Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

NEDEN BÖYLEYİZ

Bizim insanımız bazı şeyleri anlamaz. Sebebini çözemeyiz, neden olduğunu bilemeyiz. Anormal, anlamsız, beyin uçuran tepkileri vardır olaylara. 

Tuhaftır bizim insanımız. Dünya kadar yasak da koysan, milyonlarca ceza da kessen fark etmez. Canının tehlikede olmasını umursamaz. Canının tehlikede olduğunu bile anlamaz. Cehalet desem, yok olamaz çünkü okumuş mesela meslek sahibi olmuş olan da var aralarında. 

Nedir peki? 

Bir bilen, anlayan bana da anlatsın.  

Sokakta yürüyorum, manzara enfes. Komik aslında 

İnsanların yarısında maske yok. Olanların da yarısında maske çeyrek takılmış. Burun açıkta. Veya maske gözlük gibi kafaya yerleştirilmiş. 

Veya boğazına indirilmiş. Polis görürse hemen takmaya hazır. 

Kendini kandırıyor. Ama aslında kendini korumuyor. Sanıyor ki maske takması polisi ilgilendiriyor. Sanıyor ki kendisi tertemiz, kimseye bir hastalık bulaştırmaz. Yanından geçenler de bir o kadar temiz. Dolayısıyla maskeyi takmayı gereksiz buluyor. 

Zaten iki adım sonra apartmana girerken de çıkarıp yere atıyor. Evet yere. Babasının uşağı birazdan gelip arkasını toplayacağı için rahat. 

Hiç etikilenmemiş seyrettiği haberlerden. Acılar içinde kıvranıp ölenlerden. 

Her zaman herşeyde yaptığı gibi, bu meselede de bana birşey olmaz tavrını takınıyor. 

Emniyet kemerini de böyle takar bizim insanımız. 

Kart yerleştirir kemerin takılması gereken yere. Ki alarm vermesin, sussun. 

İki metre gideceğim zaten birşey olmaz der. O iki metrede başına gelebilecek onlarca kaza ihtimalini hiç hesaba katmaz. Kemerin onu korumak için olduğunu anlamaz bir türlü. Kemer hayat kurtarır yazan dev bilboardların önünden geçer defalarca ama beyni algılamaz. 

Emniyet kemerini takar gibi maske takar bizimkiler. 

İkisinin de  kendi iyiliği için olduğunu  anlamaz. 

Düşünün ki bu ülkede el yıkama dersi verildi.  İki yaşındaki çocuğa öğretir gibi el nasıl yıkanır diye çıkıp haberlerde anlattılar. Sabunun önemini 2020 yılında yeni anladı büyük bir çoğunluk. 

Ben işte bunları anlamakta zorlanıyorum.  Başka da işim yokmuş gibi kafa patlatıyorum. Neden böyle diye anlamaya çalışıyorum. Bir insanın kendi canını bu kadar değersiz görmesini anlamak için çaba sarfediyorum.

Kamu spotları havada uçuşuyor ama nafile. Belki küçük çocuklar, henüz taze beyinler alacak o bilgileri.  Büyümüş ve olmuş insanlara bir faydası olmayacak. 

Olacak olsaydı, bu pandemide, hayatta kalma sınavında olurdu zaten. Canıyla imtihan edildikten sonra birşeyler değişirdi. 

Maskeler kafaya gözlük gibi takıldığına göre birşey değişmemiş demek ki. 
Yazık...

İNSANLIĞINIZ KADAR ANILIRSINIZ

Su bir ihtiyaç mıdır? Lüks müdür?

Susuz kalan bedende neler olduğunu biliyormusunuz? Açıp ansiklopedi okumadıysanız veya belgesel izlemediyseniz işin bilimsel boyutunu bilmezsiniz elbette. Sadece susuz yaşam olmayacağını bilirsiniz. Ancak bedene neler olur sırasıyla bilmezsiniz. 

Ben size kısaca anlatayım. Daha doğrusu Acıbadem hastanesi anlatsın;

·        Susuz kalan vücut, kendi suyunu tutmaya çalışır. Sonuç olarak idrara az çıkılır.

·        Kan hacmi azalır.

·        Tansiyon düşer.

