıkça merak duygumuz ve her şeyi keşfetmeye olan açlığımız devreye girer. Engellenmezsek önümüzde koca bir dünya açılır. Dokunur, tadına bakar, yere atar, üstünde tepiniriz. Tanıma aşamalarımızdır bunlar. Bunları yaparken gelen müdaheleler, bir anda yapmamamız gerekenler karşısında bırakır bizi. Kodlamaların devreye girdiği andır bu. Hem iyi hem kötüdür bu yapılan.  En yakınımızdakiler bize neyin iyi neyin yenilmez, neyin tehlikeli olduğunu öğretmeye başlarlar. Ancak bu bilgilerle düşünce kalıplarını da almaya başlarız. Tehlikeyi öğrenmemiz iyidir, bize öğretenin bütün tehlike gördüğü şeyleri vermesi bizim de onları olduğu gibi kabul etmemize neden olur.

Benlik türlerimizden biri olan ebeveyn kimliğimiz bize öğretilenlerle oluşur. Çocuk zihnimizle sürekli kayıtta kalırız. Dedik ya hem iyidir hem kötüdür diye. Küçük yaştan itibaren engellemeler de girer hayatımıza. İlk ön yargılarımız da bu dönemde şekillenmeye başlar. Yapamam dediğimiz şey hiç denemeden söylediğimiz cümlelere dönüşür. Bununla ilgili çok güzel bir deney vardır. Altı yaşındaki bir çocuğun eline bir ataç verip de ‘’Bununla neler yapabilirsin?’’ diye sorulduğunda çok yaratıcı cevaplar verilmiş hatta çok fazla yaratıcılık isteyen kullanımlar ortaya çıkarılmış. Aynı deney sekiz yaşındaki bir çocukla yapıldığında cevaplar yine gelmiş ama sayıca daha az. On üç on dört yaşındaki bir çocuğa ataç verildiğinde ise çok daha kısır cevaplarla karşılaşılmış. Yaş aldıkça yaratıcılığımız mı ölüyor yoksa daha akılcıl düşünme adına hayalciliğimizden ve yaratıcılığımızdan mı vazgeçiyoruz?

Mesela çoğumuz yedi yaştan sonra resim yapmayı bırakırız. Ondan önce özgürce çizdiğimiz karaladığımız sayfalar, beğenilmeme kaygısıyla boş sayfalara dönüşür. Ne acıdır ki kaygı çağına giriş yapmış oluruz. Bizi zorlasalar da ilerleyemeyiz. 

 Peki ne yapmalıyız? Öncelikle düşünme biçimimizin farkına varmalıyız. Düşüncelerim bana mı ait yoksa bana dayatılan ve öğretilen düşünce kalıplarına mı sahibim? Yapamayacağımı düşündüğüm şey benim deneyimlerim sonucu mu oluşmuş yoksa küçük yaşlarda kulağıma fısıldanan bir iç ses mi? Emin olun çoğu düşüncemiz, toplumun iç sesidir. Bunu fark edenler, uçmak için kendi kanatlarına ihtiyacı olduğunu da kavrayacaktır.

Yaş aldıkça uyumlandığımız toplumsal normları bir yana ayırırsak hayatta ne yapabileceğimize deneyimlerimizle biz karar vermeliyiz. Hani dedik ya insan, hayalleri kadar yol alır bu hayatta diye. Yol almamız hayallerimizin uzunluğu kadarsa başkalarının düşünce dizgelerini mümkün olduğunca ayıklayıp çıkalım yola. Birçok hata yapsak da bu yolda hata da bizim olsun. İnsanlar kendi hatalarını göğüsleme cesaretini daha çok bulur kendinde. Fark etmemiz uçmak için kendi kanatlarımıza ihtiyacımız olduğunu bize öğretecektir. Göğe ne kadar yükseleceğimiz ise kendi kendimize ne söyleyeceğimize bağlıdır. Çizin bakalım hayal haritalarınızı
     
     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.