·        Deri, dışkı ve akciğerler ile su kaybı devam ettiği için vücut kurur ve sağlığını yitirir.

·        Vücuttaki suyun azalması sindirim sistemi bozuklukları, bağırsak sıkışmaları, zihinsel performansta bozulmalar, beden hareketlerinde azalma ve baş ağrılarını beraberinde getirir. 

·        Uzun süreli susuzluk sonrasında vücuttaki sıvı miktarının yüzde 15'inin kaybedilmesi, komaya ve hatta yaşamın kaybedilmesine bile neden olabilir

Yani kısaca su hayattır. Susuzluk ölümdür. Bu kadar net.

Yukarıda bahsedilen su ihtiyacı tüm canlılar için geçerlidir. Nefes alan, kalbi atan, bedeninde böbrek, akciğer, bağırsak gibi organlar bulunan tüm canlılara su gereklidir. Çağıl çağıl akan derelerimiz, su pınarlarımız olmadığı, heryer bina beton dolduğu için de ağzı dili olmayan canlılara suyu biz insanlar sağlıyoruz.

Neler yapıyoruz? Kapımızın önüne su kapları koyuyoruz. Yapmamız gereken tek icraat bu.

Her sokakta, her köşede bir yerde su kabının olması görevimiz. Çünkü bizler doğalı yok ettiğimiz için, su servisini de bizim yapmamız gerekiyor.

Ister mahallede, ister lüks rezidansta, ister sitede oturalım hiç fark etmez. Su hayattır ve su her sokakta, her caddede olmalıdır.

61 bin m2 lik bir sitede örneğin her 100 metrekarede bir su kabı olması gerekirken, su savaşları olması ilginçtir.

Normal vicdanlı insanlar 200 metrekarede bir su kabı olmasına bile razı iken izin verilen legal sayı toplamda 10 adedi geçemiyor.

Şöyle ki, bloklarda, bina bahçesine su kabı koymak da site yönetiminden bağımsız bina yönetiminde. Yani eğer ki iyi kalpli bir yönetici ise su kapları serbest. Yok eğer değilse bütün kaplar çöpe.

Sonra vicdanlı insanlar çıkıp kaplara su doldurup kkoyuyorlar. Ertesi gün kapıya yazı gidiyor. “kaplar çöpe atılacaktır, koymayınız”

Tipini mi beğenmedi acaba diyorlar, gidip para harcayıp kapları yeniliyorlar. Yok yine olmuyor. Bir gece koyduğunuz kaplar ertesi sabah meçhule gitmiş oluyor, geçmiş olsun.

Su ihtiyaçtır. Su yaşamdır. Yaşam hakkını hiçbir canlının elinden alamazsınız.

Lakin ben su vermezsem gider başka yerde yerleşir orada yaşar gibi bir mantık varsa yanlıştır. Komik bir cehalettir.

Soğukta, karda kışta da kıyamazsınız. Buz gibi betonda yatmasın diye yattığı yere bir parça minder,kumaş, karton koyarsınız. Üşümez sandığınız hayvanlar da üşür çünkü. Siz iyi kalbinizle karton koyarsınız, site kumandanı gelip subaylarına toplayıp at bunları emrini verir. Subaylar emir eridir, alır atarlar. Siz bir daha koyarsınız. Çünkü kalbiniz iyidir ya, kıyamazsınız betonda yatan canlıya.

Koskoca firmalar, mağazalarının kapılarını açarlar, sıcakta yatsınlar diye. Kimler mesela bu mağazalar derseniz, Koton, Penti, Gratis,Collezione,Colins,DeFacto bildiklerimiz. Ve şükran duyduklarımız.

Siz kalkıp yerdeki kartonu bile fazla görürsünüz, tahammül edemez çöpe atarsınız. Insanlığınız kadar anılırsınız…

Su kabını çok görüp kaldırmanız sizin kalpsizliğinizi gösterir.

Yerdeki el kadar kartonu atmanız saditsliğinizi.

Bir de herşeyin bir zamanı vardır. Hayatın da adaleti benim en sevdiğim adalet mekanizmasıdır.

Zamanı gelir, suyunu attığın kedinin ahı, altından kartonunu çektiğin köpeğin gözyaşı çıkar biryerinden.

Önceki ve Sonraki Yazılar